....
Babam vuruldu. Babam..
***
11 Yıl Önce ..
Ormanın içindeki poligona girerken camdan dışarı baktım. Küçük ve özel bir mekan olduğu için otoparkta fazla araba yoktu. Buna sevindim çünkü yanımda sadece Abdullah Abi vardı. Dersten sonra biraz atış talimi yapmak için babamdan bir saatliğine izin alabilmiştim.
Silahlar.. 15 yaşında bir ergen için doğru hobi olmadıkları kesindi. Ama ben herhangi bir ergen değildim. Ben Tayfun Arslanoğlu'nun kızıydım. En büyük pişmanlığı, en büyük eksikliği ve en büyük utancı.. Ve bütün bunların tek sebebi erkek olmamamdı.
Soyadını devam ettirmeyecektim, işlerini devralmayacaktım ve gerektiğinde onun yanında çatışmaya girmeyecektim. Oysa bana izin verse hepsini yapabilirdim. Yani soyadı konusunda bir fikrim yok ama istediği zaman yanında savaşabilmek için kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Silah talimi de bunun için. Öğrenmeye çalıştığım diğer dövüş sanatları da. Babam kadar olamasam bile yanındaki adamlar kadar iyi olsam yeterdi. O bu alemdeki en iyi nişancılardan biriydi. Attığını vurması ve yumruklarının hızıyla tanınırdı. Bir kere yumruk atmaya başladığında peş peşe 15-20 yumruk atar, rakibinin tüm dengesini bozar, bayıltırdı. Elbette birkaç dişini de kırmadan bırakmazdı.
Babam güçlü bir adamdı. Çok güçlü. Beni sevmemesi dışında kusursuzdu. Ben de artık kusurlu olanın kendim olduğunu kabullenmiştim. Erkek olsaydım babamın sevgisi de ilgisi de tamamen ve sadece bende olurdu. Bu hayali çok kurmuştum. Şimdi olduğu gibi poligona yalnız gelmezdim o zaman. Beni buraya o getirirdi. Birlikte atış yapar sonuçları karşılaştırırdık. Bunu yıllardır yapıyor olurduk. Oysa o beni 5 yıl önce birkaç kere buraya getirmiş, ben silahı bile doğru düzgün tutamayınca kafama vurup:
--'Aptal! Kaldırsana silahı! Yere mi sıkacaksın?' demişti. Ama silah benim için çok ağırdı. Sonradan kendime kızmıştım ama 10 yaşındaki bir çocuğun kendine kızmaması gerekir. Ben kızmıştım. Sonradan silahın ne kadar ağır olduğunu öğrenince kız çocuğu olduğum için gücümün yetmediğine ikna oldum.
Benim yaşımdaki oğlanlar o silahı gayet kolayca kaldırıp bir hedefe doğrultabiliyorlardı. Babam öyle derdi. "Erkek olsaydın şimdi sıkmıştın karşındakine. Ama sen..!! Aciz bir kızsın sadece." diye bağırışı tüm hayatımın özetiydi.
Bana ne öğretmeye çalıştıysa hep bu öfkeyle karşılaşmıştım. Söylediği şeyleri yapsam da yapamasam da bunu bağırarak söyler ardından da ya kafama ya da sırtıma bir tane patlatırdı. Bana büyüklere vurduğu gibi vurmadığının farkındayım. Aynı şiddette vursa muhtemelen çoktan ölmüş olurdum. Yine de elinin temas ettiği yer yanarken yanağıma dokunup 'Erkek olsam daha mı az canım yanardı?' diye düşünmek canımı tokattan daha fazla yakardı.
Araba durduğunda Abdullah Abi inip koşarak kapıma geldi ve açıp:
--'Prenses..' dedi şakayla eğilerek ve kocaman gülerek. İşe daha yeni başlamıştı ama onu sevmiştim. Sıcakkanlı biriydi. Benden 6-7 yaş büyüktü ama babamın bana göstermediği ilgiyi ve şefkati gösteriyordu. Arabadan inip deri ceketimi çıkardım ve arka koltuğa attım. Kim deri giyinmeyi aksiyonla bağdaştırdıysa asla deri kıyafetle çatışmaya girmemiş olmalıydı. Tek bir kurşun bile sıkmadan böyle bir yalan atmasının sebebi ne olabilirdi acaba? Abdullah Abi'ye gülümseyip yalandan dizlerimin bükerek reverans yaptım ve mekanın girişine yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurşun
General FictionSeviyorum mümkün değil Aramızda kurşun, yasak bölge var. Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel Kanunu yapanlar ihtiyar *** --'Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.' diyebildim. Onu kurtarmak için bile olsa bu kadar ağır bir yalanın altında ez...