EFGAN
11
'Kanadı koparılmış kuşlar'
Bilinmezliklerle dolu olan hayatım yiğit'in elleri arasında kayıp gidiyordu. Sanki güneş bir daha hiç doğmayacak ve geceler hep karanlık olacaktı. Ve bir daha hiç gülemeyecek mişim gibi.
Karanlığın içine hapsettiği bedenim bir daha aydınlığı göremeyecek. Onun elinde olmak hiçbir şey yapamamak canımı acıtıyordu bilakis her kaçtığımda sonumu ezberlemiş gibi tökezliyordum. Bilmiyordum. Ne kadar kaçarsam kaçayım yiğit beni hep bulacaktı. Bizim bu saçma hikayemizin sonu hep belliydi. Ben kaçacaktım ve o beni hep yakalayacaktı.
Banyodan çıkıp alt kata indiğimde aşağıda yiğit'i görmemiştim. Ona akşam ki yemeğe gelmeyeceğimi söyleyecektim. Dün babası ile ortak bir karara varmış ve bugün yemeğe gidecekti. Oraya ne kadar gitmek istemediğimi bildiği halde beni de götürüyordu. Beni bu şekilde yaşamaya daha ne kadar mecbur bırakacaktı. Katlanamıyordum. Tek bildiğim daha fazla boyun eğmeyecek olmam. Onunla bir ömür geçiremeyecek bir gün bu saçma hikayemizi bitirecektim.
Koridor boyunca ilerlediğimde yiğit'in salonda koltukta otururken gördüm başını eğmiş telefona bakıyordu.
Bu aralar fazla bakmıyor muydu o telefona?
"Akşam babanlara gelmeyeceğim." Yiğit'in oturduğu koltuğa yakınlaşıp iki adım gerisinde durdum.
"Geleceksin." Başını kaldırmadan bana cevap vermişti.
"Gelmek istemiyorum neden anlamıyorsun zorlama artık." Diye reddettim onu. Sürekli aynı şeyi yapıyordu onunla gelmek istemediğimi biliyordu orada ailesini dahi hiçbirini görmek istemiyordum.
"Şansını zorlama sana geleceksin diyorsam geleceksin." Dedi sabırsız bir sesle. "Zaten canım sıkkın benimle zıtlaşmasan iyi edersin. " Dedi ciddi yüz ifadesiyle.
"Ateş denen adam yüzünden böylesin değil mi? Canını bir tek o sıkıyor." Ona karşı diklenerek söylemiştim başını telefondan kaldırıp öfkeyle yüzüme baktı. Koltuğa telefonu bırakıp yanıma doğru yürüdü.
"Aptal!" Dedi gülümsemesini sürdürürken "benim canımı kimse sıkamaz." İnka ediyordu ama o da biliyordu ateş hayatımıza girdiğinden beri daha fazla düşünüyordu.
"Ayrıca ağzından bir daha o adamın adını dahi duymayacağım." Tebessümü soldu, tehdit dolu fısıltılara dönüştü. Tek parmağını kaldırıp yüzüme tuttu.
" akşam o yemekte o herife baktığını dahi görmeyeceğim. Seni uyarıyorum asya zaten canım sıkkın bir de seninle uğraşmayayım.
"Uğraşma." Diye kestirip attım.Öfkelendiği zaman ne denli korkunç olduğunu görebiliyordum. Onunla zıtlaşmak istemiyordum. Biliyordum bu gece yine yiğit'imi istediği gibi bitecekti.
Peki ateş?
Onun yiğit'e karşı tavrı nasıl olacaktı?
Bu geceyi hem merak ediyor hem de gitmek istemiyordum.
"Şimdi git umut'u hazırla akşam olmadan gideceğiz." Ona daha fazla kafa tutmayacak gidip umut'u hazırlayacak ve gitmeyi bekleyecektim. Karşısında duracak değildim arkamı döndüğüm sırada bileğimden tutup beni kendisine döndürdü. Önce yüzüme sonra parmaklarıma dikkatle baktı.
"Yüzüğün nerede?" Yiğit sorduğu an anlamıştım parmağımda yüzüğün olmadığını. En son dün banyoda bırakmıştım sonra geri takmamıştım bilerek.
"En son banyoda bırakmıştım." Dedim parmaklarımı elinden çekerek
"Neden takmadın?" Takmak istemiyorum çünkü o anlamsız şeyi
"Anlamsız?" kaşları havalandı ve cebine attığı elinden çıkardığı şey yüzüktü.
Yiğit bizim odamızı mı karıştırmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
General Fiction"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...