29

191 12 6
                                    



jongin şehri terk edeli bir ay belki de daha fazla olmuştu. günleri saymayı bırakmıştım ikinci haftadan sonra. gittiğinden beri tek uğraşım bir şeyleri toparlamaya ve düzeltmeye çalışmaktı ama her seferinde çabalarım boşaymış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. her seferinde başa dönüyor ve tekrar tekrar düşüp dizlerimi yaralıyordum.

anlık düşünüp attığım o saçma sapan post yüzünden hastalığım medyaya yansıtılmak zorunda kalmış ve uzunca bir süre yüzlerce samimiyetsiz geçmiş olsun dileğine maruz kalmıştım. insanlar hakkımda konuşmuş, konuşmuş ve konuşmuştu. ölüm döşeğinde olmamı veya ilaçlar sayesinde yaşamıma anca devam edebiliyor olmamı hiçbiri umursamamıştı.

işte böyleydiler. acımasızdılar. düşüncesiz ve kabaydılar.

yatağımda kollarıma geçirilmiş iğneler eşliğinde hareketsizce bir ölü misali yatarken üç gün öncesini hatırlamaya çalıştım. her şey o kadar bulanık ve silikti ki sadece kulaklarımı çınlatıyordu zihnimdeki şeyler. aşağılayıcı cümleler dışında bir şey yoktu. acıyan bakışlardan başka hiçbir şey
yoktu.

göz ucuyla baş ucumda ağlarken uyuyakalmış anneme baktım. burda en büyük suçlu beni zorladığı için o muydu ? yoksa suçlanması gereken kişi yine ben miydim? kendimi bu hale düşürdüğüm için yine kendimi mi suçlamalıydım?

annem ne kadar ısrar etse de kendini iyi hissetmesi ve biraz olsun mutlu olması için o etkinliğe gitmemeliydim. elimi ayağımı tüm bu sosyete işlerinden çekmişken bir daha hiç bulaşmamalıydım.

başta her şey yolundayken, siktiğimin masası başında sadece zamanın geçmesini bekliyorken babamın ağzıma zorla soktuğu bir kaç yemek parçası dizlerimin üzerine çöküp midemdeki hiçliği siyah halının üzerine öğürmeme sebep olmuştu. bu ise işleri çirkinleştirmişti.

apar topar ayağa kaldırıldığımda ve kapıya yöneltildiğimde annemin etraftaki flaşlarını patlatıp duran kameraları uzaklaştırmak için kolumu bıraktığını hatırlıyordum. o ışıltılı kapıdan dışarıya atmama gereken sadece tek bir adım daha vardı ama dizlerim onun bu kadar yara almasına sebep olmuş bir vücudu daha fazla taşımak istememiş olmalıydı ki yere yığılmama sebep olmuştu.

bağırışlar ve aşağılayıcı cümleler vardı burdan sonrasında. yerde yatan bedenimin üzerinde patlayan flaşlar ve annemin yüzüme dökülen gözyaşları.

derin bir nefes aldım.

asla iyileşemeyecektim.

kurumuş göz pınarlarım tekrar ıslanmaya mecal bulamazken zayıf parmaklarımla vücudumdaki iğneleri söktüm. yapmam gereken bir şey vardı.

hasta olduğum için esir tutulduğum odadan dışarıya adım attığımda beni evdeki sessizlik karşıladı.

ning nerdeydi sahi? onu uzun zamandır görmediğimi fark ettim. o da mı gitmişti?

merdivenlere yöneldiğimde kenardaki tahta parçasına sıkı sıkıya tutundum.

babam neden bir şeyler yemem için zorlamıştı ki beni? çok da iyi idare ediyordum halbuki.

merdivenlerin sonuna yetişmem beklediğimden uzun sürdü. ne zamandır bu kata çıkmadığımı hatırlamaya çalıştım. odamın kapısını araladığımda dudaklarıma yerleşen gülümsemeye engel olamadım.

end game || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin