23

148 18 1
                                    


Kim Jongin'in teklifini kabul etmemin üzerinden üç hafta veya daha çok geçmişken, okullarının çıkış kapısı önünde arkadaşlarıyla dikilmiş üzerimde gezdirdiği kaçamak bakışlarından bir tanesini daha yakaladım. isteklerim ve onu kendime bağlama planım sandığımdan da kolay olurken bundaki en büyük etkenin ona durmadan geçmişte birlikte deneyimlediğimiz onca şeyi hatırlatmam olduğundan emindim.

kendi arasında konuşan Nayeon ve Joy'u dinlemeyi bırakıp ileriye, jongin ve arkadaşlarının yanına adımladım. gülümseyerek "selam!" diye mırıldandım ve jongin'in yanında durup chanyeol'u karşıma aldım.

"beni stüdyona ne zaman ağırlamayı düşünüyorsun?" diye sorduğumda o da gülümsedi. ellerini geçenlerde kırmızı yaptığı saçlarından geçirip "bugüne ne dersin?"diye sordu. "olur. karaladığım bir kaç şey var. göstermek istiyorum sana."

jongin gülmekle karışık çıkan sesiyle "şaşırtıcı. sırf karaladığın şeyleri okumak istediğim için nasıl çirkefleştiğin hala aklımda" dedi. ona alttan bir bakış attığımda yüzümdeki tebessümü engelleyemedim.  göz kırpıp bakışlarını tekrar chanyeole çıkarırken ani bir hareketle belimi kavradı ve beni üzerime düşmek üzere olan çocuktan kurtardı.

bir kaç adım sendeleyip yere düşmeden toparlanan tanıdık yüze baktım. "tüh!" diye fısıldayıp dudaklarındaki gülümsemeyle bakışlarını bana çevirdi. jongin belimdeki elini sıkılaştırıp "ne yapıyorsun youn?" dedi. kırmızı saçlarını geri getiren çocuk ve arkamda beni sıkıca sarmalayan jongin arasında bakışlarımı gezdirdim. "ne yapıyor gibi duruyorum? takıldım sadece."

"düz yolda mı? rol yapma konusunda kendini geliştirmelisin çünkü düşmek için ayaklarını birbirine dolamaya çalışırken oldukça komik duruyordun."

jongin'in uzun cümlesi karşısında bir kaç saniye sessiz kalan çocuk dişlerini göstererek gülmeye başladı. "o kadar bariz miydi?" dediğinde bilinçli olarak üstüme düşmeye çalıştığını kabul etmişti. parmaklarımı saçlarımın arasında gezdirdikten sonra ikili arasındaki gergin havadan koparak "ne içiyorsun?" diyerek öne çıktım. Jongin'e imalı bir bakış atan çocuk "soğuk kahve." diye mırıldandı.

jongin'in belimdeki elinden kurtulup gülümseyerek konuştum. "öyle mi? ilerideki yeni açılan cafeden mi? bayadır merak ediyordum orayı. deneyebilir miyim?" başını aşağı eğip 'hay hay.' dercesine kahveyi ellerimin arasına bıraktı. kapağını çıkarıp arkamdaki, anlamsız bakışlar atan çocuğun eline tutuşturdum. bardağı parmaklarım arasında bir tur çevirip dudaklarımın arasına değdirdim ve oldukça küçük bir yudum aldım. hemen ardından yüzümü buruşturdum.

"baya kötüymüş." diye mırıldandığımda "öyle mi? ben baya sevmiştim." diye aklınca diyalogu devam ettirmeye çalıştı. başımı olumsuzca sallarken "midem şimdiden bulanmaya başladı." dedim. gözlerimi kahveden çekip yüzüne çıkardığımda yüzümü daha da buruşturdum. "ya da midemi bulandıran sadece yüzündür."

memnun ifadesinin değişimini adım adım takip ederken kahveyi sağa sola çevirip inceledim. "bu kadar şekerli şeyler tüketmemelisin. sağlığın için sana bir iyilik yapacağım." deyip elimi öne doğru savurdum. bardaktaki soğuk, hafif kıvamlı kahve yüzüne boşalırken parmaklarımı gevşettim ve plastiğin yere düşmesine izin verdim.

elleri havada kalmış yüzüne dokunmak ve dokunmamak arasında büyük bir savaş verirken kapalı gözlerini aralayamadı. "sana daha önce benden uzak durmanı söylediğimi net bir şekilde hatırlıyorum." derin bir nefes alıp parmaklarıma sıçrayan yapışkan kahveye baktım. "ve sen sonraki karşılaşmamızda elinde iğrenç bir kahveyle üzerime düşmeye çalışıyorsun. aklını kaybetmiş olmalısın."

end game || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin