"Bölüm 15: Kalbimin üzerinde taşıdım."

221 28 73
                                    

"Sen..."

"Beni özlediğini düşündüm."

"Pislik herif!" Yakalarından kavradığım gibi suratına kafamı gömdüm. İnleyerek maskenin altında ki suratını tuttu.

"Hani kardeşimdin?"  Alaylı sesine karşın tahammülsüzlüğümün verdiği hırsla sıktığım yumruklarım birer kaya parçası gibi suratında yer edinmek için can atıyordu. Ama O, tıpkı bir mazoşist gibi sırıtıp bu sinirden gözleri seğiren halimi keyifle izlemekten çekinmeyi bırakın pişkin pişkin arkasına yaslanmıştı.

"Emre... Ne işin var?"

"Uzun mesele. Seni bölüğe götürmem gerek az zamanımız kaldı yoksa bizi bulacaklar."

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Bak sadece şu an tehlikeli bir görevdeyiz ve benim seni bölüğe götürmem gerekli. Seni burada ölüme terk etmeyi yemin ederim o kadar istiyorum ki... Ama yapamam artık bizimlesin. Hem arkadaşların anlatır. "

"Sana inanır mıyım sanıyorsun? Yürü git."

"İnanmak zorundasın yoksa öleceksin."

"Beni öldürmek için burdasın."

"Seni öldürmek için burada olsam kafana direkt sıkardım. Bak..." Diyerek cebinden bir kart çıkardı. "Atlas bunu sana vermemi söyledi."  Uzattığı kartı soğuktan -biraz da gergin oluşumdan- titreyen parmaklarımda tuttum.  Kasılan kaslarım şimdi yavaşça gevşemiş düzensiz nefeslerim düzelmişti. Kartı boğazlı kazağımdan içeri atıp Emre'ye döndüm. "Beni götür."

"Kartta ne yazıyordu?"

"Okumadın mı?"

"Atlas kartı okursam beynime sıkacağını söyledi."

"Ödlek piç." Bana sinirle baksana bir şey diyemedi ve yürümeye başladı. Önümde duran vücudunu gördükçe parmaklarımı kafasına yaslayıp kafasını yere vurmak geliyordu içimden. Söndürmeye tenezzül etmediğim öfke ateşi şimdi yeniden harlanmıştı. Gün geçtikçe kendimi öfkeyle doldurmamın tek sebebi ihanete alışmamak istememdi. Kış ayının verdiği tüyler ürpertici hava gecenin karanlığında ormanı daha da korkunç oluyordu. Kaçırılışımız üzerinden neredeyse iki yıl geçmişti. Hiç kimse gelmemişti, görmemişti ne halde olduğumuzu. Annem olacak o kadın geldi o an aklıma.

Ne haldeydi?

Neden onu düşünüyorum?

Öldürmüşler midir onu?"

Belki kendi geberip gitmiştir o sigaralar yüzünden.

Öldüyse gömmüşler midir?

Onun benden başka kimsesi yoktur ki. Leşi çürüyüp gitmiştir ya da kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.

Ya ben?

Bende kimsesiz değil miyim?

Ölürsem, nereye gömüleceğim?

Gömülecek bir şeyler kalacak mı ki cesedimden?

Kar taneleri kabanıma yapışıp kalıyordu. "Victor ve askerlere ne oldu?" Dedim aklıma onların yokluğu dank ederken. Kafasını çevirip suratıma baktı ve omuz silkti. "Ne bokuma koydular seni oraya?"

"Hakaret etmeyi kesecek misin?"

"Hakaretlerimi hak etmeyi kesersen neden olmasın?" İğneliyici sözlerim bir kulağından girip öbüründen çıkıyordu galiba çünkü tepki vermiyordu. Hava buz gibiydi ve biz oldukça uzun bir zamandır durmaksızın yürüyorduk. Bir süre sonra Emre durdu. Cebinden telefonu çıkarıp gelen mesajı okudu ve yine yürümeye başladı. Titriyordum ve ellerim artık hissedemeyeceğim kadar donmuştu. "Ne kadar kaldı?"

YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin