gözlerimi özenle şekil verilmiş ve siyaha boyanmış tırnaklarımda gezdirirken etrafımı saran gürültüyü elimden geldikçe bastırdım. karşımda büyük bir iştahla yemek yiyen arkadaşlarımı ifadesizce izlemeye devam ederken nayeon elindeki çatalı tepsisinin kenarına bıraktı."sabah yemek yedin mi? çalışanlarınıza bir aylık uzun bir izin verdiğini sanıyordum?"
ona bakmadan ufak bir mırıltıyla onu onayladığımda yalan söylediğim her halimden belliydi. açlığa artık alışmıştım ama kontrol edemediğim yutkunmalarım beni ele verip duruyordu.
"dün ne yedin?"
gözlerimi ona çıkarıp göz teması kurduğumda hızlıca en son yediğim şeyi düşündüm. "ning bir şeyler hazırlamıştı. onlardan atıştırdım."
yanımda oturan Joy gürültülü bir şekilde elindeki bardağı masaya bıraktığında "yemek düzenine ne oldu jennie? her öğününü saati saatine kaçırmadan yerken atıştırmak da neyin nesi birden?" diye söylendi.
çatalını eline alıp tabağındaki fırınlanmış tavuğa batırdığında yüzüme doğru uzattı. kaşlarım çatıldığında ve refleks olarak geri çekildiğimde "aç olmadığımı söyledim." dedim. aç olsam bile bir şey yiyemezdim. akşam evimde tek başıma kutlayacağım doğum günüm için kendime yaklaşık 3 çatal pasta hediye etmeyi planlıyordum ve bunun için tüm gün bir şey yememem gerekiyordu.
annem geri gelene kadar aldığım 300 gram ve çok daha fazlasını vermem gerekiyordu."eriyorsun resmen. jennie birden o kadar çok kilo verdin ki? bir sorun mu var?"
nayeon anlayışlı bir şekilde konuşup beni yumuşatmayı ve neden yemek yemediğimi anlatmamı sağlamaya çalışırken derin bir nefes aldım. "bu sohbet yorucu bir hal almaya başladı."
daha fazla üstüme gelmeme kararı almışlardı ki ikisi de bir süre sessizleşti. tepsiye yığdıkları yemeklerini bitirdikten kalkmak adına hareketlendiler. Joy elini yanındaki çantaya attığında ayaklanmadan hemen önce ucunda küçük bir harfle süslenmiş zinciri masanın üzerine bıraktı.
nayeon derin bir nefes alıp verdiğinde bu duruma üzüldüğünü hissedebiliyordum. hatta Chae ile araları her zaman bi tık soğuk olan Joy bile üzülüyordu. sorunun ben olduğunu biliyor olmak beni de üzüyordu biraz. son zamanlarda lalisa ile nasıl yakınlaştıklarını görebiliyordum. bunu görmezden gelemeyeceğim kadar çok sokmuşlardı gözüme. onlar lalisa ile yakınlaşmaya başladıkça uzaklaşmıştık biz.
kim bilir neler demişti, neler anlatmıştı hakkımda.
tırnaklarımı masaya sürterek zinciri avuçladığımda ayağa kalktım. nayeon sağımda, joy solumda yer aldığında onlardan bir kaç adım önde ilerleyip zinciri kapının yanındaki çöpe attım.
işte bugün birini daha böyle ardımda bıraktım.
saatlerimi sabırsızlıkla geçirdim. apar topar çıktığım okul yolunda bir pastaneye uğrayıp güzel bir pasta aldım kendime. bulunduğum durum burksa da kalbimi biraz göz yumdum. sorun değildi. daha önce de yalnız geçirdiğim doğum günlerim olmuştu. hiç sorun değildi.
eve geçtiğimde ve yatağımda hareketsizce saatlerimi geçirdiğimde saat on biri geçerken ning binbir bahaneyle çıktı evden. hissettiğim kırgınlığı göz ardı ettin. en azından onun yanımda olabileceğini düşünmüştüm ama onun da bir hayatı vardı. basit bir yaş günü için onu evde kalmaya zorlayamazdım.
on birden sonra saat bir türlü geçmez olmuştu. heyecanım beni çoktan terk etmiş, büyük bir hevesle aldığım pastayı yemeye dair bir gram istek kalmamıştı bedenimde.
saçıma attığım beşinci örgüden sonra ayaklanıp odadan çıktığımda mutfağa yetişmiş büyük bir özenle dolaba yerleştirdiğim pastayı çöpe tıkmıştım.
boş gözlerle kreması dağılan ve ezilen pastayı izledikten sonra yavaşça boğazıma dolanan onca kötü his eşliğinde salondaki aile resmimizi inceledim. öyle dalmıştım ki yanağımdan akan bir kaç damla yaşı bile fark edememiştim.
işaret parmağım yavaşça yanağıma dokunduğunda ve ıslaklığı hissettiğinde boğazıma dolanan şeytan bunu bekliyormuş gibi daha da sıktı kollarını. burnumdan soluduğum nefesi geri bırakmak bedenimi olması gerekenden çok zorlarken bir hıçkırık yankılandı boş evde.
ellerim korkuyla dudaklarımın üzerine kapandığında sanki boğazıma dizilen hıçkırıkları geri gönderebilecekmişim gibi tuttum nefesimi. yüzüm cayır cayır yanarken soğuktan hafifçe titredi çıplak kollarım.
halbuki soğuk değildi evin içi.
hızlanıp duran gözyaşlarımı silme zahmetine girmeden telkin etmeye başladım kendimi. hem neden ağlıyordum ki? ne sebep oluyordu böyle içli içli ağlamak istememe?
yalnız mı hissetmiştim kendimi? değildim ki. biliyordum, gerçekten değildim.
ellerimi ağzımdan uzaklaştırıp saçlarımı iki yana atarken konuştum kendi kendime "sen iyi arkadaşlar biriktirdin. çok iyi arkadaşlar." gözlerimi hafifçe yumdum. tam o sırada zil sesi yankılandı.
sönmüş heyecanım bir ışık gibi yandı tekrar. aceleyle ayaklandım. saniyeler içerisinde vardım kapıya. beklediğimi görememe korkusuyla indirdim kapı kulpunu ve hızlıca çekildim geriye.
kapı yavaşça aralandı. tanıdık simasını gördüm. kalbim sıkıştı. yemin ederim size, çöküp dizlerimin üzerine küçük bir çocuk gibi ağlamak istedim saatlerce. dudaklarım tekrar büzülürken nayeon sıkıca tuttuğu ve üstüne iki tane mum yerleştirdiği pastayla bakakaldı yüzüme.
benim kaşlarım eğildikçe onunkiler çatıldı. bulanık görüşümden tam seçemedim, yanındaki birinin ellerine tutuşturdu pastayı. büyük bir adım atıp geldiğinde yanıma baş parmağı yanağımdaki yerini aldı hemen.
ihtiyacım olan şey tam da bu, diye düşündüm.
yavaş daireler çizerken "nefes al, jennie. unutuyorsun. yine nefes almayo unutuyorsun." diye fısıldadı.
alnımı yavaşça omzuna çarptırdığımda ve arkasındaki kalabalıkla bakıştığımda şaşkın yüzlerinden birer kol uzandı boynuma. sıktıkça sıktı beni. dayanamadım, baştan da biliyordum zorlamanın bir anlamı olmadığını zaten. sıkıca kapadığım dudaklarımı araladım.
ilk hıçkırığım kurtulduğunda saklandığı yerinden göz göze geldik.
en arkada, hafif havalanmış kaşları ve sırtına yerleştirdiği bembeyaz gitar kutusuyla baktı ağlayan suratıma.
durdu yerinde. ne yaklaştı, ne uzaklaştı. kimse hiçbir şey yapmadı. her göz yaşımla bir damla daha mum eridi pastanın üzerine.
düşen her mum damlası, beni korumak ister gibi sarmaladı kalbimin etrafını. pastanın ışıkları söndü ama bir yenisi yeşerdi kalbimde.
daha parlak, daha gür.
sevgiyle harlanmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...