✨13.BÖLÜM✨

935 65 24
                                    


Eylül'den:

"Bir insan telefonla konuşurken bu kadar çekici olabilir miydi acaba?" Daha fazla dayanamayıp arkama baktım. Bahsettiği kişi Ömer Ağa mıydı?

Bu adamın burada ne işi vardı? 1 yıldır Mardindeydim ama bir kere bile onu okulda görmemiştim. Okulu babamla Hazer Ağa kurmuştu. Ama hep Hazer Ağa ilgilenmişti. Belki Hazer Ağa'nın işi olduğu için Ömer Ağa gelmiş de olabilirdi. Kiminle konuşuyorsa sinirden her an patlayacak gibiydi. Bu kadar sinir kalbe zarar be kardeşim, boş ver demek istesem de yüz ifadesinden konun ne kadar ciddi olduğu belliydi. Bir iki dakika daha konuşup arabasına binip son gazla gözden uzaklaştı. Arkama dönüp öğrencilerime baktığımda onların da benden farksız olmadıklarını gördüm.

"Neye bu kadar sinirlendi acaba?"

"Neye sinirlendiğini bilmem de, sinirlenince ne kadar korkunç olduğunu çok iyi öğrenmiş oldum. Manken gibi adamdan canavar çıktı resmen."

"Sinirlendiren kişinin vay haline!" Daha fazla kayıtsız kalmayıp uyarıcı niteliğinde boğazımı temizledim. Hepsi bir anda sirkelenip sınıflarına dağıldı. Öğretmen zilinin de çalmasıyla bahçede daha fazla durmayıp sınıfa doğru yol aldım. Direkt sınıfa gitmeyi düşünüyorum ama çocuklara ödüllü soru sormayı planlıyordum ama yanımda çikolata yoktu. Güzergahımı değiştirip öğretmenler odasına doğru yol aldım. Dolabımda ne olur olmaz diye bir kutu bulunduruyordum. Orada olması gerekiyordu.

Öğretmenler odasına girmemle öğretmenler masasında oturan Emir Hocayı görmem bir oldu. Telefonundan başını kaldırıp beni görmesiyle ılık ılık gülümsemesini bahşetti. Bu haline istemsizce beni heycanlandırmıştı. Sanki buraya gelmem için bir sebep olması gerekiyormuşcasına açıklama gereği duydum.

"Bir şey alacaktım da dolabımdan. Onun için geldim." Bu halim karşısında öğretmenler odasını dolduracak derecede kahkaha atmaya başladı. Ben de olsam bu salaklığıma gülerdim. Gülünç halime karşın yanaklarım da ısınmaya başladı. Bir anda susup konuşmaya başladı.

"Kusura bakmayın hocam. O kadar tatlıydınız ki...ay yani şey tuhaftınız ki gülmeden edemedim. Buyrun, gelin tabii. Açıklama yapmanıza gerek yok." Sözlerinin bitiminden sonra yüzündeki gülümsemesine sonra sağ yanağındaki gamzesine takılı kaldı gözlerim. Kendime gelip gözlerimi çektim. Rezil olduğum yetmiyormuş gibi göz zinasına girmem de cabasıydı. Daha fazla kapıda durmam yanlış anlamış olacak ki konuşmasını sürdürdü.

"Rahatsız oluyorsanız çıkabilirim hocam." Yerinden kalktığında sonunda lal olan dilim çözülmüş konuşmaya başlamıştı.

"Yok hocam, kalkmayın lütfen. Dolabımdan bir şeyi alıp hemen derse gireceğim. Hiç rahatınızı bozmayın lütfen." Sözlerimden sonra yerine tekrar oturdu. Ben de dolabıma yöneldim. İçinden çikolata kutusunu çıkartıp kapağını kapattım. Arkamı dönüp baktığımda hâlâ beni izliyordu. Canı çekmiş midir acaba?

"Hocam ister misiniz?"

"Teşekkür ederim hocam, almayayım ben."

"Peki." Tam kapıdan çıkarken konuşmasıyla adımlarımı durdum.

"Eylül hocam, bu kadar çikolatayı ne yapacaksınız? Merak ettim de." Emir hocaya dönüp konuşmaya başladım.

"Öğrencilere ödüllü sorular soracağım. Bilseler de bilmeseler de onlara veriyorum."

"Bilenlere vermeniz gayet doğal ama bilmeyenlere niye veriyorsunuz?"

"Benim için önemli olan soruların cevaplarını doğru vermeleri değil derse katılmaları. Zaten bugüne kadar bir iki kişi dışında yanlış cevap verenleri görmedim. Genellikle doğru cevaplıyorlar."

SILLAGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin