E29

3.4K 383 267
                                    

Taksi şoförü ani bir frenle arabasını durdurduktan sonra taksimetreye bakarak bir saatlik yolun ücretini belirtti, Hyunjin hiç düşünmeden -aslında şoförün söylediği fiyatta umrunda değildi- cebinde ne kadar varsa verdi ve arabadan indi. Arkada oturan Chan, Felix ve Jeongin üçlüsü de arabadan indikten sonra konuşmaya veya duraksamaya ihtiyaç duymadan hastaneye girdiler.

Hyunjin, pasaportlara el attıktan sonra Yeji'nin telefonda söylediklerini aktarmıştı karşısındakilere. Jeongin ve Felix bu duruma tabii ki üzülmüştü fakat orada bulunan kimse Chan kadar üzülememişti buna.
Chan, ne olursa olsun annesini seviyordu. Ona zarar verse de, onu umursamasa da, onu hiçbir zaman çocuğu olarak görmese de Chan'ı yirmi sekiz yaşına kadar getirmişti. Chan, annesini seviyor ve saygı duyuyordu. Hatta annesi Hyunjin'e daha fazla annelik yapmış olmasına rağmen Hyunjin'den daha çok seviyordu annesini.

Chan koşar adımla girişteki uzun masanın ardında duran hemşirelerden birisine seslendi, hemşire hızla o yöne dönerek ilgisini turuncu saçlı adama verdi.

"Jessica Bang nerede kalıyor?"

Hemşire, bilgisayarda işlemleri açarken prosedür olarak sorması gereken soruyu Chan'a yöneltti.

"Yakınlık dereceniz?"

"Annem."

Birkaç tuş sesinin ardından hemşire gördüğü kat sayısı ve oda numarasıyla gözlerini Chan'a çıkarttı.

"Üçüncü kattaki yoğun bakım ünitesinde, ziyaretçi yasak ama oradaki doktorlara anneniz olduğunu söylerseniz beş dakikalık bir izin alabilirsiniz. Geçmiş olsun."

Chan, başıyla onaylayarak en yakındaki asansöre koştu, peşinden de Hyunjin gidiyordu ama birilerinin bavullarla ilgilenmesi gerekiyordu. Jeongin ve Felix aralarında anlaştılar ve Jeongin'in kalmasına karar verdiler, Felix Chan'ın yanında olmayı arzuluyordu.

Asansör yoğun bakım katında durduğunda koşar adımlarla sürgülü kapıya ulaştılar, Chan tam doktorun yanına gidecekken bir anda duraksadı ve arkasında duran Hyunjin'e baktı. Hyunjin'in de teyzesini görmeye hakkı vardı.

"Birkaç dakika sen de girebilirsin istersen, kalan dakikada da ben girerim."

Hyunjin, Chan'ın ince düşüncesine kibarca gülümseyip reddetti. Teyzesini son olanlardan sonra görmeye niyeti yoktu, ayrıca bu tamamen Chan'ın hakkıydı. Jessica Bang, Chan'ın soyadını taşıyordu, Hyunjin'in değil.

"İyi günler, yoğun bakımdaki annemi görebilir miyim?"

"İsminizi alabilir miyim? Tam isminizi."

"Christopher Chan Bang, Jessica Bang annem."

Doktor elindeki pembe kapaklı dosyadan Jessica Bang'ın ismini bulduğunda başını onaylar anlamda salladı ve arkasında duran mavi önlüğü Chan'a uzattı.

"Yalnız fazla oyalanmayın."

Chan mavi önlüğün kollarını geçirip bedenini sarmasına izin verdiğinde arkasını da Hyunjin kapatmıştı, eline beyaz eldivenleri ve saçına da mavi boneyi de taktıktan sonra tamam olduğunu düşünerek doktordan yoğun bakım ünitesinin şifresini istedi.
Ancak o an birden içeriye giren doktorlar yüzünden herkesin dikkati dağılmıştı, herkes panikle üniteye doluşurken Chan ve Hyunjin korkuyla içeriye doğru yaklaştılar.

Birisinin durumu artık stabil değildi, nabzı ve kalbi duyulana göre tamamen durmuştu, doktorlar ise o kişiyi hayata döndürmeye çalışıyordu.
Yaklaşık on beş dakika tüm doktorlar terleri alnına ve sırtına akana kadar çabaladılar ama düz ses kesilmiyordu. Pes ettiler ve beyaz perdeyi açarak ünitenin önündeki koltuklarda oturan kişilere baktılar, Chan ve Hyunjin onlara alan yaratabilmek adına biraz çekilmişlerdi.

"Jessica Bang, yakınları nerede?"

Kadın doktor öne çıkıp bu soruyu sorduğunda Chan öylece durdu. Sadece duruyordu çünkü beyni işlevini yitirmeye başlamıştı, aklındaki tüm düşünceler bir bir uçarken tutmak istedi Chan hepsini. Kaybedemezdi, aklını da annesini de kaybedemezdi.

Ama kaybetmişti. Gözleri yavaş yavaş kapandığında bile annesinin ölümünün gerçekliğine inanamıyordu. Kâbus olmasını dileyerek kendisini Hyunjin'in ve Felix'in kollarına bıraktı.

•••

Fakat değildi.

Aradan geçen bir günün ardından cenaze töreni için toplaşmıştı insanlar.
Siyah takım elbiseli erkek ve kadınlar, annesinin tabutunun önünde Tanrı'ya yalvarıp ruhuna dualar ederken Chan sadece izliyordu olanları.
Gülümsedi burukça, etrafta tanıdığı tanımadığı herkes Tanrı'ya yalvarırken Chan hiçbir şey yapmıyordu. Evlat olarak annesinin cenneti hak etmesini deli gibi isterdi ama biliyordu ki bu imkansızdı. İnanıp inanmama meselesinin yanı sıra -ki Chan inanmıyordu- eğer gerçekten cennet diye bir yer varsa kusursuz insanların, dünya malına önem vermeyen insanların hak ettiği bir yerdi orası. Ama Jessica Bang hayatını dünyaya bağlamış ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamıştı, Chan eğer inansaydı annesinin cehennemi hak ettiğini söyleyebilirdi.

"Sabahtan beri sadece su içtin sevgilim, tören bitti zaten. Kalk da bir şeyler yemeye gidelim."

Felix'in sesini kulağının dibinde duyduğunda gözlerini tabuttaki fotoğraftan çekerek Felix'e baktı. Etraftaki insanların ne düşüneceğini umursamadan Felix'in yanağına ince bir öpücük kondurduktan sonra gülümsedi.

"Hyunjin ve Jeongin çıktı mı?"

"Hyunjin'in arabasında bekliyorlar bizi, ikisi de kurt gibi aç."

Felix bebeksi tavırlarla Chan'ı neşelendirmeye çalışıyordu ve Chan bunun farkındaydı ama buna gerek olduğunu düşünmüyordu. Zaten üzgün değildi, sadece aklı doluydu. Gözlerini ovuşturduktan sonra ayağa kalktı, oturmaktan kırışan takım elbisesini eliyle düzelttikten sonra dışarıya adımladı.
Felix'in ellerini kolunda hissedebiliyordu, temas ediyordu çünkü Chan'ın yanında olduğunu hissettirmek istiyordu. Bunda yeteri kadar başarılı olmuştu.

Arabaya bindiklerinde hiç kimseden ses çıkmıyordu, Hyunjin arabayı çalıştırarak en yakındaki ramen dükkanına sürerken Jeongin arkasını döndü ve tahmin ettiğinden daha iyi görünen Chan'a baktı.

"İyisin, değil mi hyung?"

"İyiyim ufaklık, sadece yorgunum ve aklım çok dolu. Bilirsin, cenaze işleri falan."

Hyunjin duyduğu şeyle gözlerini yoldan çekip dikiz aynasından Chan'a çevirdi.

"Daha ne var ki? Her şey bitmedi mi?"

Chan derin birnefes aldı, son bir şey kalmıştı ve bununla ne yapacağına dair bir fikri yoktu. Annesinin toprak altına gömülmesini mi isterdi yoksa cesedin yakılmasını mı? Kararsızdı.

"Yakılması mı daha mantıklı yoksa gömülmesi mi karar veremiyorum."

Hyunjin tüylerinin ürperdiğini hissetti, bu şekilde duymak onu tuhaf hissettirmişti.

"Şu andan itibaren mantık bir şey değiştirmeyecek."

Kuzeninin haklı olduğunu biliyordu; annesi yakılsa da, gömülse de hiçbir türlü göremeyecekti bir daha. Ama en azından basit bir toprağa bakmaktansa küllerinin içinde olduğu altın bir kavanoza bakmak daha iyi hissettirebilirdi Chan'ı.
Belki bu durum birkaç akrabasını rahatsız edecekti çünkü Hristiyanlığa göre cesedin hac işareti olan mezarlara gömülmesi daha doğruydu ancak Chan bunu önemsemiyordu, Chan sadece kendisini düşünmek istiyordu.

"Yakılması adına imzalayacağım."

Hiç kimse buna karşılık bir şey demedi. Arabadaki herkes bir zaman sonra bu yaşananları unutacak ve hayatlarına devam edecekti ancak Chan hiç beklenmedik bir biçimde değişecek ve kendi hayatını kendisi bitirecekti.

Felix ise ne olursa olsun Chan'ın yanında olmaya hazırdı.

•••

Sad episode diyebilirim ama birçoğunuz kadın öldüğü için sevinir sanırım kwjdhowjdidbd

Aşklarım Chan'ın böyle olması gayet normal öncelikle bunu bilin, dünya kötüsü bile olsa yirmi sekiz senedir yanında yaşadığı annesini kaybediyor, öyle düşünün.

Ayrıca bir sonraki bölüm [F] görürseniz şaşırmayın :')

lawyer - hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin