sıkıca tuttuğum çantamla karşımdaki kapının açılmasını bekledim. telefonumun ekranını aydınlatıp saate baktığımda tekrar kararan ayna beni mahvolan makyajımla yüz yüze getirdi.ve kısa saçlarımla.
gözlerim tekrar dolduğunda kapı aralandı ve sert adımlarla içeriye girdim. kapıyı açan yardımcıya "akşam yemeğine katılmayacağım." deyip merdivenlere yöneldiğimde arkamdan bir şeyler söylemek için yeltendi.
adımlarımı durdurup elimi havaya kaldırdığımda ona yandan bir bakış attım ve tek nefeste "benimle konuşma." dedim.
aceleci adımlarla merdiveni çıkarken topuklularımın ardımda bıraktığı gürültülü sesi umursamadım. daha doğrusu umursayamadım.
odama yaklaştıkça içimde biriken öfke katlanılmaz bir hale geldiğinden adımlarımı durdurup derin bir nefes aldım. sakin bir şekilde odama girdiğimde içimden sayabildiğim kadar çok sayı saydım.
kirlendiği için bir daha asla kullanmayacağım çantamın içindeki eşyalarımı boşaltıp düzgünce bir kenara yerleştirdiğimde onu giysi odamın geri dönüşüm kutusunun içine fırlattım.
ayakkabılarımı soyup kenardaki ev terliklerini giydiğimde odamın her tarafındaki aynalardan kaçınarak yatağımın hemen önünde durdum.
ardından yastıklardan birini yüzüme kapayıp çığlık attım.
var gücümle bağırdığımda göğsüme dolmuş öfkeyi bir türlü dindiremediğimi fark ettim. o resmen saçlarımı kesmişti. resmen saçlarımı kesmiş ve ben hiçbir şey yapamamıştım.
kim jennie.
ben kim jennie'ydim.
"resmen hiçbir şey yapamadım." diye bağırdığımda odamın kapısının açıldığını duydum. giren kişinin konuşmasına dahi izin vermeden elimdeki yastığı oraya fırlattığımda az önceki ses yüksekliğini ikiye katlayarak ekledim. "beni yalnız bırak."
gözlerimi yumup hızlı hızlı nefesler aldığımda Jiwon'un "ne bağırıyorsun kızım?" dediğini duydum. öfkeyle gözlerimi aralayıp ona baktığımda elini öne doğru uzattı. ağzı şaşkınca aralandığında gözlerini bir kaç kez kırpıştırdı ve diğer elini dudaklarının üzerine kapattı.
"sakın." hızlı soluklarımın arasında konuşmaya çalıştığımda sinirden sesim titremişti. "sakın tek bir kelime etme."
"jongin mi?"
duyduğum isimle elim direkt ayağımdaki terliğe gitmişti. kuzenim, bedenini iki büklüm yapmış kendini korurken terliğimi rastgele bir şekilde üzerine fırlatmıştım.
"sakın benim yanımda onun ismini anma. onu öldüreceğim. o okulu onun başına yıkacağım. ondan resmen nefret ediyorum."
temkinli bir şekilde yanıma yaklaştığında kollarını sıkıca bedenime sardı. bedenimi hafifçe yerden havalandırıp bir tur döndürdüğünde ikimiz de yere düşmekten son anda kurtulmuştuk.
çenesini omzuma yaslayıp bana alttan bir bakış attığında bu hali yüzümü gülümsetmişti bile. işaret parmağımla hafifçe alnını ittirdiğimde "senden de nefret ediyorum." diye söylendim.
dudaklarını büzüp başını yana yatırdığında "ama ben sana çikolata getirmiştim." dedi. kendimi ondan tamamen uzaklaştırdığımda yere attığım yastığı kaldırırken onu yanıtladım. "yiyemem."
