önceki bölümü okumayı unutmayın!!
parmağıma doladığım örgüyü tekrar sökerken "hayır." diye mırıldandım. nayeon abartılı bir şekilde el kol hareketleri yapıp doğum günümü nasıl kutlamayacağımız hakkında söylenip dururken omuz silktim. "elimde değil."
son dersteydik ve boştu. herkes bir köşeye yerleşmiş kendi aradında bir şey konuşurken nayeon'un gereksiz yükselişleri çoğu kişinin sesini bastırıyordu.
Joy elindeki telefonu kapattığında rahatsızca yerinde kıpırdandı. bu bakışlarımın ona dönmesine sebep olurken ayağımla nayeon'u dürttüm. "chanyeol beni jongin'in doğum gününe davet etti."
açıkçası yılbaşından beri bir daha Chanyeol'u ne görmüş ne de bir şekilde iletişime geçmiştim ama o, Joy'la sık sık konuşuyor ve Joy bundan bize bahsetmese bile büyük ihtimal ikisi flört ediyorlardı.
Nayeon ayırdığı gözleriyle Joy'a bakarken büyük ihtimal ona neden bu konuyu açtığıyla ilgili sessiz bir azar atıyordu. dün olanları onlara kısa bir mesajla anlatmıştım. o yüzden olmalı nayeon yemin etmiş gibi sabahtan beri onun adını ağzına almamaya çalışıyordu. bahsetmesi gereken yerde Kyungsoo'nun bir arkadaşı diyordu ama anlıyordum tabii ki.
"kesinlikle gitmelisin." dedim büyük bir gülümsemeyle. "bu daha da yakınlaşmanız için güzel bir fırsat olacaktır."
verdiğim cevaba o da gülümserken heyecanla Nayeon'a döndü. "sen de orada olacaksın değil mi? gerildiğimde yanına uğrayabileceğim biri olması gerekiyor."
nayeon onu onayladığında ikisi kendi arasında konuşmaya başladı. o sırada gözlerim sınıfın diğer köşesinde bizden uzakta oturan chaeyoung'a takıldı.
son zamanlarda bizden oldukça uzaklaşmıştı. yaptığımız her şeyde bir bahane buluyor ve sürekli yanımızdan uzaklaşıyordu. konuşulan konularda yorum yapmıyor ya da bu tarz sorunlarla uğraşamayacağımı falan söylüyordu. son olaraksa Joy'un yanında olan yerini değiştirmiş, bizimle daha fazla iletişim kurmak istemediğini net bir şekilde belli etmişti.
sorun neydi merak etmiyordum.
gözlerim boynunda gezindi. dördümüze aldığım ve uzun zamandır boynumuzdan çıkarmadığımız o kolyeyi aradım. bulamayınca telefonumun kilidini açtım ve ona kısa bir mesaj attım.
"kolyeyi kızlardan birime bırakırsın."
mesajı bildirim çubuğundan okumuş olmalı ki gözleri direkt onun üzerinde gezinen gözlerime değdi. çenesini hafif dikleştirirken sahte bir tebessüm etti ve başını olumluca salladı.
kısa bir süre sonra ise zil çalmıştı zaten.
kızlar biraz takılacaklarıyla ilgili bir şeyler söylerken ben kütüphaneye inmiştim. eve gitmek istemiyordum. nayeon ve joy'un jongin'in yarın olacak doğum günü partisi hakkındaki konuşmalarını dinlemek istemiyordum. ya da ning'in toz pembe ilerleyen hayatıyla ilgili detayları duymak falan.
o yüzden saatlerce ezbere bildiğim şeyleri tekrar edip durdum. aynı sayfayı defalarda okudum. okuduğum onca kelimeyi bir daha asla unutmayacağımdan emin olduğumda kapadım kitabın kapağını. boşalan kütüphanenin içerisinde tek başıma kaldığımı da o an fark etmiştim zaten.
köşede oturan kütüphane görevlisinin üzerime diktiği gergin bakışları eşliğinde toparlandım. telefonumun ekranını aydınlattığımda çoktan dokuza geldiğini gördüm ve biraz şaşırdım.
açıkçası zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...