EFGAN
14
'Cehennem azabı'
Acılar zamanla geçmiyordu.
Her gün üstüne bir yenisi ekleniyordu ve zaman acılarla geçiyordu.
Ne acıydı... insan kendine ne kadar yenikse bende o kadar yeniktim.
Güçsüzdüm.
Ne yiğite başkaldıracak kadar ne de bu saçma hikayemize son verecek kadar.
İçimde hep var ettiğim umut ışığı beni günden güne yalnız bırakıyor terk ediyordu. Zaman hem geçiyor hem geçmiyordu. Yigit'ten uzak kendime umutla var ettiğim o küçük dünyamda herkesten uzak nefes alabiliyordum ama umut son zamanlarda yiğit'e olan yakınlığı ile beni tereddüte düşürüyordu. Ona bu kadar yakın olmamalıydı. Gerçekte babasının kim olduğunu bilse yine de böyle olur muydu diye düşünemeden edemiyordum. O daha küçüktü anlamıyordu. Ne kadar üzülürsem ona yine de belli etmemeye çalışıyordum, zor olanda bu değil miydi? İçin cayır cayır yanarken dışa çiçek olmak. Her şeyi içimde yaşıyordum. Buna alışmıştım.
O kadar yorulmuştum ki bunu kimseye anlatacak gücü bile bulamıyordum kendimden.
Yıllardır yanımda olan ayça'ya bile tek kelime edememiştim. Ne kadar çaresizdim. Bana yardım eden tek kişi demir olmuştu oda yakalandığımız o geceden sonra yurt dışına gitmiş zaten bir daha da görmemiştim. Bana yardım etmişti ama onu artık görmek bile istemiyordum.
İhanetin ilacı yoktu. Öyle bir şey di ki etkisi uzun, acısı derindi. Yüreğimde hissettiğim acılar o kadar derindi ki önce ailemin, sonra sevdiklerimin ve en sonda yiğit'in bana bahşettiği acılar.
Yaralarım kolay kolay kapanmayacaktı. Eskiye göre güçlüydüm. Açılarla başetmeyi öğrenmiş ve zararı sadece kendime vermiştim. Ama yine de hissettiğimin önüne geçemiyordu. Hissetmek o kadar farklıydı ki iliklerime kadar hissetiğim bu acıların tarifi yoktu.
Ağırlaşan göz kapaklarım birbirinden ayrıldığında gözlerim tavandaki işlemeli lambaya ilişti. Kırpıştırdığım gözlerimi sonuna kadar açtığımda yanlış yanlış görmemiştim. Soluma baktığımda koltukta uzanan yiğit'i gördüm. Uyuyordu. Koltuğu tamamen kaplamış ve derin bir uykuya dalmış gibi nefes alıp veriyordu. Odaya göz gezdirdiğimde anlamıştım evde olmadığımızı. Biz dün en son umut'u almaya gelmiştik ve ben gerisini hatırlamıyordum. Muhtemelen o koltukta uyuyakalmıştım yiğit'te araba kullanamayacağını anladığı için bu gece burada kalmış eve gitmemiştik. Peki umut neredeydi? Uzandığım yatakatan kalkıp direk kapıya doğru yöneldim adımlarımı hızlı atıp oda kapısına ulaştım.
"Nereye?" Kapının kulpunu tutmuştum ki yiğit'in yarı uyanık sesi durmama neden oldu. Arkamı dönüp baktığımda bir gözü açık bir şekilde hesap sorar gibi bakıyordu.
"Umut nerede?" Diye sordum. Tek gözünü ovalayıp koltuktan kalktı. Hâlâ tam uyanamamıştı.
"Uyuyor. Melisin odasında." Dedi yarı uykulu sesiyle.
"Neden buraya getirmedin onu?" Dedim kızar gibi.
"Uyuyordu çünkü kaldırırsam uyanırdı."
"Nerede? Umut'a bakacam ben." Bıkkın bir şekilde nefes alıp verdi.
"Yürü," dedi. Dediğini yaparak kapıyı açtım ve odadan çıktım yiğit arkamdan geliyordu. Kendi odasından çıkan melis bize doğru geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
General Fiction"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...