Merhaba ballarım yeni hikayemiz düzenlenmiş şekilde karşınızda. Çok bekletmeden bölüme geçmek istiyorum. Hepinizi öptüm sevdim iyi okumalar.
🌷
Yere düşmesini fırsat bilerek kapının dışına doğru yöneldim. Kalbim deli gibi çarpıyordu; kaçmak için tek bir saniyem vardı. Tam dışarı adım atmak üzereydim ki birden kolumdan sert bir elle yakalandım. Nefesim kesildi, istemsizce bir çığlık attım ve hızla arkamı döndüm.
Karşımdaydı... Onun bakışları, öfkesinin keskinliğiyle adeta ruhumu delip geçiyordu. Gözlerim korkuyla kocaman açılmış, tüm vücudum titremeye başlamıştı. Kaşları çatılmış, dişleri sinirden birbirine kenetlenmişti; öfkesinin yoğunluğu o kadar barizdi ki boynundaki damarlar bile belirginleşmişti. İnanılmaz bir hiddetle kolumu daha da sıktı, tırnaklarını etime geçiriyordu; canım yanıyordu ama bu acı yalnızca bedenime değildi. Sanki ruhuma da işleyen bir sızı vardı, içimde garip bir ağırlık, bir korku dolup taşıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye fısıldar gibi ama keskin bir tonla sordu. Sesi, bir anlığına her şeyi unutturdu; bulunduğum yer bile sanki başka bir boyuta kaymıştı. Kolumdaki acıya rağmen, gözlerinin derinliklerinde başka bir karanlık seziyordum. Kaçmak istiyordum ama bacaklarım yerinden kıpırdamıyordu; sanki beni yerime çivilemişti.
Gözlerim ellerime kaydığında, titrediğimi fark ettim. Korkudan elimdeki küçük aynayı öylesine sıkı kavramıştım ki, kenarları avucumu kesmiş, kan ince bir çizgi halinde yere damlıyordu. Bir an için acıyı hissettim, ama o anki dehşetim her şeyin üzerindeydi; sanki tüm bedenim ürpermişti.
O da fark etmişti bunu; kaşları çatıldı, dudakları arasından öfkeyle fısıldadı. "Siktir, elin kanıyor." Fakat acıya rağmen korkum daha ağır basıyordu. Çünkü bedenimde açılan yaralar zamanla iyileşebilirdi, ama ruhuma işleyen izler... onlar bir ömür boyu benimle kalacaktı. Bu düşünce içimi bıçak gibi yararken, şimdi buradan çıkamazsam sonumun ne olacağını hayal bile edemiyordum.
Derin bir nefes aldım, kalbim göğsümde bir davul gibi çarpıyordu. Son bir cesaretle elimde tuttuğum kanlı ayna parçasını boynuma doğru kaldırdım. "Bırak beni yoksa kendimi öldürürüm!" Sözlerim, sessizliğin ortasında yankılandı.
Gözleri bir an dehşetle açıldı, yüzündeki kararlı ifade yerini şaşkınlığa bıraktı. Elimi bırakması bir anlık tereddüdüne bakıyordu, bunu hissedebiliyordum. Bu, özgürlüğe giden incecik bir yol gibiydi; son bir umutla ona dik dik baktım, gözlerimdeki kararlılığın her kelimemi doğruladığını biliyordum.
Gözleri bir an için dehşetle büyüdü, ciddi olup olmadığımı anlamak istercesine yüzüme bakıyordu. Elim titreyerek ayna parçasını biraz daha boğazıma doğru yaklaştırdım, ucunu hafifçe tenime bastırdım. Acı bir yanma hissettim; keskin bir "ahh" çıktı ağzımdan. "Şakam yok, yaparım." dedim, sesim kararlılıkla ama titrek bir yankıyla doluydu.
Birden kolumu bıraktı. Ellerini havaya kaldırarak sanki beni sakinleştirmeye çalışıyormuş gibi. "Tamam, tamam, baş belası, zaten bırakacaktım seni." dedi, ardından bir elini bana doğru uzattı. Yüzündeki ifade sözde samimi bir sabır göstergesiydi, ama gözlerinin içinde gizlenmiş kurnazlığı sezebiliyordum. "Sakın, sakın yaklaşma bana." diye uyardım, elimdeki aynayı daha sıkı kavrayarak. Niyeti belliydi; beni kandırıp elindeki aynayı alacak, sonra da tekrar odaya kapatacaktı.
Sinirden yüzüm alev alev yanarken, dudaklarımdan sert bir alayla. "Evet, kesin öyledir. Safım ya, hemen inanırım sana." sözleri döküldü. Bu beklemediği yanıt karşısında, sinirli bir ifadeyle elini beline koydu, diğer eliyle baş parmağı ve işaret parmağı arasında burun köprüsünü sıkarak başını iki yana salladı. "Bak, tamam, neye inanmak istiyorsan on—"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK AŞK: DİLEMMA
Teen FictionHızlıca beni kucağına aldığı gibi yatağa yatırdı. "Sen benimsin sadece benim bunu anla artık. Evli olupta karına dokunamamak nasıl bir duygu sen biliyormusun. Bitiriyor bu beni." Ben asla onun olmayacaktım korkarak gözlerine baktım. Ne yapacağımı hi...