2 gün... koskoca 2 gündür ne jeongin'i görüyor ne de konuşuyordu. söylediği şeyden sonra jeongin birkaç saniye donakalmış sonrasında ise hyunjin'i evine bırakmıştı. açıkçası ikisinin aynı kişi olduğuna emindi hyunjin.
jeongin neden kaçmıştı bir anda hiçbir fikri yoktu. ne chan'ın ne de diğer ikisinin ağzından tek bir kelime bile çıkmıyordu. açıkçası birazcık garip hissediyordu. azıcıkda üzgün.
evin kapı zilinin çalmasıyla zar zor kalktı uzandığı yerden. annesi oğlunu bırakmak istemese de felix'e ve diğerlerine güvendiği için içi rahat bir şekilde teyzesinin yanına gitmişti. felixte saat geç olduğu için kendi evine gitmişti çoktan.
"geldim." diye seslenip kapıya gitti hyunjin. üstünde ayıcık baskıları olan pijamasını takmadı pek. changbin veya seungmin gelmiştir diye düşünüyordu.
kapıyı açtığında ise karşısındaki beden duraklamasına ve ağzının açılmasına yetmişti.
"girebilir miyim?" eliyle içeriyi göstermekle yetindi hyunjin. kapanan kapının ardından arkasından kendini ittiren bedenle salona girdi.
jeongin gelmişti. gecenin 12sinde, habersiz, sessiz sedasız gelmişti bir anda. kendisi koltuğa oturdu, hyunjin'in de karşısına geçmesini salladı.
"konuşalım mı?"
kafasını salladı hyunjin. kafası eğik duran jeongin'in çenesinden tutup havaya kaldırdı. "yüzüme bak."
"öncelikle özür dilerim hyunjin. 2 gün için. normalde o günün akşamı yazacaktım sana ama annem... bir kriz geçirdi. çok üzgünüm."
"sorun yok jeong. sadece haber vermeni isterdim. ne chan, ne minho, ne de jisung bir şey söylemedi." dedi hyunjin yüzü asık çocuğa gülümseyerek.
"ben istedim sana söylememelerini. daha çok panik yaparsın diye düşündüm."
"en azından yanında olurdum..."
"çok özür dilerim hyunjin." dedi jeongin tekrar tekrar.
"aptal, özür dileme de gel sarıl bana." dedi hyunjin kollarını iki yana açıp. jeongin oturduğu yerden hyunjin'in kollarına atıldı. sıkı sıkı sarılıyorlardı birbirlerine.
"doğru muydu peki? sen misin o?" diye sordu hyunjin.
"hhmm." dedi jeongin onaylayarak. hyunjin kafasını kaldırıp baktı jeongine.
birkaç saniye sadece izlediler birbirlerini. "jeongin, gerçekten papatya gibi kokuyorsun." dedi hyunjin.
"günlerimin çoğu papatyaların arasında geçiyor. sinmiştir üstüme kokusu." dedi jeongin gülümserken.
"dizlerine uzansam saçlarımla oynar mısın?" diye sordu hyunjin. jeongin kafasını sallayıp hyunjin'i kucağına aldı. koltuğa bırakıp kendiside oturdu. sarı saçları kendi kucağına dökülürken büyülenmiş hissediyordu.
"senden ilk ne zaman etkilendim biliyor musun?" dedi hyunjin uzandığı yerden. saçını okşayan çocuk yüzünden azıcık mayışsa da devan etti. "hani babaannenin evine gitmiştik ya. kucağında minicik kaldığımı söyledin ilk o zaman büyülendim sanırım. j'nin sözleri ise hep etkiledi beni. çok güzel seviyordu. chan ve felix bir araya geldiği için çok mutluyum. hem arkadaşım adına hemde onların sayesinde hoşlandım senden."
"chan'a sakın teşekkür etmek gibi bir hata yapma jin. emin ol önümüzdeki 10 yıl boyunca bunu yüzüne vuracaktır." deyip güldü jeongin.
"senin hakkında en sevdiğim şey gülüşün. hani şey olur ya birinin güldüğünü görürsün ama hiçbir zaman gerçekten gülüyormuş gibi gelmez. sen onun tam tersisin. sen gülerken mutlu olduğunu hissediyordum. gözlerin yok oluyor, gamzelerin çıkıyor." dedi hyunjin jeongin'in gamzelerinin olduğu yeri okşayıp.
"bana bak hwang hyunjin. ben aşık bir adamım. böyle şeyler söylemen yumruğum kadar olan kalbime pek iyi gelmiyor." dedi jeongin hyunjin'in ellerini tutarak. bir eli saçlarında dolaşırken diğerini bilek içinde gezdiriyordu.
"çok güzel bir aşık adamsın ama." dedi hyunjin kıkırdayıp.
"aşık olduğum kişi bu kadar güzel olduğu için öyleyim sanırım."
birleştiler gibimsi
yavaş yavaş okunuyor galiba mutluyum
beomgyu sadece kaykayın üstünde oturuyor ama bias listem alt üst oldu
the beatles-eleanor rigby