Eylül'den:Her şey yolundaydı ve hayırlı bir işe adım atıyordum. Hem de beni sevdiğini iliklerime kadar hissettiren biriyle ama içimde tuhaf bir his vardı.
Neyin hissiydi bu şimdi?
Kuruntu muydu yoksa bir işaret miydi?
Hiçbir fikrim yoktu. Sadece Emir'e şans ver diyen tarafım daha ağır basıyordu ve büyük ihtimalle öyle yapacaktım.Bu düşüncelerden biraz sıyrılıp yerimden doğruldum. Uyanalı yirmi dakika oluyordu ve bu düşünceler etrafımı dört sarıyordu. İçimden dünden kaç defa ettiğimi hatırlamadığım duayı tekrar edip, hakkımızda hayırlısını isteyip durdum.
Mutfaktan gelen kokularla midemden çanlar çalmaya başladı. Belli bir kokusu yoktu. Farklı farklı kokuları aynı anda alabiliyordum. Poğaça, börek, kızartma kokusu aynı anda geliyordu.
Mutfağa giriş yaptığımda Esma'nın bir kuş sütü eksik masaya bakarken yakaladım. Benim geldiğimi fark etmemişti. Fark ettirelim o zaman. Elimi omzuna atıp konuşamaya başladım.
"Baya maharetlisiniz hanımefendi." Dememle yüzüne gülümse yerleştirip konuşmaya başladı.
"Hiç mütevazı olmayacağım canım. Öyleyimdir." Diyerek göz kırpmasıyla yanağından makas alıp ziller çalan karnıma hak vererek konuşmaya başladım.
"Hadi yiyelim. Çok acıktım yaa bunları görünce." Dememle başını onaylarcasına sallayarak, sandalyesini çekip oturdu. Ben de boş olan çay bardaklarına hammaddesini doldurmaya başladım. Çaydanlıkları altlığın üstüne koyarak yerimi aldım. Daha fazla dayanamayıp besmele çekerek yemeğe başladık.
"Ee güzel uyuyabildin mi?" Demesiyle ağzımdaki zeytin çekirdeğini tabağın yanındaki peçeteye bırakıp konuşmaya başladım.
"Eh işte. Fazla uyuyabildiğim söylenemez. Ne kadar düşünmemeye çalışsam da içimde bir huzursuzluk var."
"Allah hayr etsin."
"Amin." Bu konuşmadan sonra ne o konuştu ne de ben. Gerçi konuşulacak bir şey de kalmamıştı.
Aradan geçen dakikalar sonrasında aklına bir şey gelmişcesine bana dönüp konuşmaya başladı."Eylül."
"Efendim."
"Çabuk ye! Konağa gideceğiz."
"Niye ki?"
"Bizimkiler yolda annem gelmemizi söyledi." Demesiyle çayımın son kalan yudumunu hızlıcana içtiğim gibi kalktım. İsraf olmasın şimdi.
"Ya niye söylemiyorsun baştan? Rahat rahat kahvaltımızı ediyoruz." Diyerek tüm sitemimi kustum. Dünden beri aklımın bir köşesinde bulunan da babam gil ve Ömer'di. Öfkesi Mardin'in tarihine yazılmıştı. Allah bilir başlarından neler geçmişti. Sağlar mıydı? Birine bir şey olmuş muydu? Ya babam? Ona ne olmuştu? Bu konularda sakinliğini koruyan biri olsa da karşı taraf çok üstüne gelirse değil Antep'i bütün Doğu Anadoluyu yakardı. Öyle bir yapıya sahipti.
Bu hareketime anlam vermeyen bakışlar atarken konuşmaya başladı."Niye? Ne sakıncası var ki?" Demesiyle umursamaz arkadaşıma hayretle bakmayı bırakıp koluna asıldım.
"Hadi kalk! Üstümüzü giyip konağa gidelim. Bizimkileri çok merak ediyorum." En çok da Ömer'i. Ne haldeydi? Ne haldeydiler? Allah bilir.
Kolunda olan ellerimi ellerini arasına alarak konuşmaya başladı. Bu kız da olmasa kim benim bu fevriliğime engel olacaktı? (Allah bilir.)"Sakin olsana Allah aşkına. İyiler, merak etme. Annemin ses tonundan bunu garantiledim. Mutfağı halledelim çıkarız." Demsiyle az da olsa içime su serpeyi başarmıştı ama aklımı düşünmekten alamıyordum.
Mutfağı iyicene toplayıp odalarımıza giyinmek için çıktık. Dolabı açtığım gibi başta ütülü olan feracelerime yöneldim. Bir daha ütüyle uğraşmak istemiyordum. Elime geçen krem belden bağlamalı feraceyi ve şallardan kahverengi şalı yatağın üstüne bıraktığım gibi üstüme geçirdim. Aynadan iyi olduğuma kanaat getirdiğim gibi aşağı inmeyi düşünüyordum ki arkamdan Mıncır'ın sesini duymamla tabaklarını sabah doldurmadığım aklıma geldi. Kafama vurup tabaklarına baktım. Esma doldurmuş olacak ki suyunun yarısı ve birkaç parça yemi verdi. Üstlerini doldurduğum gibi aşağı indim.
Birkaç dakika sonra da Esma da geldi. Üstündeki geniş kiremit rengindeki elbisesi ve krem şalıyla güzelliğine güzellik katmıştı.
Ayakkabılıktan düz kahverengi ayakkabımı çıkarıp giyerken Esma da krem rengindeki ayakkabısını giyiyip evden çıktık.
Arabanın önüne geldiğimizde anahtarı Esma'ya verdim. Kafam bu kadar doluyken kullanamazdım. Bu halime şaşırsa da alıp şoför kısmıne geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SILLAGE
SpiritualHayatımızda hiç ummadığımız anda kötü şeyler yaşadığımız gibi iyi şeyler de yaşıyabiliyoruz. Bu zorlu yolculukta bizi ayakta tutan şey: sabırdır. *** Nefesim kesiliyordu sanki. Bana karşı her adım atışında kilitlenip kalmam da cabasıydı. Kendime ge...