"annen görmeyecek bile."
ona yandan bir bakış attığımda "sadece şimdi görmüyor. hafta sonu tartı kontrolünde yediğim her şeyin hesabını tek tek veriyorum. günlerce aç gezmeye niyetim yok." dedim. suratı ciddileşip kaşlarını çattığında keyfi kaçmıştı ve bunu saklamaya ihtiyacı duymuyordu. "annenin bu huyundan nefret ediyorum."
elimle omzuna yavaşça vurup ona gülümsediğimde "benim için yapıyor." diye mırıldandım. onu yatak odamda bırakıp ilerideki beyaz kapıdan içeriye girdiğimde okul kıyafetlerimden kurtulup içinde saha rahat edebileceğim beyaz bir elbise giydim.
okulda giydiklerime göre daha kısa ve rahat bir topuklu tercih ettiğimde köşeye yerleştirdiğim aynanın önüne geçtim.
çekmeceyi açıp yüzümü temizlemek için gerekli şeyleri çıkardığımda ve bunu hallettiğimde makyaj yapma gereği duymadım. sadece dudaklarımı renklendirdim.
ellerim kısa saçlarıma değdiğinde kendimi ve üzüntümü yatıştırmak için içten içe tonlarca kelime sarfettim. ardından ön taraflara iki örgü örüp renkli tokalarla bağladım.
kapısı kapalı odadan çıkıp tekrar yatak odama girdiğimde Jiwon "çalışanlardan birine yemeğe katılmayacağım demişsin." dedi. uzandığı yatağımda oturur pozisyona geldiğinde hikayenin devamını biliyordum. "ve babam bu nasıl bir saygısızlık diyerek delirdi."
bu duruma göz devirdiğimde sadece misafir olduğunda böyle davrandığı için katlanabilirim diye düşündüm. onun dışında en azından akşam yemeğine katılıp katılmama konusunda özgürdüm.
kuzenimin eşliğinde az önce sinirle çıktığım merdivenleri daha sakin bir şekilde indiğimde onları beklettiğim için daha sonrasında işiteceğim azarın büyüklüğünü hesaplamaya çalışıyordum.
salondaki geniş koltuklarda oturan teyzem ve eşime çabuk birer selam verdiğimde direkt yemek masasına geçmiştik.
genel olarak iş muhabbetleri dönerken göz ucuyla sürekli beni kontrol eden babama baktım. boğazımı temizlediğimde gözlerimi ona diktim ve konuşmasını bekledim.
"jongin'le aranı iyi tutuyor musun, kızım?"
sorduğu soru dudaklarımın iki yana kıvrılmasına sebep olurken gözlerimi saniyelik masaya değdirdim ve tekrar onunla birleştirdim.
"onu aydan aya düzenlediğiniz yemekler harici görmüyorum."
gülümseyen suratı yavaşça düşüp somurtan bir hal aldığında "sana onunla aranı iyi tutmanı söylemiştim." dedi. elimdeki çatal bıçağı bırakıp su bardağını aldığımda sırtımı geriye yasladım ve bardağı dudaklarıma değdirdim. "bende sana umrumda olmadığını."
gözlerini benden alıp anneme çevirdiğinde masadaki herkes onun bir şey söylemesini bekledi. annemse artık ezberlediğim o cevabı verdi.
"istemiyorsa bunu yapmak zorunda değil."
babam öfkeyle elimdeki çatal bıçağı tabağına bıraktığında sesini yükselterek "bizim için çabalıyorum." dedi.
annem elindeki şarap bardağını sertçe masaya vurduğunda babam devam edeceği konuşmasını yarıda kesti. masaya diktiği sert bakışlarını sahte bir gülümsemenin ardına sakladığımda babama döndü ve "misafirlerimiz var hayatım, görmüyor musun?" diye onu uyardı.
babamın anneme olan öfke dolu bakışları günümü daha da mahvederken ondan ne kadar fazla kurtulmak istediğimi hatırladım.
ardından aklıma böyle olma sebebimiz geldi.
kim jongin.
farkında değildi ama o resmen hayatımı mahvediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
end game || jenkai
Fanfictionkafamdaki, tam şu an cidden komik olduğunu düşündüğüm beret ve birbirine doladığım kollarımla karşısına dikildiğimde gözlerimi devirdim. "ben," diye konuşup ona baktığımda ne yaptığımı veya aklımı nerede kaybettiğimi inanın bilmiyordum. "ben senin s...