17. SOĞUK TEN

853 56 10
                                    

ŞARKI: Cigarettes after sex- Apocalypse

 SATIR BAŞI YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN ❤️ INSTAGRAM HESABI;@kimsesinkalemi  Medyadaki şarkı ile okumanızı tavsiye ederim 🖤🔥

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


 
SATIR BAŞI YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN ❤️
 
INSTAGRAM HESABI;
@kimsesinkalemi
 
Medyadaki şarkı ile okumanızı tavsiye ederim 🖤🔥


17. Soğuk Ten

 
Cehennemin vadileri, cennetin kutsal suyu ile dalgalandı. Cennetin beyaz ışığı, cehennemin siyahı ile karıştı. Cennetin masumluğu cehennemin şehveti ile bir ara geldi. Cennetin yeşil yolları cehennemin kanlı caddeleri ile bir yol cizdi. Cehennemin yedi katı, cennetin yedi katı ile birleşti. Artık cennet ve cehennem yoktu. İyiliğin olduğu her yerde kötülükte vardı, kötülüğün olduğu her yerde iyilikte vardı. Kimse tamamen masum değildi. Kimse tamamen kötü değildi. İyilik ve kötülük bunların renkleri birbirine karışmıştı...
 
Yazardan;
 
"Barlas oğlum hadi yemek hazır."
 
Kadın naif sesiyle oğlunu, kurduğu enfes yemek masası için aşağı çağırdı. Çocuk, merdivenlerden iki üç basamak atlayarak koşar adımlarla, yüzümdeki koca gülümseme ve her zaman içini dolduran bir mutlulukla aşağı indi.
 
Annesi sofrayı kuşatmış en sevdiği yemeğe iştahla bakmıştı.
 
"Anne yaprak sarması yaptın yine oleyy!" Buna bu kadar sevinme nedeni evdeki çalışan yerine annesinin ona yapmasıydı. Çünkü ondan daha güzel kimsenin yapacağına inanmıyordu.
 
Çocuk, annesinin masanın üstüne koymaya devam ettiği yemekleri izledi. Kadın, çocuğunun orda onu izlediğini görünce yüzündeki gülümsemesiyle çocuğunun yanına gidip dizlerin üstüne çöktü.
 
Kadın, elini oğlunun yüzüne koyup okşadı. Simsiyah parlak gözlerine hayranlıkla baktı. Oğlu onun her şeyiydi. Ona olan aşkı bambaşkaydı. Kocasına delice aşık olan kadın oğluyla içindeki sevgi patlaması yaşamıştı.
 
" Benim yakışıklı oğlum, birazdan eve babanın arkadaş Cihan Bey gelecek. Uslu ol tamam mı?"
 
Çocuk, annesinin koyu kahverengi gözlerine baktı. Onun gözünde annesi bir melekti. Bembeyaz teni ile parlayan cildi. Simsiyah saçlarında ucunda olan bukleli saçları. Giydiği beyaz elbiselerle bir melekten hiçbir farkı yoktu.
 
Annesinin yumuşak yüzünü iki küçük ellerinin arasına aldı.
 
" Tamam anneciğim ama bir şartla."
 
Annesi güzel gözlerini kısarak oğluna baktı. Oğlu için bütün dünyayı karşısına alacak kadar çok seviyordu.
 
" Ah Barlas her zaman bir şeyin karşılığını alıcaksın değil mi?"
 
Çocuk, kıkırdarak başını salladı. Onun içindeki sevgi annesiydi. Annesinin geceleri onu öpmeden uyuduğunu düşünemiyordu bile.
 
" Tamam oğlum söyle ne istiyorsun?"
 
Kadın, yüzünde duran iki küçük ellerin üstüne yumaşak avuçlarını koydu.
 
" Bugün istediğim kadar sarma yiyeceğim. Ve istediğim saatte uyuyacağım."
 
Kadın çocuğuna kızıyormuş gibi baksada ilk, sonra gülmüştü. Kadın, başını tamam anlamında sallayınca, çocuk annesinin ince boynuna sıkıca sarıldı.
 
" Yaşasın! Teşekkür ederim anne. Seni çok seviyorum. "
 
Kadın, çocuğuna sıkıca sarılırken kokusunu çekebildiği kadar çekti. Kadın, her şeyini oğlu için feda etmeye hazırdı, kendini bile.
 
" Bende seni çok seviyorum oğlum. Bak geldiler, kapı çaldı hadi babana hoşgeldin de. "
 
Çocuk, annesinin boynundan ayrılıp başını sallayarak kapıya doğru koştu.
 
" Babaa"
 
Evin çalışanı kapıyı açmış, Çocuk babasının bacaklarına sıkıca sarılmıştı. Adam, oğlunun sarılışına gülerek karşılık verirken eğilip oğlunu kucağına aldı.
 
" Hoşgeldin baba"
 
Adam, oğlunun saçını geriye atarak alnını öptü.
 
" Hoşbulduk oğlum. Bak benimle kim geldi."
 
Adamın yanında duran Cihan Bey, çocuğa içten bir şekilde gülümsedi.
 
" Hoşgeldin Cihan amca."
 
"Hoşbulduk oğlum."
 
Evin içine girip çocuğu gözünden alamadığı sofraya oturmuşlardı. Çocuk, önündeki yemekleri açlıkla yerken bacaklarını ileri geri sallıyordu.
 
" Murat böyle devam edersen iflasa düşüceksin. Daha projenin hangi şirketin kuruluna ait olduğunu tam olarak belli değil."
 
Murat Karan, herkesin korkarak yaklaştığı iş adamı. Çok akıllı bir adam olduğu gibi işine titizlikle çalışır ciddiyetinde kimseye taviz vermezdi. Kendiside aklının farkındaydı. Ona göre kimse onu zekası ile baş edemezdi. Kendini yenilmez olarak görüyor. Siyahi gözleri ile her şeyi çözebileceğini sanıyordu.
 
" Sorun etme Cihan. Benimle oyun oynayacak kişi daha annesinin karnından doğmadı. Üstelik arsa yerini kendim gördüm. Oraya büyük bir yatırım yatıracağım ve kat kat üstünde büyük bir kazanç sağlayacağım."
 
Cihan Atalay, bazen Murat'ın bu kadar kendinden emin olması onu gerebiliyordu. Çünkü kardeşi dediği adamında bir insan olduğunu ve hata yapabileceğini ne kadar hatırlatsada bunu takmadığı çok açıktı.
 
Çocuk, onların konuşmasından bir şey anlamazken sarmaları iştahla midesine indiriyor. Karşıdaki annesine gülümsüyordu.
 
" Cihan haklı Murat, bu kadar emin olma. En azından hangi kurula ait olduğunu öğrenene kadar bekle."
 
Murat, onların ona karşı gelmesine moreli bozulurken otoriter bir sesle konuştu.
 
" Derya lütfen ben ne yaptığımı biliyorum. Şuana kadar hiç hata yapmadım yapmayacağımda. "
 
Ortam iyice gerilmeye başlarken Cihan Bey araya girmiş konuyu tamamen dağıtmıştı.
 
" Biliyor musun Barlas, benimde senin gibi çok tatlı bir kız çocuğum oldu."
 
Çocuk başını kaldırıp Cihan Bey'e baktı.
 
" Artık oyun oynayacağın bir arkadaşın olacak."
 
Çocuk siyahi gözlerini Cihan Bey'e dikmiş gülümsemişti.
 
"Gerçekten mi neden onu hiç getirmiyorsun?"
 
Çoçuğun söylediklerine herkesin gülmesini sağlarken, çocuk gülmelerine anlam verememiş yüzlerine aval aval bakmıştı.
 
" Çünkü daha doğmadı. Bir kaç ay sonra dünyaya gelecek. "
 
Çocuk, yüzünü buruşturarak önüne döndü.
 
" Daha doğmadı yani. Ama o doğarsa çok küçük olur. Ben küçük bir kız çocuğu ile oynayamam ki."
 
Herkes çocuğun söylediklerine gülümsemişti.
 
" Neden oynayamazsın. Hem eminim çok güzel bir kız olacak. Biraz büyüdüğü zaman onunla oynayabileceksin. Kızım büyüdükçe onu sen koruyacaksın. "
 
Çocuk, söylenenlere fazla takmamış omzunu silkerek önündeki yemeği yemeğe devam etmişti.
 
" Eminim sende onu çok seveceksin."
 
Son cümleden sonra çocuk sinirlenmiş Cihan Beye çattığı kaşları ile bakmıştı. Çatalı tabağa sertçe bırakmıştı.
 
" Hayır ben annemden başka kız sevmeyeceğim."
 
Çocuğun bir anlık öfkesi herkesi şaşırtmış, o mutlulukla dolan kalbi bir an öfkeyle kaplanmıştı...
 
Asyadan;
 
Göz kapaklarım üstünde bir ağırlık varmış gibi ayrılırken zorlanıyorlardı. Araladığımda ise siyahın içinde kaybolmuş gözlerim, bir süre etrafı göremedi. Etraf netleşirken gözlerime takılan ilk şey iki siyah rugan ayakkabıydı. Gözlerim ağrılı bir şekilde yukarı çıktı, gördüğüm bedenle kafasından sanki darbe yemiştim...
 
" Barlas" diye fısıldadım son nefesini verecek bir ölü gibi.
 
Elimi soğuk yere koyup, hareket ettiğimde bile kemiklerimin kırılıyormuş gibi hissetmeme rağmen yerden kalkmaya çalıştım.
Ayağı kalktığımda Barlas'a doğru yaklaştım.
 
İçim paramparça olmuştu. Karşımdaki koca adam devrilmişti. Onun intikamı bana yaka paça kapılırken, ben onun parçaladığı yerden tekrar yeşermiştim, haberim yoktu... Barlas'ın sırtı yatağa yaslanırken bir bileği yatağın demirine kelepçelenmişti. Bacakları soğuk yerde uzanırken üstü çıplaktı. Ensesinden boynuna ordan göğüslerine kadar kuru bir kan vardı. Başı aşağı düşmüştü... Gözlerimden bir damla düşerken soğuk olan bu odaya inat sıcacıktı. Adımları titreye titreye attım. Ellerim, bedenim, kalbim, nefesim titredi. Onun yanına gelip dizlerimin üstüne çöktüm.
 
Elim yüzüne giderken kanımın çekildiğini hissettim. Yüzüne dokunduğumda, soğuk olan yüzü, elimi buza çevirdi.
 
" Barlas uyan"
 
Sesim titriyordu. Konuşamıyordum. Gözümden yaş yavaş yavaş dökülürken göz bebeklerimin titrediğini hissettim.
 
" Lütfen uyan."
 
Hareket etmedi. Ona ihtiyacım vardı. Burdan kurtulmak için, yaşamam için ihtiyacım vardı. Benim ona her şekilde ihtiyacım vardı, kimi kandırıyordum ki ben.
Elimi yüzünden çekip işaret parmağımı burnuna yakın tuttum. Nefes alıyordu ama kısıktı...
 
Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
 
" Lütfen uyan."
 
Tekrar tepki vermeyince onu hafif sarstım.
 
" Söylediğini yaptın işte. Sen ölürsen bana geriye boş bir beden kalacak. Beni var eden her şeyi kendinle birlikte götüreceksin."
 
Dudağım titremeye başlayınca dudağımı ısırdım. Çünkü içimde şiddetli bir şey vardı ve patlamak istiyordu. Buna izin veremezdim. O uyanacaktı biliyorum sadece biraz yorulmuştu. Daha intikamını bile almadı, Barlas Karan intikam ateşi ile var olan adam. Sönmediği sürece nefes alacaktı... Ona yaklaşıp başımı omzuna koydum. En son güveneceğim adama güveniyordum. Güvenin ne olduğunu bilmeyen biri bana güveni hissettiriyordu.
 
Onun yanına sığındım. Bacaklarımı kendime çekip elimi karnına koydum. Çok soğuktu ve o adamlar onu soymuştu. Başımı omzuna yerleştirip akan gözyaşlarımı tamamen serbest bıraktım.
 
Kelebeğin kanatlarına vurulan zincirler gibiydim. Yaşayacak bir kaç günüm vardı belki. Onuda kurtulmaya çalışarak bitirmekten korkuyordum.
 
" Lütfen yaşamama izin ver. Beni bu şekilde yalnız bırakma." diye fısıldadım.
 
Keşkelerle dolu hayatım, amansızca geçiyor. Keşke diyemez olmuştum. Ne zaman bir keşke dilesem ardından daha büyük bir felaket geliyordu. Dilediğim keşkeler beddualar gibiydi.
 
" Seni yalnız bırakamam. Kaybolursun. "
 
Duyduğum mırıldamalarla başımı hızlıca kaldırıp Barlas'a baktım. Başını yukarı doğru kaldırırken canı acıdığı için yüzünü buruşturuyordu. Yüzüme bir gülümseme yerleşmişti.
 
" Ölmedin."
 
Gözlerini tamamen aralayıp bana baktı.
 
" Seni bu dünyada yalnız bırakacağımı düşünüyorsan, yanılıyorsun. Bügünde duaların kabul olmadı maalesef."
 
Kelimeleri beni afallarken yüzümdeki gülümsemeyi sildim.
 
" İyi misin?"
 
Kelepçeli olan elini hareket ettirmeye çalışınca başını çevirip koluna baktı. Elinin kelepçeli olduğunu görünce yüz kasları gerildi, elini sert bir şekilde çekince irkildim.
 
" Sikeyim böyle işi. "
 
Başını döndürüp bana baktı. Onun dibinde olduğumu onun gibi bende yeni fark etmiştim. Kaşını çatarak, ona bu kadar neden yakın olduğumu anlamak ister gibiydi.
 
" Sen bana yaklaşabiliyor muydun?"
 
Bunu soğuk yüz ifadesi ile söylemişti. Ondan uzaklaşmam gerekirken onun yanında durmaya devam ettim. Şuan ne ondan kaçma sırasıydı ne de korkmam.
 
" Burdan çıkmamız gerekiyor."
 
O da benim gibi daha fazla bu konu hakkında bir şey söylemeden burnundan nefesini vererek önüne döndü.
 
" Farkındayım."
 
" Napacağız şimdi ?"
 
Başını döndürüp bana baktı.
 
" Bekleyeceğiz."
 
Kaşımı çatarak baktım. Ben yeterince burda beklemiştim.
 
" Neden?"
 
"Şuan burdan kurtulmamız imkansız, kelepçenin anahtarını alana kadar beklememiz gerekiyor."
 
Her şey hakkında bilgisi olan Barlas Karan şuan ne dediğinin farkın da mıydı? Sanırım ensesinden sert bir darbe almış olmalıydı, belki ki beyin fonksiyonuna kadar sıçramıştı.
 
" Onlarda anahtarı sen uyanınca vermeyi planlıyorlardı zaten. "
 
İfadesiz bir şekilde yüzüme bakıp konuşarak elini ensesine doğru götürdü.
 
" Kapa çeneni Asya. Bir bildiğim varda konuşuyorum."
 
Eli ensesine değince yüzü buruşunca dudaklarında küçük bir inilti çıktı.
 
" Şu şerefsizleri bir elime geçirsem." diye mırıldandı kendi kendine.
 
Başını kaldırıp tekrar yüzüme baktı. Yüzümü tekrar inceledi. Yüzüm şuan galiba kötü bir durumdaydı. Uzun bir süre yüzümden bakışlarını çekmeyince gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım.
 
"Onları doğduğuna pişman ediceğim."
 
Gözlerimin içine bakarak söylemişti bunu.
 
" Kanı temizlemen gerekiyor yoksa enfeksiyon kapabilir."
 
Kanı kurumuştu ve burası gerçekten çok pis bir yerdi her an kapması an meselesiydi. Bir şey demedi, yüzüme bakmaya devam edince etrafımda bez gibi bir şey aradım. Yatağın üstündeki örtüler iğrenç kokuyorlardı. Bir ara o yatağın üstünde uyumayı düşünmüştüm fakat o kadar rutubetli bir koku vardı ki, yaklaştığım gibi midem bulanmıştı. Onu o bezlerle silersem asıl enfeksiyonu ben kaptıracaktım.
 
Herhangi bir şey bulamamıştım. Ne yapıcaktım şimdi? Gözlerim etrafı tararken bacaklarımda durdu. Elbisem o kadar kirli değildi aslında.
 
" Ne o soyunucak mısın?"
 
Başını kaldırıp Barlas'a baktım. Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Elbisemin ucundan tutup biraz yırtmaya çalıştım.
 
" Yırtarak bide. Masum kızımıza bak sen."
 
Başımı kaldırıp, ciddi misin der gibi baktım.
 
" Bu halde bile sapıkça şeyler düşünebiliyorsun ya."
 
Dudakları yana doğru kıvrıldı.
 
" Hiç çıkmıyor ki."
 
Gözlerim şaşkınlıkla aranırken, cevap vermek yerine önüme dönüp yırttığım kumaşı elime aldım. Çok fazla yırtılmamıştı aslında.
 
Başımı kaldırdığımda Barlas'ın gözleri bacaklarımda yakalayınca yutkunmuştum. Gözleri yukarı çıkıp gözlerimde durdu. İfadesizdi.
 
Odanın içinde bırakılan yarım bardak suyu elime alıp Barlasa yaklaştım. Elimdeki bezi suya biraz batırıp Barlas'ın göğüsündeki kanı silmeye başladım. Pürüzsüz vücudu elimin altında kayıyordu. Bir kaya kadar sertti. Şuan üzerimde olan bakışları hissedebiliyordum ve bu benim ellerimin titremesine neden oluyordu.
 
Kucağıma otur."
 
Soğuk bir sesle başımı kaldırıp ona baktım. Söylediklerini anlasam bile şaşkınlıkla yine konuştum.
 
" Ne"
 
" Başımı tamamen döndüremiyorum. Yetişemezsin."
 
Dudağımı ısırırken boynuna baktım. Onun boynunu silecek kadar yetişebilirdim ama ensesine yetişemezdim. Kararsız kalmış bir şekilde baksamda o yine ifadesiz bir şekilde bakıyordu.
 
Kuru bir yumruğu yutarken ayağı kalkıp bacağımı aralayarak diğer yana koyup kucağına oturdum. Yüzümün kızardığını hissedince yüzüne baktım. Beni öyle süzmüştü ki, gerilmiştim. Elimdeki bezle göğüsündeki kanı silerek, yukarı doğru sürterek çıkardım.
 
" Bana öyle bakma."
 
Sonunda söyleme cesareti bulabilmiştim. Ona bu kadar yakınken böyle bakması bedenimi kaskatı kesiyordu.
 
" Nasıl bakıyorum?" dedi soğuk bir sesle.
 
Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gerildiğim için dudağımı ısırırken gözlerimi kaçırıp boynuna doğru silmeye başladım.
 
" Böyle işte" dedim.
 
