"Bölüm 4: düşünceler zehirdi, panzehiri yoktu."

310 41 68
                                    

Yaşamak istiyordum, ilk defa bu denli. Boğazıma iğneler batıyordu sanki. Nefese ihtiyacı olan ciğerlerim acıyle yanıyor, yalvarıyordu bana. Boynuma dolanan eller ise tam tersi nefesimi kesmek için çabalıyordu. Ayaklarım suyun yüzeyine çıkmak için son gayretleriyle çırpınıyorlardı. Gözlerim su yüzünden yanıyor, görüşümü bulanıklaştırıyordu. Ellerin sahibini göremeyecek kadar perdelenmişti irislerim. Ama ben ölmeyecektim, en azından bu şekilde.

Kanı çekilmiş olan ellerimi zorlukla kaldırıp o buruşuk yüze koydum. İğrençti. Derisi vardı sadece. Ete dair tek bir yumuşaklık yoktu. Bu son şansımdı. Canilik mi denir her ne denirse ben yaşayacaktım. Ellerimi göz kapaklarına uzatacaktım ki boğazımı daha da sıkmaya başlamıştı. Bu da ağzımı açmama suyun genzime kaçmasına sebep olmuştu. Nefesimi artık en fazla otuz saniye tutabilirdim.

O an aklımda ki canavarlar yavaş yavaş uyandı. Cani duygularımı gömdüğüm sandığı araladılar içinde ki her bir ipliği çıkarıp ellerine doladılar. Komutlarıysa basitti. Öldür, yaşa!

Parmaklarımı göz kapaklarına bastırdığımda parmak uçlarımın içeri göçtüğünü hissediyordum. Adrenalin bütün vücudumu titretirken bu sefer tırnaklarımı bastırdım. Tırnaklarımla buruşmuş derisinin altındaki gözlerini hissediyordum. Elleri boğazımdan çekilirken bu sefer ben onun boğazına yapıştım. Acıyla açtığı gözleri bir an afallamama neden olmuştu. Gözleri kan rengine dönmüş bakışları sabit değildi. Elleri suyun içinde boşa sallanıyor bedenime ulaşamıyordu. Ellerimle boğazını daha da sıktım. Göğüs kafesi inip kalkıyordu, nefes almaya çalıştıkça suyu yutuyordu. Suyun içinde alev alev yanıyordum. Yaşama hevesim için birini katlediyordum. Ellerim bir anda bu düşünceyle boşluğa düştü. Boşlukta olan sadece ellerim değildi az önce benim öldürdüğüm cesette benimle beraber yüzeye çıkıyordu. Oksijen birer iğne gibi ciğerlerime batarken boş bir varilden farkım yoktu. Ben birini öldürmüştüm. Yanımda yüzeyde öylece yatan şeyi ben öldürmüştüm. Suyun içinde buruşan parmaklarıma baktım. Birinin nefesini kesmiştim bunlarla, bir hayatı bitirmiştim. Ceset yüzeyde dalgalanıp koluma değince irkilerek ayaklarımı çırptım. Çıkmam lazım sudan, çıkmalıyım.

Yüzeyin üzerinde hâlâ yüzüyordu. Ayaklarım tıpkı kanı çekilmiş gibi çelimsiz ve titrekti. Her uzvum buz kütlesi gibiyken içimde yanan bir alev vardı. Bu vicdanımdı.

"Hare!" Birinin sesi çok uzaktan geliyordu. Duyamayacak kadar sağırdım. Vicdan azabı içimde birer cehennem gibi harlanıyordu. Duyduğum tek şey odun yerine kullanılan duygularımın çığlıklarıydı. Vicdanım hepsini tek tek katlediyordu. Sonra iki el omuzlarından tuttu. "Ne bu halin!? Ne oldu?" Yorgun bakışlarım tırmanarak sesin sahibini buldu. Akif kendinden beklenmeyecek şekilde endişeli bakıyordu.

"Hare boğazın... Anlatsana kızım ne oldu?" Bu sefer beni sarsan Emre'den başkası değildi. Olanlar birer birer aklımda tekrar canlanırken tüm kanım boşaldı ve yere bıraktım kendimi. Öyle güçsüz oturuyordum ki rüzgarda devrilecek gibi.

Bakışlarım geldiğim yere takıldı. Sesim oldukça kısık ve hırıltılıydı. "Ben öldürdüm... O şeyi ben öldürdüm.  boğdum onu! Yaşamak istedim sadece!" Çığlığım yeri göğü inletirken içimde ki öfke bir dağ kadar büyümüştü. "Katil olmak istemedim! Yaşamak istedim!"

"Hare..." Emre eğilerek bana sarılırken karşılık bile verememiştim. Ağlayamıyordum bile. Göz yaşlarımdan utanıyordum. "Tamam kardeşim, o bir canavardı, canavarlar ölmeyi hak eder." Nefesim hızlanıyordu. Bunu farketmiş daha da sıkı sarılmıştı.

"Hare, cesedi nerede?"

"Akif, sırası değil."

"Emre onu acilen çıkarmamız lazım. Sebebenini anlatacağım." Bana dönüp elini uzattı Akif. "Hadi Hare, göster yerini."

YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin