sabah ettiğim kahvaltı, öğlen yediğim salata ve gün içinde içip durduğum sayısız kahveyi öğürerek midemden çıkardığımda açık su senin öğürme seslerini bastırıyor olmasını umdum.sıradan, normal yaşantımda suyu açmama gerek bile kalmazdı çünkü çoğu zaman annem ya da babam duysa bile bunu umursamazdı. zayıflık güzellik demekti, güzellik her şeyi elde edebileceğim anlamına gelirdi. annemler böyle düşünüyordu.
ama artık evimizi paylaştığımız bir kişi daha vardı. ning'in bu durumu öğrenmesini istemiyordum. vereceği tepkiden veya takınacağı tavırda açıkçası biraz çekiniyordum. onca şeyin arasında bununla da uğraşmak istemiyordum da. çünkü kusmayı bırakmam için bana uygulayacağı baskıyı tahmin edebiliyordum.
yüzüme düşen saçlarımı arkaya atıp yerden kalktığımda açık suyun yanına kadar gittim. ağzımı doldurup iyice çalkaladığımda o iğrenç tattan kurtulmanın ne kadar zor olduğunu fark ettim.
cumadan cumaya, tartıya çıkmadan hemen önce bunu yapmak zorundaydım. ama bu hisse hala alışamıyordum.
banyodaki işimi halledip giyinme odam boyunca hızlıca yürüdüm ve kendimi yatağımın üzerine bıraktım. bir kaç dakika sonra odamın kapısı açılırken elinde tartıyla içeriye giren anneme baktım.
sırtımı dikleştirip tek kaşımı kaldırdığımda derin bir nefes aldım. "yemekten sonra değil mi?" diye sorduğumda tartıyı yere bıraktı ve kolunun altına sıkıştırdığı defteri açtı. "aldığın kiloları yediğin yemeğe bağlamaman için." dedi. bilmiş bir şekilde güldüğümde yataktan kalktım ve üzerimdekileri çıkardım. iç çamaşırlarımla yanına kadar yürüdüğümde "kilo almadım, anne. vermiş bile olabilirim." diye söylendim.
kendimden oldukça emin bir şekilde tartıya çıktığımda gözlerimi annemin yüzünden çekmedim. bir kaç saniye içerisinde dudakları alayla kıvrıldığından bakışlarımı tartının üstündeki sayılara çevirdim.
40.6
annem parmaklarının arasındaki kalemi defterin üzerinde gezdirirken "300 gram." dedi. bakışlarını yüzüme çıkardığında "bunu nasıl telafi edeceksin, kızım?" diye sordu.
hafta boyunca yediğim şeyleri gözden geçirirken bakışlarımı karşımdaki duvardan çekmedim. annem hala tartının üzerinde duran beni odada yalnız bırakıp gittiğinde burnumun sızladığını hissettim.
kilo da alamazdım. zaten saçlarımdan olmuşken bir de üstüne kilo alamazdım.
tartının üzerinden inip ne zaman düzeltildiğini bilmediğim aynanın karşısına geçtiğimde bedenime baktım.
parmaklarım yanaklarıma değdiğinde kısa saçın yüzümü daha kilolu gösterdiğini fark ettim.
ayrıca, yanaklarım ne zamandır bu kadar büyüktü?
bedenim yan döndüğünde avuç içlerimi karnıma değdirdim ve içime çekebildiğim kadar çektim. işte karın bölgem bu kadar düz olmalı diye düşündüm.
akşam yemeğine bile inmeyip saatlerce dikildim o aynanın karşısında. bana ait olmayan düşüncelerle zehirledim zihnimi.
ning odama girene kadar düşündüm ne yapmam gerektiğini. aç kalmaya karar verdiğinde ning daldı odaya.
onun kıvrımlı bedenine baktım. sonra aynaya değdi gözlerim tekrar.
"ne yapıyorsun böyle?" diye mırıldanıp yatağa oturduğunda başımı hiç dercesine sağa sola salladım ve çıkaralı büyük ihtimal saatler olan elbiseyi başımdan geçirdim. "daha iyi misin?" diye sorarken okul çıkışı yaşadığım o korkutucu olay aklıma geldi. parmaklarım kontrolum dışı boynumu sararken "evet." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...