12. ÖLÜMÜN SESİ

652 62 173
                                    

ŞARKI: The Gathering - Sauvenirs
 

ŞARKI: The Gathering - Sauvenirs 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnstagram: kimsesinkalemi

Waatpad : kimsesinkalemi

Twitter : kimsesinkalemi
 



12. Ölümün Sesi






Küçük bir çocuğun; mutluluğu sevgisi, saflığı bir meleğin bedeninde akan kana karıştı. Melek öldü. Kan oluk oluk aktı. Yere sızan kan bir yol cizdi. O çocuk, o yolun kurbanı oldu. Bir kapı açıldı. Karşılayan intikamdı. Evi cehennemdi. Eşyaları kandı. çocukları katildi. Yolları karanlıktı. Ve o evin sahibi o küçük çocuk oldu. Bir melek bir şeytanı doğurmuştu. O şeytan Barlas Karandan başkası değildi.. Ve o melek kutsal ruha sahip olan, Derya Karan...
 
" 14.05.2001 benim öldüğüm ve tekrar doğduğum tarih Asya. Sen daha dünyanın ışığını görmeden ben karanlığını gördüm."
 
Elimdeki fotoğraf titriyordu. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Söyleyecek bir şey yoktu. Hareket etmeye cesaret edemiyordum. Ben Barlas Karan'ın değil, masum bir çocuğun hikayesini dinliyordum. Fotoğrafdaki beden cansızdı. Ölmüştü. Ölmesine rağmen hala masumdu. Masum bir kadın olduğunu görebiliyordum. Haklıydı. Barlas haklıydı. Bu hikayede belkide tek masum onun annesiydi.
 
"Ben özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim."
 
Sesim titriyordu. Üşüyordum. Barlas'ın bakışları beni üşütüyordu. Ben Barlas gibi ölüm sessizliğine bürünemiyordum. Benimkisi ölümsüz çığlıklardı. Beynimde haykıran yalvarışlardı. Sonu bitmeyen kara delikti.
 
" Özür dilemeye devam et. "
 
Akan gözyaşlarım fotoğrafın üstüne düştü. Karşımda duran beden geçmişe öfkeliydi. Onun gökyüzünde yıldızlar birer birer kayıp onu yalnız bırakmıştı. Barlas karanlıkta tek kalmıştı.
 
" Bana annemi ver Asya. Babamı ver. Özür dilemen işe yarayacaksa onları bana geri getireceksen devam et."
 
Barlas karşımda bir zırh giymişti. Bütün duygularını zırhın arkasına saklamıştı.
 
Gücüm çekildi. Her seferinde sarsılmaktan yoruldum. Geçmişi taşıyamıyordum. Ellerim titriyordu, hiçbir dala tutanamıyorum. Kayıp düşüyordum. Geçmişin boşluğunda kayboluyorum.
 
" Konuş!"
 
Dudaklarından çıkan harfler bir büyüyü bozmak istercesine şiddetliydi.
 
Ne söyleyebilirdim ona. Geçiceğini mi? Zamanla her şeyi unutursun demek mi? Hayır, Barlas ne geçicekti. Ne de unutucaktı. Zaman bile buna izin vermeyecekti. Gelecek, ona güzel günler vaat etmeyecekti. Onun gecesi hiçbir zaman güneş görmeyecekti. Onu iyileştirmeye kimsenin gücü yetmeyecekti. Barlas hep kanayacaktı. Asla kabuk bağlamayacaktı..
 
Sustum, ifadesizliğini bozan öfkesini izledim. Kimsenin beni tanımadığı bir köşede saklamak isterdim. Kendimi bile tanımadığım bir köşede.

Yanıma doğru gelip elimdeki fotoğrafı sertçe çekti. Bana döndürüp gösterdi.
 
" Burda sadece bir beden ölmedi. Burda bir çocuk öldü. Bir gelecek öldü. Bütün güzel duygular öldü. Acı bile öldü Asya. Acıyı bile hissedemiyorum. Nefretten başka hiçbir şey hissedemiyorum. Gördüğüm tek rüya kabuslar. Her gece kollarımda acı çekerek ölen annemin gözlerini görüyorum. "
 
Öfkeliydi. Nefret doluydu. Benden nefret ediyordu. Gözlerindeki karanlıkta bana işkence ediyordu. Sözleri ruhumu kırpaçlıyordu. Özür dilerim diye bağırmak istiyordum. Hiçbir suçum yokken, suçlu hissediyordum. Babamın böyle bir şeyin yapabileceğini bile düşünüyordum. Çünkü karşımdaki adam başka birine suç atamayacak kadar intikam doluydu. Ya babam böyle bir şey yaptıysa, ya gerçekten küçük bir çocuğun, bir canavara dönüşmesine sebeb olduysa o zaman Barlas'ın yanında nasıl nefes alıcaktım. Yüzüne her baktığımda vicdan azabı çekicektim.
 
Kolumu tutup kendisine doğru çekti.
 
" Özgür olmak istiyorsun değil mi?"
 
Sesi sert miydi, yoksa bağırıyor muydu ayırt edemiyordum. Tek bildiğim nefretini kusuyordu. Karşımdaki adam ilk beni kaçıran adamdan daha kötüydü. Sanki cehennemdeki ateşler fışkırıyordu. Dünyanın üstüne karanlık örtünüyordu. Yeryüzündeki bütün insanları tek bir kurşunla öldürüyordu. İşte bu kadar nefret doluydu. Ben ise o ölen insanların arasında öldürülen, fakat mümkünmüş gibi tekrar dirilip tekrar öldürülüyordum. Ben tam anlamında bitemiyordum. Benim küllerim Barlas'ın nefretiydi. Yanıyordum ama yok olamıyordum. Paramparça oluyordum ama her bir parçam tekrar beni oluşturuyordu. Oluşturan parçam ne kadar parçalansa o kadar çoğalıyordu.
 
Kolumu sıkarak beni vücuduna deyecek kadar çekti.
 
" Sana özgürlüğü vereceğim."
 
Tuttuğu kolumdan beni yere fırlattı. Tiz bir çığlık dudaklarımdan firar etti.
 
" Soyun"
 
Duyduğum soğuk sesle beynimden aşağa dökülen kaynar su bedenimi yakmaya başladı. Ruhum bir mum gibi eriyordu. Barlas üstümde yanan ateşti. Ben ise o mumdum. Yavaş yavaş erip yok oluyordum. Ve ben tamamen eriyip, bittiğimde onun ateşi sönmüş olacaktı.
 
Başımı kaldırıp rüyamda gördüğüm o korkunç adamdan daha korkunçu karşımda dikiliyordu. Gözleri rüyamda gördüğüm adamdan daha boş bakıyordu. Ben karşımdaki adamı ilk defa görüyordum.
 
Şaşırarak yerden kalktım.
 
" Sen ne diyorsun?"
 
Dudaklarım titriyordu bedenim korkunç bir şekilde kasılmıştı. Nefes alamıyordum.
 
" Hemen, şimdi"
 
Kalbim atmıyordu. Damarlarımdan kan akmıyordu. Zaman durdu. Benim zamanım durdu. Artık saniyeler dakikaları dakikalar saatleri yutmuyordu. Yelkovan akrebe düşman kesildi.
 
Başımı hızlıca iki yana salladım. Ağlamam hıçkırıklarıma karıştı.
 
" Hayır yapmayacağım. Bunu asla yapmayacağım."
 
Tıkınmıştım. Bedenim, ruhum düğümlenmişti. Kelimeler dudaklarıma hapsolmuştu. Korku o kadar hızlı beni sardı ki. Bedenim sarsıldı.
 
" Evet yapıcaksın."
 
Ben bana sarılarak uyuyan adamı istiyordum. Bakışları, bedeni boş bakan adamı değil. Lütfen geri gel, lütfen savaş bu adamla, lütfen beni kurtar.
 
"Bir daha tekrarlamayacağım."
 
Ondan sanki kaçabilecekmişim gibi adımlarımı geriledim. Bunu yapmayacaktım, bunu asla yapmayacaktım. Benim içimde görünmeyen yangınlar, duyulmayan fırtınalar, gizlice çürüyen bir ruh vardı.
 
" Beni özgür bırakacağını söyledin. Her şeyi bitireceğini bir daha yüzünü görmeyeceğimi."
 
Bağırmıştım. Karşımdaki ölü gibi duran adamı uyandırmaya çalışıyordum. Bir adım bana attığında neredeyse odada koşacaktım. Hızlıca adımı geriledim.
 
" Yemin ediyorum Barlas bana dokunursan seni öldürürüm. Seni kendi ellerimle öldürürüm. "
 
Dudağına buzdan bir sırıltı yerleştirdi. Barlas karşındaki yansımayı görseydi en az benim kadar kendinden korkardı. Barlas, hiçbir varlığın aklı alamayacak kadar ürkütücüydü. Soğuktu, buz gibiydi ama yine ateş Barlas'ı değil. Barlas ateşi yakıyordu.
 
" Beni öldürmek konusunda pek iyi olduğunu söyleyemem. Ama şunu söylebilirim küçük kız, eğer şimdi karşımda soyunmazsan seni kendi ellerimle soyucağım."
 
Sırtım gardolaba çarpınca durdum. Bir kayanın altında sıkışmış gibi hissediyorum. Daralıyorum, nefes alamıyorum. Nefesimi içime çektikçe nefessiz kalıyorum. Yüzündeki sırıtma yavaşça dinerken düz bir ifadeye bırakmıştı.
 
" Bunu asla yapmayacağım. Karşında soyunmayacağım. Bana dokunma asla izin vermeyeceğim."
 
Delirmiş gibiydim. Ben böyle biriyle uyuduğumu düşünmek istemiyordum. Geceleri o kollarda rahat uyuduğumu bilmek istemiyorum. Ben bunu yapmış olamazdım. Sesim haykırıyordu ama boşaydı.
Gözlerime inatla öldürmek istercesine bakıyordu. Daha çok acı çektirmek istercesine, sanki benim şuanki acılarım ona yetmiyordu. Yatağına baktı.
 
" Söylediğimi yapmazsan seni şu yatağa uzandırırım ve inan daha çok canın yanar." Başını çevirip gözlerime baktı. " Bana karşı koyamazsın, biliyorsun."
 
Boğazımdan çıkan hıçkırıklar yüzünden kelimeler dudaklarımdan çıkmıyordu. Sancıların arasında boğuluyorum. Canım acıyor. Dayanamıyorum. Başımı tekrar iki yana salladım. Sesim kısılmaya başlıyordu.
 
" Bunu yapamazsın."
 
Yüzüme keskin bir şekilde bakıyordu. Ruhumu delik deşik ediyordu.
 
" Yaparım."
 
Bağırdım.
 
" Yapamazsın!"
 
" Yaparım!"
 
Bağırmadı, kükredi. Kaşları çatıldı. Öfkesini gün yüzüne çıkarmaya başladı.
Sesimi gittikçe kaybediyordum. Ruhumu kaybediyordum. Hayallerimi kaybediyordum. Umudumu kaybediyordum.
 
" Senden nefret ediyorum. "
 
Yüzüme saçlarımın telleri yapışmıştı. Ağlamaktan ıslanan yüzüme bağlanmışlardı.
 
" Sikimde değil."
 
Dudağım titriyordu. Hıçkırıklarım büyüyordu. Bedenim soyutlaştıkça, korkum somutlaşıyordu. Korkum her yerdeydi. Herbir tarafımdan hissediyordum. Kurtulmamaktan korkuyordum.
 
" Senden iğreniyorum."
 
" Sikimde değil."
 
Barlas, hissizdi. Karşımdaki adam ölüydü. Hiçbir hissi yoktu.
 
" Soyunacak mısın yoksa ben mi yapayım."
 
Üstüme doğru yürümeye başladı. Geriye gitmem mümkünmüş gibi adımlarımı gerilemeye çalışıyordum.
 
" Yaklaşma! "
 
Üstüme yürümeye devam etti.
 
Deli gibi ağlıyordum. İçimdeki acı patlamak üzereydi. İçimdeki her şey ölüyor. Parçalanıyorum.
 
" Tamam Allah'ın cezası yaklaşma daha. Dur tamam dur!"
 
Barlas'ın elleri bana değerse kendimi öldürürdüm. Değen yerlerini bıçakla keserdim. Barlastan iğreniyordum şuana kadar iğrenmediğim kadar iğreniyordum. Yüzüne tükürmek istiyordum. Durdu. Gözlerine baktığımda bir ifade görür gibi oldum ama saniyeler içinde buzdan perde gözlerine indi. Nasıl bir ifade olduğunu bile göremedim.
 
Ellerim gözde görülecek kadar titriyordu. Durmuş soyunmamı bekliyordu. Yapmadığım taktirde o bunu yapacak ve ben tamamen bitmiş olacaktım. Ya bana verdiği özgürlük, bu muydu? Bu hangi özgürlüktü? Bu hangi kitabın özgürlüğüydü. Yalan söylemişti, beni partide kontrol altına almak için oyalamıştı.
Ellerim tişörtümün uçlarına giderken dudağımı ısırıyordum gözyaşlarım yere damlıyordu. Gözlerine bakamazdım böyle bir şey yaparken bakamazdım.
 
" Lütfen"
 
Sesim fısıldıyordu. Yalvarıyordu. Çıkış yolu arıyordu.
 
" Soyun"
 
Sesli bir şekilde ağladım.
Ayaklarım çekiliyordu. Acıdan bayılacak gibi hissediyordum ama bayılmıyordum. Hala ayaktaydım. Hala nefes alabiliyordum. Bu saniyeden sonra yaşamak hiçti, umudum tamamen bitmişti. Ben yoktum. Ben bu kirli dünyada silindim. Evren saf bir acıydı. Evreni ayakta tutan insanların kirli kanlarıydı.

KARANLIK TUTKU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin