"Anne, çok hastayım..." Terler sicim gibi boynumdan akıp geçiyor küçük narin bedenim acıyla kasılıyordu. Kıpırdatmaya mecalim olmayan gözlerimi kaldırıp aynanın karşısında makyajını yapan beni umursamayan kadına bir kez daha seslendim. "Anne bana ilaç verir misin?"Beni yine umursamamamıştı. Öksürerek ellerimle yorganımı kavradım ve üzerimden çektim. Ayaklarım yere değdiğinde bir kaç adım atamadan sandalyesinin önüne yığılmıştım.
"Anne... Canım yanıyor."
"Bıktım artık senden! Sakın çıkma bu odadan, misafirim gelecek." Beni oracıkta bırakıp kapıyı üzerime kilitlediğinde gözlerim dolmuştu. O soğuk zeminde yerde uyuyakaldığımda bile beni oradan kaldırma zahmetine girmemişti.
Yine canım çok yanıyordu, gözlerimi aralayacak güce bile sahip değildim. Yaslandığım sıcak beden beni huzurlu bir uykuya itiyordu. Karanlık sis bulutlarının işgal ettiği zihnim bedenim kadar yorgundu.
"Burnu kanıyor..." Bu ses Akif'tan çıkmıştı. Gözlerimi aralamak istiyordum ama olmuyordu. Göz kapaklarım kenetlenmiş gibiydi. Yanaklarımda eller hissettim sonra narince saç tellerim yüzümden çekildi.
"Siktiğimin piçleri bayılsın diye kafasına vurmuşlar." Kanı silen ellerinin titrediğini beceriksizce silişinden anlamak zor değildi. Bir bok hatırlamıyordum, korkuyordum. Kafam yeniden yumuşak zemine yaslandı. Çenesini kafama yaslamıştı, nefesini hissediyordum. "Söz veriyorum, ödeteceğim..." Sesi boğuk bir yankı gibi geliyordu kulağıma. Tepki vermek istiyordum, her hangi bir şey yapmak istiyordum. Böyle karanlıkta olmak istemiyordum.
Yanaklarımdan akan yaşa bile engel olamamıştım. Yanağımdan akan yaş o kadar şey anlatıyordu ki, o kadar çok yorulmuştum ki. "Hare..." Yüzümü kapatmak istiyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. "Ağlama." Diye fısıldamıştı kulağıma. "Seni koruyacağım, söz veriyorum."
Kimse bana böyle bir söz vermemişti, o an onu farketmiştim. Şimdi tanışalı ne kadar olmuştu da bana böyle şeyler söylüyordu. Peki içimde ki bu sıcak his neydi?
"Gözlerini açmak için kendini zorlama," dedi yine sessizce. "Görmek isteyeceğin şeyler dönmüyor. Canın çok yanıyor, biliyorum. Uyu, hadi." Atlas her ne yapıyorsa kesmeliydi, bana böyle davranmamalıydı. "Ağlamanı kimse görmedi." Bu söz kalbime tıpkı bir ok gibi saplanmıştı. Gözyaşlarımı saklayacak kadar korkaktım.
"Akif," dediğinde sesi eski sert halini almıştı. "Ne zaman duracak bu?"
"Bilmiyorum..." Akif'in sesi o kadar yorgun geliyordu ki; olduğumdan daha endişeli bir hâl almıştım. Hiçbir şey hatırlamamın üzerine bir de bu içeriğinden zerre bir şey anlamadığım sözler beni daha da korkutuyordu. Bilincimin üzerini örten sis bulutları dağılıp berraklaştığında kafamın ağrısı da gün yüzüne çıkmıştı. Yüzümü buruşturarak göz kapaklarımı araladım. Kafamı yukarı hareket ettirdiğimde bakışlarım mavi harelerle karşılaşmıştı. Öfkeyle çattığı kaşları benimle göz göze gelince düzelmiş bakışları endişeli bir hâl almıştı. Bir şey demeden beni kendinden uzaklaştırıp ayaklandı ve kafamı duvara yasladı kendisi de karşıya geçmişti. "Başını vurdun, o yüzden. Dikkatli ol." Kulağıma fısıldayan kişi gitmiş geri soğuk nevale gelmişti. Bu davranışı nedense boşluğa düşmeme sebep olmuştu.
Bakışlarım bulunduğum yerde gezindi. Asansör gibi büyük bir kabindeydim, simsiyah duvarlara yaslanan arkadaşlarım üzerinde gezindi bakışlarım. Azra yere uzanmış uyuyordu, Ali kafasını dizlerine yasladığı kolları arasına gömmüştü, Akif dümdüz boşluğa bakıyordu. Donuk bakışları beni şaşırtmıştı. Ceren? Ceren neredeydi!?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01
FanfictionOkçu takımının turnuvaya gitmek için bindikleri otobüs kaçırılır. Gözlerini açtıklarında ise elektrikli tellerle kaplı ormanda uyanırlar. Yaşamak için, Savaşmak gerekir. "Yaşamak için, savaşmak gerekir!" #macera 2. Sırada| 19.02.2022. #cinayet 1. S...