"Bölüm 18: Tablolar çığlık atıyor."

252 25 76
                                    


Soğuyan parmaklarımın sıcacık avuçlarda ısınıp karıncalandığını hissediyordum. Baş ağrımın verdiği uyuşuklukla gözlerimi araladığımda bir arabanın içinde olduğumu gördüm. Bedenim cenin pozisyonunda kafam Atlas'ın bacağının üzerindeyken elini sıkıca tutmuştum. Endişeli bir şekilde dışarıyı izliyordu. Keskin yüz hatları olabildiğince gergindi. Avucunu sıktığında parmaklarımın oynattım hafifçe. Gözlerindeki sis bulutları anında dağılıp benimkilerle buluştuğunda sadece bakabildim. Tepki veremeyecek kadar yorgundum. O da konuşmadı ve konuşmaması beni daha da korkutuyordu.

Bir şey demeyip gözlerimi kapattım. Güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Ben bu değildim, ben böyle yetiştirmemiştim kendimi. Bir an önce toparlanmak zorundayım. Bacaklarımı oynatıp yerimce doğruldum. Başım deli gibi ağrıyordu. Elimi kafama götürdüğümde üstünün kapandığını hissettim. "Ani hareketler yapma." Otoriter sesi kulaklarımdan içeri dolduğunda bir süre cevap vermedim.

"İyiyim."

"Şimdilik."

"O ne demek?" Dedim aynadan Arabayı süren Akif'e bakıp.  Onun cevap vermesini bekliyordum ama düşünceli bakışlarıyla yola bakıyordu.

"Resmen bölükten kaçtın tüm sistemi kilitlemişsin bugün olmasa yarın senin olduğunu anlarlardı. Bir yılını onları ikna etmek için kullandın. Yeniden aynı şeyler olursa bu sefer sana hiç güvenmezler." Dedi Akif.

"Ceren'i ormana öylece bıraktıklarını öğrenince bir şey yapmam gerektiğini düşündüm. Nihal'e ihtiyacımız vardı onu kaybedemezdik."

"Seni kaybedecektik!"

İçimin titrediğini hissettim. Arabayı inletecek kadar yüksek sesle bağırmıştı Atlas. "Bu saatten sonra ne halt yiyeceksen haberimiz olacak." Bana böyle bağıracağını mı zannediyordu?

"Sesini bana karşı yükseltme." Kısık ve keskin çıkmıştı sesim. Tıpkı ormanda ki ilk Hare gibi.

"Üste çıkma Hare!"

"Sana, bana bağırmamanı söyledim!" Öfkemin kontrolünü gittikçe kaybettiğimi hissediyordum. Öyle ki ona karşı içimde ki merhamet sönmüş öfke bunun önüne geçmişti. "Ceren hâlâ ormanda anlıyor musun? Annesi tarafından kullanılıyor."

"Tıpkı senin gibi değil mi? Bu yüzden böyle aptalca davranıyorsun-"

Gözlerim kararmıştı öfkeden.  İçimde vahşi bir canavar şaha kalkmış tırnaklarını etrafa sürtüyor tüm gizlediği ne varsa ortaya çıkıyordu. Parmaklarımı çenesine koyup kendime çevirdim. Benden hiçbir farkı yoktu burnundan soluyor Mavi gözleri ateş gibi yakıyordu harelerimi. Dudaklarım alayla kıvrıldı."Sen kimsin de benimle böyle konuşuyorsun?" Sözlerim bir yılana dönüştü. Siyah, korkutucu ve karanlık bir yılana. Yılan içinde bir yerlere zehrini bıraktı gözleri gözlerimin önünde binlerce parçaya ayrıldı. Parmaklarımın arasındaki çenesi sıkılaştı. Gözleri aniden bir buz kitlesine dönüştü. Hiçbir duygu barındırmadı aynı soğuklukta ki parmakları parmaklarıma kapandı ve çenesinden ayırdı. Ellerime değen parmaklarından tüm uzuvlarıma bir soğukluk geçmişti. Dediklerimin ne pişmanlığını ne de zevkini yaşıyordum. Hiçbir şey hissetmeyecek kadar öfkeliydim.

"Akif, bölüğe dönüyoruz." Suratıma bakmayıp başka yöne dönmüştü.

"Dönmüyoruz Akif. Siz dönerseniz dönün. Ben gideceğim."

"İkiniz yeni bir kavgaya girmiyorsunuz. Bölüğe dönüyoruz, Ceren gerçekten orada mı değil mi öğreniyoruz ve adam gibi bir plan yapıyoruz. Böyle giderse tüm gözleri üzerimize çevireceksiniz." Dedi Akif sinirle. Direksiyon üzerinde ritim tutan parmaklarını görüyordum. Daha fazla sinirlenmek için sustum ve başıma dikkat ederek koltuğa yaslandım. Birkaç dakika önce ellerim ellerinin arasında dururken şimdi aramızda koca bir buz dağı vardı. Ancak bu kadar ileri gidemezdi, her ne olursa olsun.

YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin