Efgan
37
'duvar'
Sis etrafı hafif sarmış ürkütücü bir manzara bırakmıştı geriye. Yollar bomboş ve ıssızdı. Ben yiğit ve umut yine bir yere gidiyorduk ama bu sefer yanımızda biri daha vardı.
Melis...
Yiğit son çareyi bizi kısa bir süreliğine melis'e emanet etmeyi planlıyordu. Gideceğimiz yeri bilmiyordum fakat melis'in söylemine göre küçük bir yerdi. Orada bir toplantısı vardı yiğit'in. Bizi evine götürmemişti melis'i çağırmıştı.
Yiğit bizi kimsenin olmadığı bir masada bırakırken umut'a da en sevdiği tatlılardan getirmişti. Melis'i iyice tembihlemeyi de ihmal etmemişti. Aradan bir kaç dakika geçmişti ki yiğit gitmiş bense onları izliyordum. Melis oturduğu yerden umut'la tatlısını yiyordu."Gelmeni beklemiyordum doğrusu." Dedi ateş imalı bir sesle.
Daha dik ve kendinden emin duruşu ile. Yiğitse ona cevap vermeden geçip haluk beyin karşısına oturmuştu. Sadece üçüsünün olmasını beklerdim yanlarında iki tane daha adam vardı. Daha önce hiç görmediğim fakat birini hatırlıyor gibiydim. Daha önce haluk beyin evinde tanışmıştık. Babası yoktu bu sefer, adını yanlış hatırlamıyorsam ulaş'tı. Yiğit masadaki kimseyle selamlaşmamış oturduğu yerden gözü bir tek babasındaydı. Giydiği beyaz gömleğin bir kaç düğmesini açık bırakmış gelişi güzel yayılmıştı. Sağ elindeki kalemi oynatıp duruyordu, daha çok rahatsızdı. Ona baktıkça içim gidiyordu bir gömlek bir insana bu denli yakışabilirdi. Duruşu etrafta olacak tüm insanların dikkatini üzerine çekecek kadar etkiliydi. Onu bu haliyle bile kıskanmıştım, masada bir kızın olabileceğini düşünemiyordum bile.
"Burada neden toplandığımızı hepiniz az çok tahmin edebiliyorsunuz." Söze başlayan haluk bey olmuştu.
Masada oturanlar onu onaylamıştı fakat yiğit ve ateş tepkisizdi. Sebebini tam olarak bilmediğim bir şeyin içindeydik yiğit ve ateş'in alıp veremediği tek şey bu değilmiş gibi. Merak ediyordum hepsini; lavinle olanları, ateş'in babasıyla olan davaları... Yiğit belki bir gün her şeyi anlatırdı. Bana güvenmiyordu haklıydı da onu her seferinde bırakıp gitmiştim bundan daha bir kaç hafta önce bile... bana inanmasını sağlayacaktım ve sonra aramıza ördüğüm duvarları bir bir kaldıracaktım. Yanımda melis vardı yiğit tekrar kaçarım diye yanıma onu dikmişti. Ne komikti ama kaçmak isteyen biri zaten bunu her türlü yapardı. Bana inanması güç olacaktı ama ona her şeyi tek tek gösterecektim artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Melis duvarın dibindeki masada oturuyordu umut'sa yanında tatlısını yiyordu büyük bir iştahla. Yiğit onun en sevdiği tatlıdan almış gönlünü kazanmıştı bir kez daha. Bense onları dinliyordum yiğit'i görebileceğim bir açıdan. Adını hiç bilmediğim yiğit'in sağındaki adam konuştu.
"Efendim istediğiniz tüm dosyalar burada, bunların bir diğer kopyalarını da yiğit bey'e attım."
Haluk bey uzandığı yerden kahve zarflı kağıdı aldı ve önüne koydu açmadı ve iki elini üstüne koyarak konuştu. Sözünü ise bölen ateş olmuştu. Sesleri çok fazla duyamıyordum melis video izliyordu bu da bana engel oluyordu.
"Içinde ne olduğunu bizimle paylaşmayacak mısınız?"
Bu soruyu bekliyordum çünkü ateş'te biliyordu içinde önemli şeylerin olduğunu. Dosyanın ağzını ters çevirdi ve ateş'le göz teması kurarak konuştu.
"Zamanı gelince."
Dedi sakin bir o kadar da manalı bir sesle. Gayet sakindi yiğit'in aksine. Ruhunda öfke, hırs barındıran adam gitmiş yerine sadece işine odaklanan bir adam gelmiş. Ya gerçekten iyi numara yapıyordu ya da bizi hiç iyi şeylerin olmadığı günler bekliyordu. Ateş'in yüz ifadesi değişmişti ama kimse oralı olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
Ficción General"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...