önceki bölümü atlamayın lütfen!!darmadağındım. zihnen ve fiziken. aklıma doluşan onca anıyla ellerim tekrar saçlarıma gitti. dolan gözlerim yaş akıtacak mecali olmadığını bağırıp çağırırken titreyen dudaklarım kararlıydı yanaklarımı ıslatmaya.
kaçıncı olduğunu bilmediğim diğer bir çağrı daha düşerken telefonuma burnumu çektim. gözlerimi yumup boynumu koltuğa yasladığımda önümdeki karanlığı süsleyen yine onun yüzüydü.
bu sefer gülümsüyordu ama bana. omzuma dökülen saçlarımı geriye atıp aradaki örgüyü parmağına doluyor ve kocaman gülümsüyordu. mutluydum. mutluydu. henüz 16 yaşındaydık. iki yıl öncesi. lalisayla olan konuşmamızınsa iki gün.
çalan yüksek sesli müzik eşliğinde beni kolları arasında çeviriyor, arada ayaklarımı yerden kesiyor ve yere bırakıyordu beni. kollarımı boynuna dolayabiliyordum. parmaklarımı saçlarına çıkabiliyordum. özgür bir şekilde sarılabiliyordum ona.
içtiğini hatırlıyorum. onu durdurmaya çalışsam da dinletememiştim işte. kafayı bulana kadar içmişti. elleri belimde gezinirken söylediği onca güzel cümleyi biliyordum. tamamladığı her cümlesinden sonra nasıl gülümsediğimi, her seferinde nasıl daha da yakınıma geldiğini biliyorum.
o gece öpmüştü jongin beni.
elbisemi sıkan parmakları eşliğinde çekingen bir öpücük kondurmuştu dudaklarıma ve kaçmıştı hemen.
utanmıştır demiştim. aptalım.
o gece ne kadar heyecanlandığım hala aklımdaydı. sorunsuz hayatımda her şey yolunda gitmeye devam ediyordu. ailem ve insanlar olduğum kişiden memnundu. hayal kırıklıkları yoktu hayatımda. ertesi güne kadar.
jongin karşıma geçip büyük bir hataydı, unutalım diyene kadar.
hayal kırıklığı ne demek ilk kez o zaman tatmıştım. sevdiğim adamdan yediğim ilk darbe yetmezken ertesi günü en yakın arkadaşım vurmuştu ikinciyi.
hatırlıyorum. bir şeyler değişmişti o zaman. ben değişmiştim. sınır koy demiştim.
yapamadım.
akan yaşlarım eşliğinde telefonumu elime aldığımda gelen mesajlara baktım. nayeon üç gündür okulu ekmemin sağlıklı bir davranış olmadığından bahsedip duruyordu. Joy okul çıkışı evimi nasıl basacağını anlatıyordu.
instagrama girip bir kaç posta bakarken ellerim arama motoruna yöneldi. yazdığım ismi fark edince sinirle telefonumun ekranını kapattım ve masaya fırlattım.
yazı karaladığım kağıtların hepsini farklı bir köşeye savururken elimdeki kalemi hızlıca parmaklarımın arasında çevirip boş sayfaya yeni cümleler karaladım.
dakikalarım hatta belki de saatlerim o boş sayfaya bir şeyler yazarak geçti. saat yeni öğlen 12'yi gösterirken evin kapısı sertçe çalınmaya başladı.
ifadesizce kapıyı izledim. açmaya niyetim yoktu. karşılaşma ihtimalim olan bir yüz vardı ve kendisi şu son sıralar evime gelmeyi alışkanlık haline getirmişti.
ardından kapının diğer tarafından anahtar sesi geldi. Jiwon kapıyı hızlıca aralayıp baskın yapar gibi içeriye daldığında ellerini sertçe birbirine vurdu. "kalk, hadi."
kapıyı bile kapatmadan hızlıca yanıma gelip bileğimi kavradığında dakikalar içerisinde kendimi duş alırken buldum. hızlıca temizlenip çıktığımda kenara bırakılmış okul kuyafetlerine göz devirdim. kapının diğer tarafında olduğundan emin olduğum kuzenime "gelmeyeceğim." diye seslendiğimde "geleceksin." diyerek üsteledi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...