Merhaba ballarım yeni hikayemiz düzenlenmiş şekilde karşınızda. Çok bekletmeden bölüme geçmek istiyorum. Hepinizi öptüm sevdim iyi okumalar.
🌷
Altında kıpırdanıyor, kurtulmaya çalışıyordum. Başımı sağa sola sallamaktan saçlarım yüzümü kaplamıştı. O ise iyice üzerime eğilip yüzüme yavaşça üfledi; sıcak nefesi tenimi yalayıp geçmişti. "Uslu dur, canını acıtmak istemiyorum," dediğinde göz göze geldik; kömür karası gözleri ışıl ışıldı.
Yan taraftaki çekmeceye uzandı, hâlâ tek eliyle kollarımı sıkıca tutuyordu. Çekmeceden uzun bir ip çıkardı. İpi ne yapacaktı? "Ne yapıyorsun sen? Bırak gideyim!" dedim, ama beni duymazdan geldi. İşaret parmağını dudağıma getirdi. "Şşş... Sessiz ol, canını acıtmak istemiyorum," dedi, ardından yeniden ipi eline aldı.
Korkuyordum; ne yapmayı planladığını anlayamıyordum. İpi alıp bileğime dolamaya başladı. Elimi çekiştiriyordum, ama nafile; dizlerimin üzerine oturduğu için kurtulma şansım pek yoktu. Ağlamaktan gözlerim kurumuştu. Hızla ellerimi bağladı, sonra ayağa kalkıp tekrar dizlerimin üzerine oturdu. Ellerim serbest kalınca ipten kurtulmak için mücadele ettim, ama ip sıkı sıkıya bağlıydı.
İki elini beline koydu. "Hiç söz dinlemeyeceksin, değil mi?" diyerek başını iki yana salladı ve üzerimden kalktı. "Sen kimsin, ya zorba herif? Bırak beni!" dedim. Ayağa kalkıp, "pekala, bunu sen istedin demek zorba, öyle mi? Şimdi zorba nasıl olurmuş, göreceksin," dedi. "Peki," derken, 'i'yi uzatarak söylemişti.
Dolaba doğru yöneldiğinde, bunu fırsat bilip ayağa kalkmaya çalıştım. Bana arkası dönüktü; odada tek bir pencere vardı. Kaçmaya çalışsam, elim bağlı olduğu için hemen yakalardı. Başımı vurup bayıltabileceğim bir şey de yoktu ki. Nasıl bir yerdi burası böyle? Kızlar beni çok merak etmiş olmalıydı. İçimden dualar ediyordum, beni bulmaları için.
Yeniden elinde bir ip ve bir bezle bana doğru gelmeye başladı. "Bakıyorum da, hemen kalkmışsın küçük kız," dedi. Anlamsızca yüzüne bakıyordum; ondan ne kadar korksam da bunu ona belli etmek istemiyordum. "Bak, tamam, sağ ol, o kadın ve adamdan kurtardın beni ama bırak gideyim. Ayrıca, kadını nereye götürdünüz?" diye sordum. İyice yanıma yaklaşıp, işaret parmağını sallayarak, "bak, burada soruları yalnızca ben sorarım," dedi. Yüzü sert, bir o kadar da ciddi bir hale bürünmüştü.
Beynim durmuştu; bir an önce bu kâbustan uyanmak istiyordum. Buradan kurtulursam, o taksiciye yapacağımı biliyordum; ölümlerden ölüm beğenecekti. Tabii, şerefsiz, parasını alıp çekip gitmişti. Eğer o gitmemiş olsaydı, bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Şimdi sıcacık evimde, kızlarla sohbet ederken gülerek yemeğimi yiyor olacaktım. Akşam yemeğinde muhabbet ederken hep birlikte kahkahalar atardık; gülüşmelerimiz, sokakta yankılanırdı. Bu anları düşünmek bile içimi ısıtıyordu.
Ah, canlarım, ne yapıyorlardı acaba şimdi? Belki de sokakta beni merakla bekliyorlardı, ya da beni bulmak için harekete geçmiş olabilirlerdi. "Heeey, sana diyorum, ufaklık, nereye daldın?" Birden irkilerek kendime geldim. "Y-yok, bir şey," dedim ama sesim titreyerek çıkmıştı, istemeden. İçimden sesimin kekelemesine lanet ediyordum. Tepemde tıpkı bir zebani gibi dikiliyordu; gözleri öyle bir boşlukta kaybolmuştu ki, gözlerimle birlikte ruhumu da sökmek istiyordu.
Başımı hafif kaldırdığımda gözleri gözlerimi buldu. Bunun üzerine hemen bakışlarımı başka tarafa çevirdim. "Ne işin vardı onlarla? Niye seni kovalıyorlardı?" diye sordu. Başımı yerden kaldırmadan, "Bunu ben de bir bilsem..." dedim, sesim artık kekeleyerek çıkıyordu. Birden bağırarak, "Ne demek lan bunu bir bilsem!" diye cevap verdi. Sesi çok yüksek çıkmıştı; bu beklemediğim patlama, odanın duvarlarında yankılandı ve beni daha da korkuttu. Yerimden sıçrayıp küçük bir çığlık attım; kalbim hızla çarpıyordu, çünkü karanlıkta neler olabileceğini düşünmek bile ürkütücüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK AŞK: DİLEMMA
Teen FictionHızlıca beni kucağına aldığı gibi yatağa yatırdı. "Sen benimsin sadece benim bunu anla artık. Evli olupta karına dokunamamak nasıl bir duygu sen biliyormusun. Bitiriyor bu beni." Ben asla onun olmayacaktım korkarak gözlerine baktım. Ne yapacağımı hi...