EFGAN
12
'dikiş tutmuş yaralar'
Her gecenin farklı bir hayali olduğu gibi her sabahında farklı bir umudu vardı.
Tıpkı her umudunda başka hayali olduğu gibi.
Bakışlarında merhametin zerresi yoktu. Dün geceki halinden eser yoktu. Sanki dün olanları anlatan o değilmiş gibi. Tüm bu olanlara rağmen kalbinde ufacıkta olsa bir duygu olmalıydı yoksa gerçekten kalbinde ufak bir sevgi barındırmayan duygusuz bir adam mıydı?
Ben konuşmayıp sessizce onu izledim. Az önce çıldırmış gibiydi. Hala dalgaları dinmeyen sert bir fırtınayı andırıyordu. Sert duruşu ve gözlerindeki öfke onu tamda olması gerektiği gibi bir adam olduğunu gösteriyordu. Zihni kötü oyunlarla doluydu. Onu anlamak güçtü ne zaman anlasam veya gözlerinde ufacıkta olsa bir duygu kırıntısı görsem hemen yok olurdu ve ben yine düşündüklerimle kalırdım.
Dün gece söylediklerini aklıma kazımıştım. Pişmanlığı aklımdan hiç çıkmamıştı. Ona merhamet duymamı sağlamıştı. Bunu yapmamalıydım onun bunca zaman bana bahşettiği tek şey acı olmuştu. Tehditleri, merhametsizliği, yüreksizliği, acımasızlığını asla unutmamalıydım. Kalbim unutsa aklım unutmazdı. Zamanı geldiğinde yollarımız ayrılacak ve ben onu bir daha hiç görmeyecektim. Onun arkasından yapacaklarımı bilse şayet şu an soluğumu keserdi ve ben kendimi yine aynı noktada bulacaktım. Nasıl yapacaktım bilmiyordum ama pekte iyi şeylerin olmayacağını biliyordum.
"Sen en başından beri buydun. Olması gereken adam." Sesim beklediğimden de sert çıkmıştı. Ona inandığım için kendime kızıyordum yaptığı her şeyi nasıl bir gece de unutup ona merhamet duymuştum? Bir kalbi olabildiğine nasıl inanmıştım? Son adımı mı atıp yanına ilerledim ve tam karşısında durdum.
"Buyum." Dedi umursamaz bir tavırla.
" olması gereken adam." Haraketleri sert ve umursamazdı. Beynime hükmeden, dilimin ucuna sıralanan cümleleri bir bir akıtacaktım. Onun bu denli rahat oluşu her zaman yenilmez oluşundan dı çünkü o yiğit'ti ne isterse onu yapar ve daima kazanırdı."Hayır." Dedim. " Sen bana dün bir kalbin olduğunu gösterdin. Bilerek yapmadın dedin, beni kendine inandırdın." Diye haykırdım yüzüne. Kalbim küt küt atmaya başladı. Bakışları yere indiğinde konuştu.
"Bilerek bilmeyerek... Onu ben öldürdüm. " gözlerim kocaman açıldı. Dün kazaydı demişti. Güçlükle sarfettiği kelimeler dudağından döküldüğünde yutkundu ve yüzüme baktı. Ben yaptım, o adamı ben öldürdüm dercesine.
"Katilsin!" Dedim üstüne basa basa. Dehşet saçan bakışları yüzümde geziniyordu ona sanki bilmediği bir şey söylemişim gibi. "Hiç mi için acımadı. Acı çekmedin mi hiç?" "Hiç." Sesi o kadar soğuktu ki dün aynı odada kaldığım adamla simdiki adam arasında uçurumlar vardı.
Gözlerime bomboş bakıyordu. Yalan söylüyordu dün büyük bir acıyla sarfetmişti o sözleri. Canı acımıştı bunu hissetmiştim nasıl oluyorda şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
"Sana inanmıyorum." Diye bağırdım. İnkar edemezdi yaptıklarından kaçsa bile kendinden kaçamazdı. İçindekilerden o zamanın ona vermiş olduğu acıdan, pişmanlıktan kaçamazdı.
"Sen ne zaman bana inandin ki. Bu saatten sonra da inanma!" Diye bağırdı öfkelenmişti. Üzerinde atmadığı umursamaz tavrı sakinliğimi yitirmeme sebep oldu ve o an beklemediği bir şey yapıp yanına yaklaşıp aramızdaki mesafeyi yok edip iki elimi göğsüne bastırarak onu ittigimde
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
General Fiction"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...