"Bölüm 11: Bedenim ruhum kadar yorgun."

286 31 330
                                    


Ellerim arasında ki kupayı tezgaha bırakıp günlerdir yaptığım gibi öylece bomboş izledim etrafı. Kupanın içerisinde ki bitki çayının buharı havada şekiller oluşturup dağlıyordu, onu izlesem de bambaşka bir dünyada gibiydim. Duygularımı kaybetmiş gibiydim. İçimde doldurulumaz, kaybetmenin verdiği öfkenin oluşturduğu bir boşluk vardı.

"Hare," Düşünce havuzumun derinliklerinden görünmez bir el çekip aldı beni. Bakışlarım ağır ağır bu sakin sesin yönüne, kapıya yaslanan Atlas'ın üzerinde durdu. "Yorgun görünüyorsun," bir kaç adım da yaklaştı ve kapanmaya can atan gözlerime uzun uzun baktı, "günlerdir uyumuyorsun değil mi?"

Kafamı sağa sola salladım. Uykuya muhtaç olsam dahi kısa bir süre sonra kâbuslarla uyanıyordum. Annem her gece rüyalarıma gelip en korktuğum anları zihin tiyatro da tekrar tekrar canlandırıyordu. Ne zaman iradem boşluğa düşse bu döngüye giriyor kurduğum setlerim yerle bir oluyordu, kupada ki çayı içemeyeceğimi farkettiğimde döktüm. "Git ve uyu, gözlerin kan çanağı gibi."

"O kadar kolay değil..." Buz kütlesinden farksız sesime karşın duraksadığı gözümden kaçmamıştı. "Ceren durmadan ağlıyor Azra'yla da aram iyi değil, odanın duvarları üzerime geliyor." Boğuluyorum. "Emre... Bulamadıkça daha da kötü oluyor. Alvon... Neler biliyordu da öldürüldü?"

"Bilmememiz gereken ne varsa..." Diyerek umursamaz tavrıyla omuzlarını silkti, çoğu zaman benden daha soğukkanlıydı. Ama bu güçlülük değildi, güç duygusuzluk değil duygu kontrolü denilen şey idi. Oysa Atlas buna gücü yokmuş gibi soğukkanlıydı duygusuz muydu? Sanırım değildi, umut ediyorum ki kalbinin derinliklerinde küçük masum filizler vardı. Yine düşünüyor, kendi terazimde ölçüyordum insanları. Bu da başımın feci ağrımasına neden oluyordu.

"Evsizler," onları anarken bile tüylerim diken diken olmuştu. "Büyük bir şeyin peşindeler, sence de bu sessizlik... Kıyamet öncesi bir sessizlik değil mi?"

"Bizi öldürmeleri kıyamet değil, biz kullanacaklar. Kaldı ki öldürmek isteselerdi bu kadar beklemezlerdi."

"Ne demek istiyorsun?"

"Alvon'un ölümü," deyip sustu, düşünmemi istiyordu. Dediğini yapıp olanları ölçüp tarttığımda düşüncelerimi aktarmak için dudaklarımı araladım. "Çünkü Alvon bizim yanımızda yetersiz kalmıştı. Bizi tanıdığından daha iyi tanımıştık onu. Dış dünyayı biliyoruz ve iyi bir eğitim aldık. Yeni denekler biz mi olacağız?"

"Sadece bir teori." Dedi bu kez de.

"Gerçekleşme ihtimali yüksek bir teori." Bir şey demedi, zaten denilecek bir şeyde yoktu. Tezgaha yazladığım bedenimi çektim ve yanından geçip gittim. Uyumak için yalvaran gözlerime istediklerini bu gece vermeyi umsamda başımı yastıpa koyar koymaz susturduğum ne varsa dile gelmişti.

Hare, korkuyor musun?

Hayır.

Baban kadar cesursun, başından beri onun gibi olmak istedin değil mi?

Onun kadar acınası değilim. Çık artık aklımın içinden.

Öyle bir leke gibi sürülmüştü ki bu kadın hayatıma, ne yakınına gidebiliyor ne de kaçabiliyordum. Bundan ibaretti hayatım; setler kurardım hayatıma incinmemek için. Fakat ben her duvar kurup ardına saklandığımda yalnız kalışım aklımın içinde ki sesleri uyandırırdı. Dışarıda ki seslerden değil, içimde ki seslerden kurtulmam gerektiğini bilsem de elimden bir şey gelmiyordu, kendimi kandırmaya devam ediyordum.

Aynaya bakamıyordum gözlerim onun gözlerinin aynısıydı, onun gözlerine bakıyor gibi hissediyordum.

Adımı bu yüzden Hare koymuştu.

YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin