son notlarımı alıp önümdeki matematik kitabını kapattım ve kalemi kenara bıraktım. kısa saçlarım yüzüme düştüğünde gergin bir nefes alıp başımı yana doğru savurdum.aşağıdan zil sesi gelirken gelenin diğer kuzenim ning olabileceğini düşünerek odamdan çıktım ve iki kat merdiveni indim.
karşımdaki manzara dudaklarıma alaylı bir gülüş takınmama neden olurken yeğenine sarılan ve ona iltifatlar yağdıran babama baktım. annemse gülün yüzüyle uzakta durmuş onu inceliyordu.
büyük ihtimal ona nasıl kilo verdirebileceğini falan düşünüyor olmalıydı.
gözlerim kucağındaki tüylü köpeğe değdiğinde annem "evimizde o hayvana yer yok ning." diye mırıldandı. gülen yüzü anında düşüp kucağındaki hayvana baktığında öne doğru atıldım ve "benim odamda var." dedim.
"hayır, jennie."
onun net uyarısına cevap olarak köpeği kucağıma aldım. "bir adı var mı?" dediğimde ning başını olumsuzca salladı. "arkadaşım bir kaç gün önce sahiplenmişti. hala adını düşünüyordu ama eve dönmesi gerekti ve birlikte götüremeyeceğini söyledi. bende alabileceğimi düşünmüştüm."
dediklerini sonuna kadar dinlediğimde gözlerimi yüzüne çıkardım. uzun saçlarını omzundan geriye attığında ne kadar büyüdüğünü fark ettim.
aramızda iki yaş vardı. ailesini o henüz çok küçükken kaybetmişti ve bizim yanımıza yerleşmişti. henüz ortaokulu bitiremeden babam onun ülke dışında eğitimine devam etmesi gerektiğine karar verdiğinden yeteri kadar şey paylaşamadan ayrılmıştık.
üzerinden üç yıl geçmişken işte tekrar birlikteydik. o benim olmayan küçük kız kardeşimdi.
"çok güzel olmuşsun." diye mırıldandığımda utangaç bir şekilde gülümsedi. onu her zaman fotoğraflarda görüyordum ama gerçekte çok daha güzeldi. "teşekkür ederim."
"sana odanı göstereyim." deyip tek kolumla babama doğru havlayan köpeği tuttum ve diğer kolumu onun omzuna attım. "çıkacağız. biliyorsun davet var bugün. hazırlan."
annem bana istinaden konuşup az önce kalktığı yere döndüğünde "ning yalnız mı kalacak? yeni geldi." diyerek kendimce ona bahane sundum. babam avucuyla omzumu destekleyip beni yanıtladı."o da geliyor."
yan gözle ona bakıp yapmaya çalıştığı şeyi anlamak için çabaladım. onu birden buraya getirmişti ve şimdi de davetlere mi götürüyordu?
"yorgundur. dinlensin, neden geliyor?"
yanımdaki benim boyumdaki, hatta sanırım benden uzundu çünkü kolumu omzuna atarken oldukça zorlanmıştım, kız çekingen bir şekilde araya girip "o kadar da yorgun değilim." diye mırıldandı. dediği şey benim karışma hakkımı tamamen elimden alırken onları onayladım ve önce ning'e odasını gösterip hemen ardından odama geçtim.
giydiğim siyah çorabın üzerine eteği tütü, üstü deri bir siyah elbise geçirdim. belime metal tokalı bir kemer takıp annemin aslan hoşlanmayacağını bile bile ellerime birer deri eldiven giydim. takı fazla tercih etmediğimden boynumu bir kolyeyle süsleyip makyaj masamın önüne geçtim.
koyu göz makyajımı yapıp abartı görünmemek için dudaklarıma hafifçe renk verdim. yüzümü ön plana çıkarmayı sevdiğimden sağ tarafta, saçlarımın arasında renkli iplerle tek örgü örüp hepsini ensemde sıkıca bağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...