Sonunda hava iyice aydınlanıp kuş sesleri dayanılmaz bir şekilde havanın güzel olduğunun işaretini verince yeni uyanmış gibi yaptım ve biraz geriledim. Hala uyuyup uyumadığından emin değildim. Belki tekrar uykuya dalmıştı. Belki de uyanık olduğumu fark etmiş, ona kızmayayım diye numara yapıyordu. Benden önce davranıp:--'Günaydın. Ateşin düştü.' diye konuştu hızlıca. Yan dönüp sırt üstü yattığımda kolu karnımın üstünde kaldı. Bir eline bir yüzüne bakıp:
--'Günaydın doktor.' derken nefesim sekteye uğradı. Eliyle arada örtüler olmasına rağmen sıcağı hissediyordum. Kaçar gibi doğrulup hızla oturunca örtüyü de toparladığı için karnımın büyük bölümü açıkta kalmıştı. Hatta iç çamaşırımın üst kısmı da görülüyordu. O ne yaptığını fark edip örtüyü geri örtmeye çalışırken oturup şakayla:
--'Utandın mı doktor? Ahh.. O kadar mı masumsun?' diye sordum ve elimi yanağına koydum. Anında ateş değmiş gibi fırlayıp çıktı yataktan. Sırtı bana dönük bir şekilde durup hem kırgın hem de sinirli bir ses tonuyla:
--'Utanma duygusunun kötü bir tarafı yok. Gayet insani bir şey.' dedi bana dönmeden. Elleri bir an için belinin iki yanına gitti ama kıpırdanıp durmaya devam ediyordu. Bense köpürüyordum öfkeden. Dizlerimin üzerinde doğrulup:
--'Sen bana hayvan mı diyorsun lan?' diye bağırdım ve ona bir yastık fırlattım. Bir an için bana dönüp yeniden bakışlarını kaçırdı. Elini bana doğru olumsuz anlamda sallarken:
--'Hayır. Hayır.. Öyle demek istemedim.' dedi telaşla. Başka bir yastık daha fırlatıp:
--'Kes sesini! Seni duymak istemiyorum!' dedim ve sinirle kalkıp banyoya girdim. Kapıyı sertçe çarpamadığım için usulca kapattım. Ayaklarımı yere vurup tepinirken devasa küvete çarptı gözlerim. Gülümsedim. Bana neyin iyi geleceğini biliyordum.
Küvete yürüyüp sıcak suyu sonuna kadar açtım ve raflara bakındım. Tam aradığım köpük jelini raflardan birinde görünce sırıttım. Şişenin yarısını küvete döktüğüm sırada Levent'in boğazını sıktığımı hayal etmem abartı değildi. Bana doğrudan "hayvan" demediyse de o anlama geldiği belli bir cümle kurmuştu.
Utanma hissediyordum oysa. Kapıya bir bakış atıp izinsiz içeri girmeyeceğini kendime hatırlattıktan sonra üzerimdekileri çıkarıp suya girdim. Tahmin ettiğimden daha sıcaktı ama sinirlerimi yatıştırdığı kesindi. Upuzun bir banyo harika olacaktı.
***
Kapıya vurulma sesini duyup uyandığımda uyumuş olmama şaşırmadım. Levent endişeli gibi gelen bir sesle:
--'Gökçe? Gökçe, iyi misin? Ses ver?' deyip kapıya bir kaç kez vurdu. Bilerek sessiz kaldım. Kudur!!
--'Gökçe!! 3 saat oldu. İyi misin? Bir ses ver?!' dedi yeniden. Bu defa sesinde daha çok çatallaşma vardı. Hem o kadar olmuş muydu sahiden? Ellerimi sudan çıkarıp parmaklarıma üfledim. Ellerim buruş buruş olmuştu.
Köpüklerle üzerimi iyice örtüp:
--'Levent! Gelir misin?' diye seslendim dışarı doğru. Neredeyse cümlem bitmeden kapı açılmıştı. Gözleri beni bulduğunda telaşla başıma ve görebildiği kadarıyla bedenime baktı. Sonunda kayıp düşmediğimi ya da yaralanmadığımı anlayınca arkasını döndü ve:
--'Düştün kaldın sandım. Afedersin. Çıkıyorum.' Ahh ne kadar utangaç.. Bu hali karşısında kıkırdamama engel olamadım ama kendimi toparladım çabucak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurşun
General FictionSeviyorum mümkün değil Aramızda kurşun, yasak bölge var. Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel Kanunu yapanlar ihtiyar *** --'Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.' diyebildim. Onu kurtarmak için bile olsa bu kadar ağır bir yalanın altında ez...