4

67 12 6
                                    

Bir hafta sonra..


Arabadan inip eve girerken adamlar bana garip garip bakıyordu. Beni ilk defa böyle bir elbiseyle görmenin şaşkınlığıydı yüzlerindeki. Siyah, yerleri süpüren ve kolları tülden bir elbise vardı üstümde. Sesimi yükseltip:

--'Misafirlere görünmeyin.' dedim elimi kovalar gibi sallarken. Levent'in annesiyle babasını korkutmalarını istemiyordum. Hepsi başlarını sallarken eve yöneldiğimde Kadir ile burun buruna geldim. Sinsi, alaycı ve muzip bir gülüşle:

--'Müstakbel aileni korkutmasınlar diye mi?' dediğinde suratına döner tekme atmamamın tek sebebi üzerimdeki elbiseydi. Yanından geçmeye başladığımda bileğimi bir anlığına tutup yüzüme doğru eğildi ve:

--'Herkesi kandırabilirsin ama ben yemiyorum bu oyunu. Bilesin. O doktor bozuntusunun tek hatasında kafasına sıkmak üzere emir aldım. İllaki hata yapacak.' dedi rahatça. Bu puşt ne hakla benim hayatımdaki adamı tehdit ediyor? Kadir'in cüretkarlığı iyice canımı sıkmıştı artık. Ona dönüp sırıttım ve:

--'Senin en büyük hatan ne biliyor musun Kadir?' dedim ve bileğimi çektim. Gülüşü bozulmadı. 'Beni çok fazla hafife alıyorsun. Bu gece seni görmek istemiyorum. Defol git.'

Bakışlarımı ondan çekip eve girdim ve geriye bakmadım. Aptal herif hala ikna olmamıştı. Acaba babam da mı böyle düşünüyordu? Muhtemelen öyleydi. O emri verdiğine göre hala tam olarak ikna  olmamıştı o da. Kapıya geldiğimde kaşlarım çatıktı. Bok gibi bir işe bulaşmıştım.

Kapıyı açan hizmetçiye:

--'Babam nerede?' deyip çantamı uzatırken eve bakıyordum. Kadın:

--'Çalışma odasında efendim.' deyip mutfağa gitti. Çalışma odası zemin kattaydı. Kapıya gidip tıkladım ve -ağır kapı yüzünden- boğuk çıkan bir 'gel' sesinden sonra kapıyı açtım. Babam telefondaydı. Eliyle gelmemi işaret edip telefondakine hitaben:

--'Tamam tamam, nikaha gelince verirsin hediyesini. Kapat hadi.' dedi ve birkaç saniye sonra aramayı bitirip telefona masadaki dosyaların üzerine attı. Yorgunca sandalyesine geçerken:

--'Otursana Gökçe.' dediğinde iyi olup olmadığını merak ettim. Endişelendiğimi -ki bunu zayıflık göstergesi olarak kabul ederdi- göstermemek için:

--'Bir sıkıntı mı var?' dedim öylesine konuşur gibi. Derin bir nefes alıp iç çekti ve telefonunu işaret edip:

--'Ron'du. Evleneceğini duymuş.' Düğün ne zaman? Niye haberim yok?' diye yarım saattir başımın etini yiyor. deyince kıkırdadım. Ron.. Yani Ronald Emre Rocci. Benim üvey kuzenimdi. Dedemin gençliğinde kırdığı cevizlerden birinin sonucunun sonucuydu ve nadiren bir araya gelsek bile çok severdim. Üstelik Beth Teyzem kesin bir şekilde mafyatik işlerimize bulaşmasını yasakladığı ve Ron da ciddi ortamlarda deli gibi güldüğü için ailemizin en temiz tarafıydı. Tabii kendi çapında bir playboy olmasını saymazsak. Babası Marcus da babamın Avrupa'daki işleri ile ilgileniyordu.

--'Nereden duymuş ki?' dedim  otururken ilgiyle. Ben Ron'la en son bir buçuk ay önce doğum gününde konuşmuştum. Kimseye de söylememiştim daha evlendiğimi.  Babam sıkıntıyla kendini işaret edip:

--'Marcus'a söyledim laf arasında. Neyse nikaha geliyorlar. Sen çok güzel olmuşsun.' dedi. Son kısmı söylerken beni süzmüştü.

--'Teşekkür ederim. Hiç rahat değilim ama neyse.. Bu arada rahatsızlıktan bahsetmişken, Kadir'i kovdum. Son zamanlarda çok cüretkar olmaya başladı. Senden yüz buluyor. Levent'e tek hatasında sıkması için emir vermişsin.' dedim konuyu istediğim yere getirerek. Kolay olmuştu. Anladığını belirtircesine başını sallayıp:

KurşunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin