EFGAN
18
'Darmadağın'Zaman hiçbir zaman ilaç olmamıştı yüreği yananlara.
Geçmiyordu lakin öldürmüyordu da, güçlendirmiyordu da. Her gün daha da acıtıyordu.
Gözlerimi kapatıp derin bir uykuya dalmayı diledim. Yiğit gitmişti sesi gelmiyordu. Varlığı önce hayatıma sonra da kalbime dert olmuştu. Çıkmayı beklerken her gün biraz daha batıyordum. Sürekli beni rahatsız eden saçlarımı geriye doğru ittim. Avuçlarım terden kaskatı kesilmiş sızlıyordu. Bileklerime kadar acı hissediyordum. Kendimi fazlasıyla kasıyordum ama bunu bilinçli olarak yapmıyordum. Ruhum artık dayanmıyordu onlara. İnsanların aşağılayıcı bakışlarına maruz kalmaya alışmıştım ama canımı yakmalarına izin verecek değildim.
Güçsüzdüm. Ne kadar güçlü görünemeye çalışsam da. Acı içimdeydi. Ben yanarken yiğit'in umrunda bile olmamıştı bu zamana kadar. İçinde merhametin zerresini barındırmayan kalpsiz adamın tekiydi. Bu perişan halimin tek sebebidir. Mümkün olmayacağını bile bile kendime bir kurtuluş yolu var etmeyi umut ettim.
Ne çok yenilgi vardı.
Çaresizce aldığım soluğu hızla verdim. Düşüncelerle başa çıkamıyordum sonra da kendimi yiyip bitiriyordum. Nefessiz kalacak kadar boğuk gelen bu küçük banyodan çıkmak için kapının anahtarını çevirdim ve kapıyı açtım içeride kimseyi bulmamak beklediğim bir şeydi. Yiğit bağırdığında umut'ta içerideydi. Onun gitgide bu hallerimize şahit olması beni kahrediyordu. Nasıl bu raddeye kadar gelmiştim. Kendime kızmadan edemedim. Umut'u alıp direk buradan gitmek varken saçma sapan davranıp banyoya kapanmıştım.
Çalan kapı açıldığında melis içeri girdi. Hâlâ sinirli ve öfkeliydim ama az öncekine göre daha sakindim. Yatağa oturduğunda ayaklarım ona doğru kaydı ve yanına oturdum.
"Eğer sende beni suçlamaya geldiysen baştan söyleye..."
"hayır asya. Seni suçlamak için gelmedim." Beni yarıda bölen sözleri bunlar olmuştu. Ona dikkatle baktım. Suçlamak için değilse de niçin gelmişti? Yiğit mi göndermişti?
" niye geldin o zaman?" Yanıma biraz daha yaklaştı.
"Seni suçlamıyorum çünkü lavinin sana söylediklerini hepsini duydum. Gerçi duymasaydım da suçlamazdım." Dedi elimi tutarak. Ben aşağıya inerken melis'i görmemiştim ve o lavin mutfağa girdiğinde gelmiş olmalıydı.
"Lavin." Dedi durdu. Düşüncelerini nasıl dile getireceğini bilmiyordu.
"Biraz aksi." Biraz mı? fazlasıyla aksi!
"Belki fark etmişsindir, lavin abime..."
"fark ettim." Dedim. gözümün önüne geldiğinde yine sinirlenmiştim. Beni mi aradaki engel olarak görüyordu? Alsın yiğit'i başına çalsın. Başıma ağrı girmişti. O kadar doluydum ki kimseye bir şey anlatamamak beni bitiriyordu. Ölüyordum neden kimse görmüyordu.
"Ben yapamıyorum." Dedim çaresiz bir sesle. İçimden gelmiş dilime dökülmüştü. Yapamıyorum artık katlanamıyordum. Kalbime ağır geliyordu. Oğlum için yaşarken günden güne bitiyordum. Tek korkumda onsuz kalmaktı. "Başedemiyorum." Gözümde dolup taşan yaşlar kendini bırakmıştı. Öfkeli hissediyordum. Biraz da kırılgan. Gözyaşlarım çenemden akıp boynuma ulaştığında ruhumdan çekiliyor gibi hissettim. Dik duracak gücü bulmalıydım kendimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
General Fiction"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...