21. YATILI YURT

700 54 26
                                    

LÜTFEN BÖLÜM HAKKINDA YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!! PARAGRAF BAŞI YORUMLAR :))))


Medyadaki şarkı ile okumanızı tavsiye ediyorum....


Umarım içinize sinen bir bölüm olur...

BÖLÜM ŞARKILARI DİNLEYENLER KENDİNİ BELLİ ETSİN... 🌸

Şarkı: Diary of dreams the - the valley






21. YATILI YURT


Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.

(Hallac-ı Mansur)

Önümde duran bedene baktım. Bana sırtını dönmüş, hayatın zorluklarını sırtında damgalayan izleri inceledim...

Sabah uyandığımda kendimi onun sırtına sinerek bulmuştum. O bana sırtını dönmüştü ama benim bedenim küçülüp sırtına yaslanmıştı. Geniş gövdesi bir babanın rahatlıkla hissettiği o küçük ama yaygın olan güven hissini iliklerime kadar hissettirmişti. Saklandığım küçük ama koruyucu bir sığınak gibiydi. Üstüne eklenen o koku güvende olduğumu tamamen hissettiriyordu.

Şimdi ise onunla arama bir veya iki santim mesafe koyup sırtındaki izleri daha yakından inceliyordum. Koyu kahverengi rengindelerdi. Bir yol haritası gibi sırtının bazı yerlerine yerleşmişti.

Bunu kendine nasıl yapabilmişti? Bir acıyı dindirmek için başka bir acı yaşatmak... Acısı kim bilir ne kadar büyüktü de, bu çizikler o kadar derin ve çoktu.

Elimi kaldırıp, parmaklarımı sırtına yaklaştırdım. Sanki dokunsam çektiği acıları hissedebilecektim. Parmaklarımı izlerin üstüne koyduğumda pürüzsüz olan sırtı, izlerin olduğu yere değdiğinde hafif bir katmanlanıyordu. İçime kötü bir sızı girmişti. Bu acılara dokunduğumda içimde, çektiği işkencelerin saklandığını fark ettim. Kendine edindiği yer, beklemediğim bir yerdi. Kalbimin tam ortasında, onun yaşadıklarını hissetmiştim.

Barlas'ın üstünde kaç güneş doğmuştu bilmiyorum ama kaç gecenin ayı doğurduğunu biliyordum.

Yüzümü sırtına yaklaştırarak gözlerimi kapattım. Tanrım benim niye bu kadar canım acıyor? Kurumuş dudaklarımı belirlenmiş bir izin üstüne kondurduğumda; şuana kadar hiç hissetmediğim kadar yoğun bir acıyı hissettim. Benim benliğimi silip, canlanacak kadar büyük bir acı.

Kendimin bile hissetmediğim kadar küçük bir öpücüğü geçmişi gölgelendiren bu izlerin üstüne silmeye çalışarak kondurdum. Alnımı sırtına yasladığımda kendimce fısıldadım.

" O küçük çocuğu canlandırmayı çok isterdim. Keşke o küçük çocuk hala içinde bir yerde olsaydı."

Başımı çevirip pencereye baktığımda güneş daha yeni doğuyordu. Neden bu kadar erken uyanmıştım ki? Oysaki kendimi hiç olmadığım kadar bitkin hissediyordum. Uykusuzluktan gözlerimin altları morarmış bile olabilirdi... Barlas'a yaklaşıp başımı sırtına yasladım. Elimi beline koyup sarılarak gözlerimi yumdum. İşte özleyeceğim tek yer burasıydı. Bu adamın siyah kanatların arasıydı. Geçmişin küllerinin arasında doğan bedeniydi...

Yanağımda hissettiğim soğuk ve ağır şeyle gözlerimi kırpıştırarak araladım. Bir çift siyah gözleri yüzümü izlerken yakalamıştım. Tek bir yastığa ikimiz baş koymuştuk, hemen dibimdeydi. Başımın altındaki kolu hissedebiliyordum, sırtımdaki eli hissettiğim gibi.

" Günaydın" diyerek mırıldandı ifadesiz yüzüyle.

Ne diyeceğimi bilemezken yanağımdaki elin hareket ettiğini yeni farkına varmıştım. Bana bu kadar yakın olması kaslarımı gererken gözlerim içinde bulunan heyecanı saklamak istercesine, karşımdaki geleceği ve geçmişi gören siyahi gözlere hiçbir şey olmamış gibi boş bakıyordum.

" Günaydın." diye fısıldadım.

Yanağımdaki eli, boynuma doğru sürtünerek indi. Boynumun üzerine yayılan saçlarımın üstüne elini koymuştu.
Barlas, gözlerime her zamankinden daha derin bakarken, yüzümü, bir ressamın cizdiği portreyi son kez özenle detaylı bir şekilde inceler gibi inceledi.

" Gitmeni istemiyorum." dedi bir an baskıcı olan sesi ile.

Kuru bir yumruğu yutarken, onun kolların arasında olmak, soğuk bedenin arasında bana soğuk terler akıtmıştı.

" Bunun kararını veren sendin." dedim onun sesine karşılık alçalan sesimle. Gözleri bu sefer daha dikkatli bir şekilde beni incelerken, beni gözlerin arasına alıp saklamak istercesine yaklaştı. Zaten fazla yakınlık yüzünden gergin olan bedenim titremişti.

" Bazen kötü adamlarda bazı şeylere mecbur bırakılabilir küçük ceylan."

Boynumdaki eli saçlarımın arasına girip enseme doğru, bir avcının avına yaklaşır gibi sessizce yaklaştı.

" Senin bir gün bana bir şeyleri mecbur bırakacağın kimin aklına gelirdi ki?"

Eli, ensemde durduğunda kavradı. Kendine doğru yavaşça çekti. Bu kadar ağır hareketlerle içime sindire sindire hareket ediyordu. Dudağımın dibinde durduğunda yine o alkol kokusu burnumdan sızarak genzime inip sızlattı. Sabah yine mi içmişti?

Yüzü bana yaklaştıkça bedenim küçülüp eziliyordu sanki.

" Kalksam iyi olacak." diyerek fısıldadığımda dudağıma kayan gözleri, gözlerime hiç beklemediğim kadar tehlikeye bürünmüş gözleri ile yukarı doğru çıktı.

Barlas, yavaşça doğrulup başımın altındaki kolunun, dirseğimin üstüne çıkıp yarı bir şekilde üstüme çıktı.

Güneşi arkasına alan bedeni karşımda dururken karanlığa tekrar hapsolmuştum. Şuan bu kadar sakin ve sessiz olması tehlikeliydi.

Ensemdeki eli ağırca boynuma doğru indiğinde nefesimi daha fazla tutmadığım gibi göğüsüm yaşadığı gerginlikle inip kalkıyordu. Boynuma inen eli, bu sefer yukarı doğru çıkıp iki parmağının arasına yavaşça çenemi aldı.

Odanın içinde bulunan sessizlik ürkütücü bir hal alırken karşımdaki yüz, bir duvarın yansımasını alacak kadar ifadesizdi, gözleri ise Barlas'ın yaşamı boyunca konuştuğundan daha çok konuşuyordu. Sorun şu ki, konuştuğu dil bana çok yabancıydı.

Yüzü git gide bana yaklaşınca odanın içindeki sessizliği kalbimin bozulan ritmi, araya girmişti. Onun bile duyacağına o kadar emindim ki.

Aramızda santimler bile yokken artık korkunun bana eşlik ettiği tarafı ile yüzümü yana doğru çevirdim.

" En azından bugün pişman olmayım." diyerek fısıldadım.

Yanağıma çarpan soğuk nefesinin genzimden inmesini ne kadar çok istediğimi biliyordum aslında. Bu pişmanlık duygusu olmasaydı, ya da bunu hissettiren yaşantılar... Şuan o dudaklara kendimi çoktan adamış olurdum.

Barlas yine sessizliğe bürünken yine de bana yaklaşmaya devam etti.

" Pişman olman gereken tek bir an var. Bu da o an. Bana yüz çevirdiğin an." kulağıma fısıldayan sesi kemiklerimi arasına alıp tek bir sıkışta kırdığı gibi parçaları dört bir yan dağıldı.

Boynumda hissettiğim soğuk dudakları ile nefesimi öyle bir an tutmuştum ki her an boğulacak gibi hissediyordum. Çenemden inen eli koluma gelip tuttu. Dişlerimi birbirine ezecek kadar bastırdım. Kalbim hızlı bir şekilde atarken üstüne dökülen acının tozları ile her attığı saliseyle bedenime inanılmaz bir sızı gönderiyordu.

Kolumdaki eli belime inerken, dudakları da sürtünerek şah damarımın tam üstünde durdu.

" Lütfen" diyerek fısıldadığımda gözlerim hangi ara dolmuştu bilmiyorum. İçimdeki acı dışarıya vurmaya başlıyor olmalıydı.

" Seni yaşatan ve seni öldüren en iyi yer." diyerek fısıldadı boynuma çarpan nefesi ile.

Şah damarımın üstüne alıp verdiği nefesi beni yaşatırken öldürüyordu. Alıp verdiği nefesi bir ölümü bir de yaşamı bana sunuyordu.

" Burası bana ne çok benziyor. Belkide ben senin buradaki parçanım."

Gözlerimi kapattığımda, kar tanelerin ellerimizde eridiği gibi zihnim sulanıp, kelimelerimi boğarak akıttığı yerden sızladığı gibi sustum.

" Benim küçük kızım, biliyor musun?" dedi fısıldalı tonda tamamen bütün hislerden arınan buz gibi sesi ile.

" Seni öldürmek istediğim kadar yaşatmak istiyorum. "

Ben bazen Barlas'ın kelimelerinin yaşadığına inanıyordum. Her konuştuğunda görünmeyen ellerinin biri boğazımı sıkarken diğeri göğüs kafesimi kırarak, arkasında saklanan kalbime dokunuyor, avuçların arasına alıp sıkıyordu...

Barlas başını boynumdan yavaşça çekerken, gözleri gözlerime değdiğinde ne kadar koyulaştığını fark ettim. Alkol kokan nefesi o sert kokusu ile birleştiğinde, beni sarhoş ediyordu. Uzunca gözlerime baktı. Gözlerimin içine bakarak üstümden yavaşça kalktı. O benim gözlerimi izlerken ben onun hareketlerini izliyordum.

Barlas yataktan kalkarken gözleri benden ayrıldığı gibi adımları banyo kapısına doğru gitti.

"Sana güvenebilir miyim?"

Kurduğum cümle benim kalbimi durdurmak isterken, Barlas'ın sadece adımlarını durdurmuştu.
Barlas, bana doğru dönerken bende yataktan doğrulup oturdum.

Karların arasında kalan çıplak bir bedeni üşütüğünden daha çok üşüten bakışları, kelimelerimi o bedeni ısıtmak için özenle seçtim.

" Yani bir anlaşmamız var sonuçta. Aklındaki soru işaretlerini çözene kadar babama zarar vermeyeceğini bilmek istiyorum."

Barlas karşımda yarı çıplak bir şekilde dururken gözlerimi özenle, yüzünde tutuyordum. Kaşını çatarak sessizliğini bozmaması bana konuşma ihtiyacı doğurmuştu.

" Ben bu oyunun asıl yüzü ortaya çıkana kadar zarar görmek istemiyorum. Sana güvenmek istiyorum." dedim açık bir şekilde.

KARANLIK TUTKU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin