✨18.BÖLÜM✨

630 49 34
                                    


Ömer'den:

"Bütün bu olanların sorumlusu sensin!"

Ardından duyulan silah sesiyle kendimi yerde buldum. Sol bacağımda keskin bir acı hissetmemle inledim. Bacağıma baktığımda kurşun bacağımı derinden sıyırmış ve bacağımdan oluk oluk kanlar geliyordu. Ceketimi çıkarıp yaranın olduğu yere sertçe bastırdım. Bastırmamla keskin bir ağrı vücudumu sarsa da gıkımı çıkarmayıp dişlerimi olağanca sıktım. Ceketin kol kısımlarını iyicene yaranın üstüne düğüm attıktan sonra korumalarımın niye harekete geçmediği aklıma gelince arka tarafıma doğru bakındım. Hepsi önünde ellerini bağlamış şekilde karşıya bakıyorlardı. Bu duruma çok şaşırıp onların baktığı tarafa bakınca bir el silah sesi daha duymam ve Murat'ın yere serilmesiyle şaşkınlığım iki kat arttı. Adımları bize taraf yönelttip ortamızda durmasıyla konuşmaya başladı.

"İstesem ikinizin de cansız bedenini bu konağa ibreti alem olsun diye asardım. Dua edin siz Halit Ağa'ya." Adımını Murat'a yönelttip yakasından tutup kaldırdı. Yüzünü yüzüne yakın tutup konuşmaya başladı.

"O kadar ekmeğimizden yedin, içtin. Seni  ailemizden ayırmadık. Sen ise Haşmir Ağa'nın köpeği olmayı seçtin." Tam Murat ağzını açacaktı ki yüzüne tükürüp yere savurdu. Omzundan taraf vurulup, omzunun üstüne yere düştüğü için hafif inlese de dişlerini sıkıp son anda sesini bastırmıştı. Gözleri dolu dolu şekilde etrafa bakarken adımları bu sefer bana döndü. Kendimi bu durumda savunacak değildim. Zaten savunacak tarafımda yoktu. Başıma gelecek her şey kabullenip oturduğum yerden dikleşmeye çalışırken kolumdan tutulduğum gibi kalktım. Gözlerim gözlerine değince mahçup bir şekilde başımı öne eğdim. O esnada korumalar yerden Murat'ı kaldırıp arabaya bindiriyorlardı. Aradan geçen sessizliği bozan taraf ben oldum.

"Baba inan ki çok pişman..." Daha sözüm bitmeden yüzüme inen tokatla kafam sola döndü ve ardından sesi konağı doldurdu.

"Kaç defa lan!? Bu kaçıncı pişmanlığın!? Tam diyorum oğlum adam oldu. Evlendireyim ve sırtımı onlara dayayım. Sonra bakıyorum çok yanılmışım. Ben seni böyle mi yetiştirdim evlat!? Ha böyle mi!? Hiç mi aile terbiyesi almadın bizden!? Yüzümü ikinci defadır başkalarına kızartıyorsun, mahçup ediyorsun? Yetmedi mi ha!? Yetmedi mi!?" Sesi avluyu değil kalbimi parçalıyordu. Bütün vücudum zangır zangır titiriyordu. Ufak bir rüzgar esse uçup gidecektim ya da yer yarılsa içine girecektim. Yirmi yedi yıllık hayatım boyunca babamdan bu kadar ağır sözler işitmedim, işitmek de istemezdim. Kafamı kaldırdığımda kızgınlıktan kızaran gözler beklerken gözleri dolu dolu olan babamı görmemle anında gözlerim doldu. Elinin tersiyle hırsla gözlerini silip bir tokat daha atmasıyla gözlerimden usulca bir göz damlası süzüldü. Canımın acımasından değil mahçupluktan, çaresizlikten. Hırsını alamayıp bir daha vuracakken bir el buna mani oldu. Ardından konağı sesiyle bu sefer o kapladı.

"Yeter Hazer! Görmüyor musun çocuk ne kadar pişman ve mahçup?" Elini sakince indirip Adar Bey'le döndü.

"Ne yapayım Adar? Ne!?" Derin bir nefes alıp konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Bak!? Şu halimize bak! Oğlumun kanını akıttım! Hiçbir baba oğluna bunu yapar mı? Ben yaptım! Neden?" Eliyle avlunun kapısının önünde bir elinde bastonuyla duran Halit Ağa'yı gösterdi.

"Çünkü bu adam için. Oğlunun canını acıdığında bizzat kendisi şahit oldu. Neler yaşadığını, neler hissettiğini ben iyi bilirim. Çünkü ben de babayım. Çocuklarımın saçının teline zarar gelse her şeyi yakarım ama bu adam oğlunun canını acıtanı bildiği halde elini oğluma sürmedi. Sabır gösterdi. Her şeyin açığa çıkmasını bekledi. Ne oldu? Oğlum hatalı çıktı! Şimdi karşısında bir fiske bile vurmadı. Bu hak bana düştü Adar! Bana! Ne kadar içimi acıtsa da ben yapmak zorundayım!" Bütün kararlığıyla babamın karşında sükunet hâlinde dinleyen Adar Bey daha fazla dayanamayıp sesini yüksekltti.

SILLAGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin