EFGAN
20
'darmadağın'
Huzuru kaybetmiştik. Zaman her gün bir yenisini ekliyordu.
İçinde bilmediğim onlarca bilinmezliğin olduğu bu hayatta küçücük bir umuda tutunuyorduk.
Yaklaştığım her şey biraz daha silikti. Kaçmaya çalışmak en kolayıdı hep.Yorulduğumu beni uykuya davet eden gözlerimin kapanması ile hissettim. Kapı çaldığında ayakta uyduğumu fark etmiştim. Haluk bey'i çağırmıştım ve bundan yiğit'in haberi yoktu. O şu an salonda oturuyordu. Bana kızacaktı belkide ama yiğit'i sakinleştirecek tek kişi babasıydı. Kapıyı açtım ve karşımda telaş ve korkuyla kaplı yüz ifadesi ile duran haluk beyi gördüm.
"Nerede?" Dedi sabırsız bir sesle. Hasta olmasına rağmen dik durabiliyordu ve buraya kadar gelmişti.
"İçeride." Dedim salonu işaret ederek. Haluk bey içeri girdiğinde kapıyı kapatıp peşinden gittim ama kesinlikle yanlarına değil onlardan bir kaç adım uzakta durdum. Ateş'in gidişinin üzerinden yarım saat geçmişti ama Yiğit hala sinirli ve öfkeliydi. Deli gibi düşünüp planlar kuruyordu. Hisseleri almamış mıydı neden rahat değildi ki?
"Yiğit." Dedi haluk bey telaşlı bir sesle. Yiğit o kadar dalgındı ki kapıyı duymamış babası karşısına dikildiğinde anlamıştı geldiğini. Her hangi bir cevap vermeden öylece baktı sonra öfkeli bakışları bana kaydı. Benim aradığımı anlamış gibi. Korkuyla ona baktım. Öfkesini kusmadı ve önüne döndü. Haluk bey geçip karşısına oturdu. Yiğit'in dudağı kanamış sertleşmişti, kaşı da patlamıştı.
"Ne oldu sana böyle?" Dedi haluk bey sinirle.
"Ateş"le kavga etmekte ne çocuk musun sen? Bir şu yüzünün gözünün hâline bak!" Dedi öfkeyle.
Kaşları yiğit'in ki gibi çatılmıştı. İkiside birbirine benzemişti şimdi.
"Neden kavga ettin?" Diye sordu. Yigit'ten hala çıt çıkmıyordu. Ben bile korkmaya başlamıştım. Bakışları bana kaydı haluk bey'in sorgular gibi. Kavganın nedenini söyleyemedim. Dilimi yutmuş gibi sustum.
"Konuşsanıza dilinizi mi yuttunuz!" Diye bağırdı sinirle. Konuşmayı istesemde yapamamıştım. Yiğit'in bakışları babasına kaydı.
" Hisseleri aldım." Dedi net bir sesle. Haluk bey şaşkın bir halde yiğit'e bakıyordu. Onunda haberi yoktu. Zeki bir adamdı anlamıştı ama buna anlam vermeye çalışıyordu.
"Senin yapamadığını yaptım!" Dedi sertçe.
"Ne yaptın sen?" Böyle bir tepkiyi beklemiyordum. Oğlunun adına onunda sevinmesi gerekmez miydi? Yiğit bunu bekliyormuşcasına bir tepki vermedi. Durdu çünkü içi bir nebze olsun da rahattı. Ateş'in şirketle bir bağı kalmamış ve onu her gün görmek zorunda kalmayacaktı.
"Duydun işte." Dedi soğuk bir sesle.
"Nasıl yaptın bunu?" Diye sordu haluk bey merakla.
"Benim neden haberim yok?" Yiğit'le zıtlaşmanın mantıklı olmayacağını anlamış gibi konuştu.
"Bunun bir önemi var mı? Kurtardım seni." Dedi yiğit alaylı bir sesle. Sinirleri gevşemişti. Yüzünü tam göremiyordum ama sesinden bile anlayabiliyordum.
"Bunun için bana teşekkür etmen lazım." Dedi yiğit. Hâlâ düşünüyor gibiydi. Aklında ne planlar vardı kimbilir?
"Ateş'i kendine daha da düşman ettin." Dedi haluk bey telaşlı bir sesle. "Bunun için sevinemem." Yiğit'te farkındaydı ama işler şu an onun istediği gibi gidiyordu. Bunu biliyor ve sonrasını düşünmeye koyulmuştu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGAN
Ficción General"Biliyor musun? " dedi. Bir müddet sonra " öyle kolay değil benden kurtulman." Dilinin ucundaki bir itiraf dökülmüştü geceye. Lâkin benim kalbimi yangın yerine çeviren bir itiraftı bu. "Sana öğretemedim..." Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git...