"Bölüm 19: Kazanmak belki de en büyük kayıptı."

177 20 40
                                    


Titrek nefesler.

Göğüs kafesimin içinde alev almış ciğerlerim benim hakimiyetimden çıkmıştı. Uzun zamandır ilk defa bir denekle bu kadar yakındım. Pis kokan nefesi yüzüme çarpıyordu. Simsiyah olmuş gözleri üzerimizdeydi. Kan kokusu gittikçe etrafı sarıyordu. Elimdeki bıçağı sıkıca tuttum. Daha hamlede bulunmamışken bedenim hızla geriye çekildi ve bir silah sesi yükseldi. Sırtım sıcak bi göğsün üzerindeyken bakışlarım çığlık atan Ümit'in bedenine çıktı. Biraz daha bağırırsa her şey daha kötü olacaktı.

"Ver şu silahı." Parmakları arasından aldığım silahı Ümit'e doğrulttum.

Nişan al.

Bum!

Silah parmaklarım arasından yere düşerken etraf sessizleşti ve Ümit'in bedeni merdivenlerde yuvarlanıp ayaklarımın dibine düştü.

Başım dönüyordu. Hemde çok. Biri fazla konuşuyordu. Başım dönüyor. Biri susmuyor. Ümit'in bedeninden sıcak bi sıvı ayakkabılarıma bulaşıyor. Biri kulaklarıma fısıldıyor. Başım dönüyor.

"Çıkalım. Siktiğimin belası sürekli bizim etrafımızda." Bedenim havalandı artık tanıdık kokuyu bile alamıyordum. Sesler ve kan kokusu vardı sadece.

Akif'in boğuk sesini duydum. "Bizim burada olduğumuzu biliyorlar artık. Yapacağımız bir şey kalmadı. Kaçmak zorundayız bir an önce."

"Buradaki insanlar? Biz ortadan kaybolursak isyan için örgütlediğimiz herkes sırtını dönecek bize. Hatta her şeyi anlatacaklar yalanlayamayacağımız kadar çok tanık." Demişti Atlas. Düşünmeye çalışıyordum. Kulaklarımı kapatmak istedim. Bu sırada çoktan merdivenlerden çıkmış odanın en köşesinde duruyorduk.

Düşün.

Yaşa.

"Atlas beni bırakır mısın?" Bakışları hızla suratıma indi. Kararsız kalsada yavaşça bıraktı bedenimi. Bir elimi kolundan çekmedim. Güç alıyor gibiydim.

"Meclis üyelerinin bundan haberleri olduğunu sanmıyorum. Çünkü maddeleri okuduğumda her ne olursa olsun bi meclis üyesinin aşılanmayacağı infaz edilecekse bunun herkese açık biçimde yerel yollarla yapılacağı yazılıyordu." Dedim zar zor konuşmaya çalışarak. "Nihal'in yaptığını düşünüyorum. Gözü kararmış biri. Ümit'in bilgisayarından meclise acil onay gerektiren bir belge yollayacağız."

"Belge?"

"Ormana dönmemiz gerek. Ümit'in cesedi bulunur bulunmaz biz birinci zanlılar oluruz. Ormana gidersek buradakinden daha az tehlikede oluruz. Ve zamanda kazanmış oluruz." Kelimeleri toplayamıyordum çünkü başım durmadan dönüyordu.

"Ümit'in cesedini incelediklerinde ölüm saatini anlayacaklar. Yani o belgeyi Ümit'in atmadığını da." Dedi Akif soğukkanlılıkla.

"Özür dilerim..." Ali sessizliğini bozup yutkundu. "Bu iğrenç biliyorum..."

Bacaklarım ve ayaklarım kan içinde daha ne kadar iğrenç olabilir ki? Diye geçirirken içimden Ali konuştu.

"Ümit'in cesedini kendimizle götürmeliyiz."

"Ne!"

°°

Kusmamak için gözlerimi kapatıp her şeyi unutmaya çalıştım.

"Akif şu ceset torbalarından bir tane daha versene."

"Ben hallederim Hare sen köşeye çekil." Omzumu destek vermek istercesine sıktı. Bedenimi hareket ettirerek kalktım yerden. Başımı geriye atıp işlemeler olan tavana baktım. Boğucuydu burası nefes almamı engelliyordu baktığım her yer. Bakışlarım tabloların bulunduğu yerde gezen Azra'ya döndü. Tablolara dokunuyordu sanki bir şey arıyor gibi. Onun için endişeleniyordum. Birkaç adımda yanında bittim. Omzuna dokunmak için elimi kaldırdığımda irkilerek bana döndü.

YAŞAMAK İÇİN SAAT 25:01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin