E30 [F]

4.6K 391 365
                                    

"Odasına sokmuyor mu hala?"

Felix, başını iki yana salladığında Hyunjin umutsuzlukla omuzlarını düşürdü.

"Tahminen ne zaman eski Chan olacak? Onu ve sürekli gülen suratını çok özledim."

Jeongin'in hafif sitemli sesine karşılık bir yanıt yoktu kocaman salonda. Felix, Hyunjin ve Jeongin üçlüsü asla bıkmadan Chan'ın annesi öldüğünden beri her gün Chan'ı ziyarete geliyorlardı ancak gördükleri tek şey Chan'ın odasının kapısı oluyordu. Sürekli kilitli olan kapıdan bir senedir girmeye çalışsalar da Chan sadece evde yalnız kaldığında odasından uzaklaşıyordu.

Bu durum başlarda "normal"di çünkü Chan'ın hayatta belki de en çok saygı duyduğu kişi hayata gözlerini yummuştu, annesi, dünya kötüsü bile olsa annesiydi, onu doğuran ve yirmi sekiz yaşına kadar iyisiyle kötüsüyle Chan'a bakan kişiydi.
Annesi öldükten sonra boşluk hissine yenik düşmüştü Chan, içinde bir parçanın tamamen koptuğunu, yok olduğunu hissediyordu.
Bu durumu üç arkadaşı da saygıyla karşılamıştı ancak zaman ilerledikçe bu iş ayarını yitirmişti. Felix, erkek arkadaşıyla zaman geçirmeyi; Jeongin, abisiyle konuşmayı ve Hyunjin ise kuzeniyle tüm gün iş hakkında konuşup bazense dertleşmek istiyordu.
Fakat odasını terk edemeyen Chan, bu istekleri karşılayacak gücü bulamıyordu kendinde, hissettiği boşluk o kadar derindi ki görmezden gelip hayatına devam edemiyordu.

Bu boşluğu neyle doldurabileceğini bilmiyordu ama bazı zamanlar bu boşluğun Felix sayesinde yok olduğuna şahit oluyordu. Felix, ne zaman gelip odasının kapısının ardından bir kedi gibi Chan'la konuşmaya çalışsa Chan kendini yeniden yaşıyormuş gibi hissediyordu. Hatta Felix bazen o kadar güzel enerji yayıyordu ki Chan bu bazı zamanlarda kalkıp kendisine çeki düzen veriyordu. Bu yüzden dışarıya çıkıp Felix'e sarılmayı arzuluyordu her gün ama Felix pes edip evine döndükten sonra içindeki boşluk tekrardan gün yüzüne çıkıyordu.
Chan çok yorulmuştu, hissettiği hissizlik hissinden çok yorulmuştu.

"Madem bugün de başarısız olduk, o zaman dağılalım."

Hyunjin'in önerisi Felix'e mantıklı gelse de Jeongin keskin bakışlarla Chan'ın odasının kapısına bakıyordu. Hyunjin başta Jeongin'in kendisini duymadığını düşündüğü için söylediklerini tekrar edecekti fakat tam dudaklarını araladığı sırada Jeongin fırsat vermeden kapıya adımlamaya başladı. Her adımı yavaş ve sakindi ama aklından bir sürü düşünce geçiyordu.
Chan'ın hâlinden tek sıkılan Chan değildi, Jeongin'e de tak etmişti artık. Felix'in her gece Chan yüzünden ağladığını duymak Jeongin'i yıpratıyordu, sevgilisinin her buluşmada Chan hakkında konuşması Jeongin'i yıpratıyordu, Chan'ı özlemek Jeongin'i yıpratıyordu.

Arkasından onu izleyen iki kişiyi boş vererek elini kaldırdı ve beyaz kapıya yavaşça vurdu.

"Hyung, burada saat yok. Saatin kaç olduğunu söyler misin?"

Hepsi ümitliydi o an, Chan ise ona yönetilen soruyu duymazdan gelmek istiyordu ancak Jeongin'e karşı yelkenlerinin suya düştüğünü biliyordu. Jeongin'in garip aurası yüzünden Chan ona düşkündü, onu hep koruyup kollamak istiyor ve sürekli öz kardeşiymiş gibi seviyordu onu.

"Büroya gidecektim halbuki, sana bir şey de söylemem gerekliydi."

Chan kaşlarını çattı, Jeongin'in stajyerliği çoktan bitmişken neden büroya gidiyordu ki? En son hatırladığında göre Hyunjin, Jeongin'i takılmak için bile büroya sokmuyordu, dikkatini dağıttığını söyleyerek girişini yasaklamıştı.

"Söylesem mi bilemedim, yüz yüze söylenecek bir şey bu."

Hyunjin gülümsedi, Jeongin'in taktikleri hep işe yarıyordu.

lawyer - hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin