Dışarıda valenin arabayı getirmesini beklerken gergindim. Levent'in geldiğini göz ucuyla görünce:
--'Sakın başlama.' dedim elimle "dur" işareti yaparken. Son basamakları daha yavaş inerken:
--'Kalbini görüyorum Gökçe. İnsanlara nasıl baktığını görüyorum.' dedi. Sesi çekingendi ama devam etti. 'Hatice Hanım'ın üç çocuğunun tüm okul giderlerini karşıladığını, Kerim'in kız kardeşinin düğününü yaptığını, benim mahallemde tüm çocuklara yaptığın yardımları..Belki de bilmediğim daha neler yapıyorsun.' Şok olmuştum. Bütün bunları nasıl öğrenmişti? Sırlarımı ortaya dökmüşçesine kızdım.
--'Sen nereden öğrendin bunları?' derken arabam geldi. Başıyla işaret edince gidip şoför koltuğuna oturdum hışımla. Yanıma oturup kapıyı kapattı ve:
--'Benim de kendime göre yöntemlerim var.' dedi sırıtarak. Gaza asıldım. Yöntem demek? Aklıma gelen tek isim Fırat'tı. Bu işleri ona yaptırırdım daima.
--'Fırat mı?' dedim ona bakmadan. Gözleri açıldı korkuyla. Yakalamıştım onu.
--'Ona kızacak mısın?' diye sordu endişeyle. Öfkemin gazabından korkmuş olmalıydı. Biraz daha kork bakalım doktor.
--'Sen beni gördüğünü iddia ediyordun, değil mi? Gidince görürsün Gökçe Arslanoğlu nasıl biri.' dedim daha çok telaşlansın diye. 'O itin kafasına sıkacağım.' Tek bir bakış atıp renginin kaçtığını görünce başımı cama çevirip güldüm. Direksiyonu tutan elimi tuttu.
--'Ne olur yapma. Ben anladım bir şeyler, gerisini ona sordum. Ben sorunca anlattı, yemin ederim.' Ah canım nasıl üzüldü? Oyuna devam ettim.
--'Anlatmayacaktı!' diye bağırdım. 'Hainlerin cezası ölümdür.' Rengi daha çok atarken cebinden telefonunu çıkardı aceleyle. Fırat'ı uyaracak kendince. Ani bir hareketle telefonu elinden alıp arka koltuğa attım. Sekip yere düştüğünü duyunca keyiflendim. Bana hayretle bakıyordu.
--'Onunla aynı kaderi paylaşmak istemiyorsan sus doktor.' dedim yine sertçe. Ama artık ciddi kalmak gittikçe zorlaşıyordu.
--'Gökçe, ne olur yapma. Benim hatam. Genç çocuk, yazık değil mi?' diye yalvardığında daha fazla dayanamayıp kahkahayı koyuverdim. Ben gülerken anlamayan gözlerle izledi beni. Durabildiğimde ona bir bakış atıp:
--'Ah be doktor.. Şu suratının halini bir görseydin. Bembeyaz oldun.' dediğimde biraz sakinleşti nihayet. Yine de safça:
--Fırat'ı öldürmeyecek misin yani?' derken hala inanamamış gibiydi. Başımı iki yana sallayıp:
--'Yok be. Bunun için adam öldürülür mü? Ama sağlam bir cezayı hak etti.' dedim. Rahat bir nefes alıp arkasına yaslandı. Elini kalbinin üstüne koyup:
--'Ödüm koptu birinin ölümüne sebep olacağım diye.' derken gözleri kapalıydı.
--'Bir daha çalışanlarımı sorgulama sen yine de. Boşandığımızda biri sana bir şey sorarsa hiçbir şey bilmemen senin yararına olur.' dedim ciddiyetle. Gördüğü cinayeti zaten anlatmayacaktı anlaşmamıza göre. Başka bir bilgisi de olmaması en iyisi olurdu onun için. Polis ya da başka biri sorduğunda suçu saklama suçundan kendisini de yakmasını istemezdim. Ayrıca düşmanlarımızdan birisi onu ele geçirip sorgulayabilirdi ve bu ihtimal daha yeni aklıma geliyordu. Neyse ki bildiği tek şey o cinayetti.
--'Ne zaman boşanıyoruz?' diye sorduğunda gözümü yola diktim. Kalbim sızlamıştı.
--'Acelen mi var? Birkaç hafta dedim ya.' dedim şakaya vurarak. Bana döndürdü vücudunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurşun
General FictionSeviyorum mümkün değil Aramızda kurşun, yasak bölge var. Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel Kanunu yapanlar ihtiyar *** --'Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.' diyebildim. Onu kurtarmak için bile olsa bu kadar ağır bir yalanın altında ez...