21

196 19 5
                                    



saat akşam yedi buçuğu yeni yeni geçerken saçıma taktığım bandajı düzeltip parmaklarımı boynumdaki uzun inci kolyeye doladım.

aynada kendime genel bir bakış attığımda üzerimdeki elbisenin biraz pot durduğunu fark ettim. bunun sebebi son zamanlarda verdiğim aşırı kilolardı ama yapmak üzere olduğum şey bana o kadar gergin hissettiriyordu ki buna takılmama kararı aldım. biraz çekiştirerek odadan çıktım.

"emin misin gelmek istediğine?"

ning'e bir kez daha aynı soruyu yönelttiğimde oturduğu yerden kalkıp kapıya yöneldi. "bir kez daha sorarsan beni yanında istemediğini düşüneceğim." cümlesine gülümserken parmaklarımı omzuna dokundurdum. "gergin duruyorsun, jennie." diye devam ettiğinde omuzlarımı havalandırıp tekrar düşürdüm. bedenimi rahatlatmaya çalıştım. gözlerimi hafif aralayıp "biraz." diye mırıldandım.

şu an ne saçmalıyordum, neden o eve gidiyordum, neden jongin'e yardım etmeye çalışıyordum inanın bilmiyorum. kafayı yemiş olmalıydım. kesinlikle kafayı yemiş olmalıydım.

oraya gidip ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum, jongin'in ailesine tam olarak ne söylemiş olduğunu bilmiyordum.

gördüğü baskıyı bir şekilde azaltmak için böyle riskli bir yalana başvurmuştu ve kardeşine bile en ufak şey çaktırmamıştı.

günler önce beni de peşinde bu yalana sürüklemeye çalışmıştı. ona karşı sergilediğim tutumdan kaynaklı olsa gerek babası beni yemeğe çağırmak istediğinde gelip bunu bana söylememişti bile. alacağı cevabı, karşılaşacağı tepkiyi biliyor olmasındandı bu.

büyük ihtimal saat sekizde olacak yemeğe dakikalar kalmış olmasına rağmen hala orada bulunmamamı sorgulayacak ailesine ne cevap verecekti bilmiyorum. beni orada, evlerinde görünce bana ne diyecekti onu da bilmiyordum. şaşıracak mıydı, sevinecek miydi yoksa sinirlenecek miydi kestiremiyordum. bana teşekkür de edebilirdi daha önce defalarca yaptığı kalbimi kırıp kendisinden uzaklaştıra da bilirdi.

beni hayatında istemediğini biliyordum. ailesi mecbur bıraktığı için bir şekilde benimle iletişim kurmak zorunda kaldığını da biliyordum. jongin'in sandığının aksine toz pembe bir fanusun içerisinde yaşamıyordum. jongin kendi elleriyle gelip o fanusu kıralı yıllar oluyordu. onun son bir kaç aydır yaşadığı şeyleri yıllardır yaşıyordum ben. sandığından çok şeyin farkındaydım.

sesimi çıkarmadan sürdürdüğüm araba yolculuğunda ning de bana eşlik etmişti. bugün yaşadığı şeylerin ona ağır geldiğini biliyordum ama evde kalırsa daha çok zorlanacağını söyleyip takılmıştı peşime. bunun bahane olduğunu da biliyordum açıkçası. istediği san'ı görmekti. san'dan ve san'ın ona gösterdiği ekstra ilgiden oldukça hoşlanıyordu. bu yüzden bir şekilde daha sık bir araya gelmeye çalışıyordu onunla.

derin bir nefes alıp arabayı büyük evin bahçesine geçirdiğimde kenarda durdum ve arabayı otoparka kadar götürmesi için anahtarı görevliye bıraktım.

"merhaba jennie hanım. jongin bey tarafından bize gelmeyeceksiniz bilgisi verilmişti. içeriye geçmeden kendisine iletmemi ister misiniz? "

gülümseyip elimi olumsuzca havada salladığımda "hayır, ufak bir sürpriz yapmak istemiştim. umarım bir soruna neden olmamıştır." dedim. kayda değer pek bir şey söylemediğinde ona gülümseyip evin geniş kapısına ilerledim. kenardaki zile bir kez basıp çantamı parmaklarımın arasına sıkıştırarak beklemeye başladım.

end game || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin