3 BAŞLANGIÇ

9.6K 141 122
                                    

Merhaba ballarım yeni hikayemiz düzenlenmiş şekilde karşınızda. Çok bekletmeden bölüme geçmek istiyorum. Hepinizi öptüm sevdim iyi okumalar.

🌷

Uzun bir okul dönemi, yorucu sınavlar ve derslerden sonra sonunda yaz tatili gelmişti.

Kızlarla birlikte lokantada çalışıyorduk. Melis aşçımız, Buse ise gelen-giden müşterilerle ilgileniyordu. Tabii ben yardıma gelince, bir tek kasaya bakıyordu. Lokanta çok büyük sayılmazdı aslında. Pek müşteri yoğunluğu da olmazdı zaten, bu yüzden ikisi idare ediyordu. Arada, evlere özel günlerde yemek siparişi alıyorduk. Yine böyle bir sipariş almıştık.

"İpek canım, yine eve bir sipariş var. Melis yemek yapıyor, ben de müşterilerle ilgilenmem gerek. Sen götürür müsün, lütfen?" Hafif dudağını bükmüş, suratını olabildiğince tatlı bir hale sokmuştu. Derin bir nefes alıp suratımı astım; bu gün çok yorulmuştum. "Akşam olmak üzere, bu neyin siparişi böyle?" diye mırıldandım.

"Valla canım, bilmiyorum. Aradılar, istediler. Biliyorsun, ihtiyacımız var. Geç oldu, hayır diyemedim. Lütfen, kırma beni," diyerek bana sarılıp yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Gerçekten paraya ihtiyaçları vardı. İkisi de yetimhanede büyümüş ve kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar onlara yardım etme teklifinde bulunsam da, beni reddediyorlardı. Ben de onların yanında arada sırada çalışarak bir nebze olsun yardımcı olmak istiyordum.

İstemeyerek de olsa, "tamam canım, bu siparişi götürüp eve geçerim, ama bugün çok yoruldum," dedim. Bunu duyar duymaz hemen boynuma sarıldı. "Sen bitanesin. Tamam, siparişi götür, sonra eve geçersin. Biz de çok durmayız, müşteriler kalksın, geliriz." Başımı sallayarak "tamam," dedim. Hızla siparişi almak için mutfağa gitti.

Telefonuma baktım; saat 17:30'du. Derince bir of çektim. Yaz günü olduğu için hava geç kararıyordu. Buse elinde poşetlerle geldi. "Canım, bunlar siparişler," diyerek poşetleri bana uzattı. Elini cebine atıp bir kağıt çıkardı. "Bu da canım, adresi." Kağıdı elinden alıp adrese baktım. "Yuh, kızım, bu dağın başı! Kim bu siparişi isteyen ya?" dedim. Tam konuşacaktım ki, lokantaya yeni müşteriler geldi. "Bilmiyorum canım, sen halledersin. Ben müşterilerle ilgileniyorum," dedi, konuşmama fırsat bile vermeden gelen müşterilerin yanına gitti. "Off, yürü bakalım İpek Hanım," diyerek kağıdı çantama koydum, poşetleri alıp kapıdan dışarı çıktım.

Etrafa bakınmaya başladım, ilk gördüğüm taksiye elimi kaldırdım ama beni hiç umursamadı, yanımdan geçip gitti. Ancak ilk seferde taksi bulmak bir tek filmlerde oluyordu. En sonunda bana doğru yavaşlayarak gelen taksiyle havada olan kolumu aşağıya indirdim. Adam, elimdeki poşetlere hiç aldırış etmeden kapımı açmamıştı. Zar zor kapıyı açıp içeriye girdim. Kaşlarım çatık bir şekilde adama baktım. O da gülümseyerek koltuktan başını bana doğru uzatarak, "İyi günler hanımefendi, adresi alabilir miyim?" dedi. Kapımı bile açmadı, şimdi kibarlık edip hanımefendi diyor, tipik bir odun! Aceleyle çantanın cebindeki cüzdana koyduğum adres kağıdını şoföre uzattım. "Bu adrese gidecektim." Elimdeki kağıdı alıp, "tamamdır," dedi. Cüzdanı çıkarmışken, şoföre parasını da uzattım. "Daha gitmedik, ne kadar tutacağını bilmiyorum, hanımefendi," dedi. Adamın yüzüne bakmadan, yolu izleyerek, "Önemli değil, şimdiden verdim. Eksik ya da fazla, gidince konuşuruz," dedim.

Yaklaşık yirmi dakikadır yol gidiyorduk. Dağlık bir alana gelmiştik, etrafta tek tük evler vardı. Acıkmaya da başlamıştım. Bir an önce şu siparişi verip, eve gidip kızlarla yemek yemek istiyordum. En son taksi bir evin önünde durdu. "Burası mı?" dedim. Şoför bana doğru dönerek, "Evet, kağıtta yazan adres burası," dedi. Poşetleri elime alıp arabadan indim. Şoförün olduğu camın önüne geldim. "Siz bekleyin beni, poşetleri bırakıp hemen geri geleceğim."

"Tamamdır, çok bekletmeyin ama vardiya değişim saati geliyor," dedi. Tamam anlamında başımı salladım. Hızla büyük bahçesi olan eve doğru ilerledim. Bahçe kapısını açıp içeri girdim. Gözlerim, büyük, görkemli bir bahçeyle karşı karşıya kalmıştı. Etrafta çeşit çeşit güller vardı. Pek fazla etrafa bakmadan, hızlı bir şekilde evin kapısının önüne geldim.

Hemen siparişi verip bu dağ başından gitmek istiyordum. Hızla zile bastım, bir süre bekledim, kapıyı açan olmadı. Tekrar zile bastım, bu sefer kapının arkasında sesler gelmeye başladı. Kapıyı yaşlı bir teyze açtı. "Siparişlerimi getirdin evladım?" Hafif tebessüm ederek, "evet teyzecim," dedim, poşetleri teyze doğru uzattım. Teyze poşetleri alarak, "Bekle evladım, içeriden parayı alıp geleyim," dedi. Elinde poşetlerle içeri girdi.

Umarım elini çabuk tutar, taksici beni bekliyor. Çok geçmeden elinde paralarla geldi. "Al evladım," diyerek parayı bana uzattı. "Afiyet olsun teyzem, taksi beni bekliyor, iyi günler," dedim ve tam gidecekken birden biri kolumdan tuttu. Anlamsızca ve korkarak hemen arkama baktım. İri yarı bir adam sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Kolumu sıkıca tuttum, ama bu sefer daha da sıkıştırmaya başladı. "Ne yapıyorsun sen? Bırak kolumu!" dedim. Yanında duran yaşlı teyze, "Ahmet, çabuk içeri getir kızı, biri görmeden hadi!" diyordu. Korkudan kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ani bir refleksle, adamın kasığına doğru diz kapağımla sertçe vurdum. Adamın canı çok acımış olacak ki, hemen kolumu bırakıp kasığını iki eliyle tuttu.

Bunu gören teyze, beni tutmak için bana doğru bir hamle yapsa da, bu hareketi boşa çıktı. Beni tutamadan hızlıca bahçe kapısına doğru koştum. Arkamdan bağırmalar, sesler geliyordu, hiç arkama bakmadan sadece koştum. Kapıyı açmamla bir şok daha yaşadım; taksi yoktu, adam beni beklemeden gitmişti. İçimden şoföre küfürler etmeye başladım. Hemen arkama baktım, yaşlı kadınla adam bana doğru koşuyordu. Çok vaktim yoktu, hemen yeniden koşmaya başladım. Korkumdan arkama bile bakamıyordum. Hala arkamdalardı. "Dur, kaçma, sürtük!" diye bağırıyorlardı.

Ne kadar koştum, hiç bilmiyorum. Çok uzun süre koşturduğum için nefesim daralmıştı. Daha fazla dayanamayıp durdum. Arkamdan gelen kimse yoktu. Onları atlatmıştım. Korkarak hızlı adımlarla yürümeye başladım, sürekli arkama bakıyordum, gelen var mı diye. Bunlar kimdi, ne istiyorlardı benden? Nasıl bir yere gelmiştim ben? Ellerinden kaçamasam neler olacaktı, düşünmek bile istemiyorum.

Buradaki evlerin hepsi boştu, hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Bu, benim daha çok korkmama neden oluyordu. Çantamı geri döneceğim için takside bırakmıştım. Hava hafiften kararmaya başlamıştı bile. Uzun bir süre yürüyüp gezdikten sonra, sonunda ileride bir ışık gördüm.

Bu, bir nebze de olsa beni mutlu etti. Yavaşça ışığın geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Işık, büyük bir evin bahçesinden geliyordu. Bahçe duvarından yavaşça başımı yukarı doğru uzattım. Elimden geldiğince sessiz olmaya çalışıyordum, çünkü orada beni neyin beklediğini hiç bilmiyordum.

İleride birçok adam vardı. Adamlardan biri, yerde yatan kişiye tekmeler atıyordu. Gördüğüm manzara karşısında şoka uğradım. Hiç kıpırdamadan sadece izlemeye devam ettim. Adamlardan biri belinden tabancayı çıkardı ve yerde yatan adama doğrulttu. Korkudan elim ayağım titriyordu, bir çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Birden omzumda bir el hissettim. Derin derin nefes almaya başladım. Görünüşe göre işler hiç iyi gitmeyecekti.

🌷

Umarım beğenirsiniz okuyucu sayısına göre devam edip etmeyeceğime karar vereceğim. Yeni bölüm de görüşmek üzere!!!

YASAK AŞK: DİLEMMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin