Kaderimizin bize ne zaman ne göstereceğini bilemeyiz. Kaderin bize sunduğu imtihan neyse ona göre hareket ederiz. Bazen hiç altından kalkamayacakmışız gibi hissediriz ama bir şekilde üstesinden geliriz. Yeri gelir sendeleniriz ama ama yıkılımayız. Üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur aslında. Yeter ki bunu imtihan bil ve Allah'tan geldiği için sabır et.Arabadan inen kişiye baktım elim arabanın kapısının üstündeyken. Düneyin çarşıda gördüğüm Ömer Ağa'ydı. Düneyin çarşıda ve bugün Hazer Ağa'dan duyduğuma göre dün Gaziantep'teydi. Demek geri dönmüştü. Bu dönüşü hiç hayra alamete benzemiyordu. Bunu Hazer Ağa'nın çatık kaşlarından ve herkesin meraklı gözlerle ikisine bakıp durmasından belliydi. Herkesin üzerine sessizlik çökmüştü, fırtına öncesi sessizlikti bu. Hazer Ağa daha fazla dayanamayıp sessizliği bozmuş ve ateşiyle tabiri caizse konağı inletmişti. Ne biçim adamdı böyle? Hep babasını kızdırıp duruyordu.
"Senin burda ne işin var lan!?" Sesi herkesi titretmeye yetmişti. Herkes doğacak kaosu düşünüyordu ve varlığımdan kimsenin haberi yoktu. Aile meselesiydi ve daha fazla durmam uygun olmazdı. Arabamın kapısını açıp bindim. Birkaç kişi sesten dolayı bana dönmüştü ama Hazer Ağa ve Ömer Ağa duymamışlardı ya da duyacak durumlarda değillerdi. Elimle selam verip eve doğru yol aldım. İnşaAllah kötü bir şey olmazdı.
Ömer'den:
Dünden beri Gaziantep'teydim. Bu süre zarfında çok pişman olmuştum. Bir kıza iftira atmış ve babamın kalbini çok kötü kırmıştım. Her geçen saatlerde düşüncelerde boğulup kafayı yeme noktasına gelmiştim. Bunu nasıl yaptığımın hiç farkında bile değildim. Hâlâ olayları düşünürken 'Bunları yapan ben miyim?' diye hayret ediyordum. Bunu yapan ben değildim. Bu ben olamazdım. Ben böyle bir insan değildim. Ailem beni böyle yetiştirmemişti. Bu laflar hiç Ömer Ağa'ya yaraşır sözler değildi. Şeytana çok kötü uymuştum, bir nevi değneği olmuştum. Belki de şeytanın ta kendisi olmuştum, bilemiyorum.
Şimdi kara kara babama kendimi nasıl affetirebilirim onu düşünüyorum. Af dilemeye gitsem babamın daha çok kızacağını biliyorum ama her geçen gün daha da kötü olacağını da biliyordum. Ne olursa olsun babama kendimi affetirmeliydim. Eninde sonunda beni affederdi. Bu fikre onay verip askıdan ceketimi kaptığım gibi yolla koyuldum.Sonunda akşam Mardin'e varmıştım. Konağa vardığımda kapının önünde araba vardı. Galiba misafir gelmişti. Ailemde misafiri uğurlamak için tas tamam kapıdaydılar. Arabamdan inip babama baktım. Burnuma dolan eşsiz çiçek kokusuyla kalbim deli gibi atmaya başladı. Her bu kokuyu nüfus edince ciğerlerim bayram ediyordu. Gelen misafir, Eylüldü. Arkamdaydı. Deli gibi merak ettiğim kadın arkamdaydı ama dönüp bakacak yüzüm yoktu. Nasıl olsundu ki?
Pişman olan bakışlarımı babama sunarken o da gözleri kızgın boğayı andıran kırımızı gözleriyle ve sinirden birbirine bastırdığı çenesiyle bana bakıyordu. Bu bakışlardan daha da utanç duyup boynumu hafif eğdim. Bunların tüm sorumlusu bendim. Aramızda uzun bir sessizlik hakimdi. Babam en sonunda dayanamayıp bağırmaya başladı. Eylül'ün burda olduğunu umursamadan.
"Senin burda ne işin var lan it?" Herkes babamın sesinden sonra titremişti. Konuşması, bağırması, çağırması iyi bir şeydi. Asıl sessiz olsaydı benim için kötüydü ve affedilmem zor olurdu. Konuşması benim aleyhimeydi. Bir umut vardı yani. Sesten sonra arabanın açılma sesi ve kapanma sesi duyuldu. Eylül gidiyordu. Yine dönüp bakmadım, bakamadım, bakamazdım..
"Pişman oldum babam, yaptığım ve dediğim her şeyden." Diyerek sondaki cümleye vurgu yapmıştım.
"Öyle mi? Karşımda kükreyen aslana noldu da bir anda köpek yavrusuna döndü?"
"Biliyorum baba çok hatalıyım ve çok pişmanım. Bırakın da hatamı telafi edeyim."
"Hangi hatalardan bahsediyorsun sen Ömer Ağa? Ha hangisi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SILLAGE
SpiritualHayatımızda hiç ummadığımız anda kötü şeyler yaşadığımız gibi iyi şeyler de yaşıyabiliyoruz. Bu zorlu yolculukta bizi ayakta tutan şey: sabırdır. *** Nefesim kesiliyordu sanki. Bana karşı her adım atışında kilitlenip kalmam da cabasıydı. Kendime ge...