Her hangi bir şey dememiş susmuştu. Bende daha fazla utanmamak için yüzüne bakmadım. Kanını boynundan ensesine doğru silerken üstüne eğilmek zorunda kaldım. Nefesi boynuma uzak olduğu halde çok yakın geliyordu ve bu karnımın karıncalamasına neden olmuştu.
 
Barlas, burnundaki nefesi hafif içine çekerken bedenim soğuk bir suyun içine atılıp buz tutmuş gibi dona kaldı.
 
" Kokun" diye fısıldadı boynuma çarpan nefesiyle. "Kokun çok farklı Asya. Bunu başka bir bedende bulamayacağımı biliyorum. Sanki tek senin için özel yaratılan bir şey."
 
Söyledikleriyle üstüme dökülen kaynar suyla buzdan olan bedenim titreye titreye eridi.
 
Ondan uzaklaşacağım sırada eli bel boşluğumdan tutarak durdurdu beni. " Devam et." diyerek emretti.
 
Öylece dona kalırken dizlerimin üstünde duran bacaklarım titriyordu. Sanki ben değilde yer titriyordu. Kalbim gümbür gümbür atıyor, kendi nefes alışımı duyamıyordum.
 
Elim gözde görülür bir şekilde titrerken ensesinde olan yaranın etrafını silmeye çalıştım. Onun söylediklerini takma Asya. Unut... Nefesi boynuma gittikçe yaklaşıyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, bir an yorulup duracağını sandım. Hangi ara diğer elimi omzuna koyup tutunmuştum bilmiyorum ama tırnaklarımı onun etine batırdığımın farkında bile değildim.
 
Nefesi bana yaklaştıkça ruhumu etrafa savuruyordu. Daha fazla bunu kaldıramayınca başımı yavaşça geriye doğru çektim. Onun yanında, kucağında böylece oturmam yanlıştı. Başımı geriye yavaşça çekerken durdum. Dudakları hemen dibimdeydi. Sadece bir adım, bir adım daha sonra onlar buz ve ateş olarak birbirine deyip eriyecekti.
 
" Bunu neden yapıyorsun?" diye fısıldadım. Pürüzsüz dudaklara nefesimi yollayarak. Siyahi gözleri tehlikeli bir hal alırken dudaklarıma kaydı.
 
" Çünkü istiyorum." Benim sesimin yanında onun sesi çok güçlü çıkmıştı. Dudağı yasağın verdiği hazla yaklaştı. Geriye doğru gidiceğim sırada belimde olan eli sırtıma doğru çıkıp baskı uygulayarak durdu.
 
Dudakları neredeyse değecekken sağa doğru kaydı. Dudağımın hemen yanına dudaklarını değdirince içimden bazı iplerin koptuğunu hissettim.
 
" Sende istiyorsun." diye fısıldadı dudaklarını yaktığı yerden ayırmadan.
 
Soğuk dudakları yakıcı izler bırakarak çeneme doğru sürtünerek indi. Buz tutmuş vücudu, bakışları bile üşümüştü. Ama sırtındaki izler, bir yangında terk edilmiş gibiydi.
 
" Hiç kendine sordun mu, bana neden karşı koyamıyorsun?"
 
Sırtımdaki eli kendine doğru çekti. Defalarca sormuştum, bilmiyorum. Cevaba hiç bir zaman ulaşamamıştım. Bulamadığımdan değil, bulacağımdaki cevaptandı. Hapsolduğum beden, parmakların ardından bakılan bir hücre gibiydi. Dört duvarı suçların izleriyle doluydu.
 
Onu iterek kendimden uzaklaştırmaya çalıştım.
 
" İstemiyorum." dedim güçlü bir sesin çıkmasını dileyerek.
 
Başı yukarı çıkıp, gözleri gözlerimi keskin bir nişancının hedefini yakalandığı gibi yakaladı.
 
" Kanıtlama mı ister misin? Sadece şuan bütün doğru ve yanlışları unut. Ne istiyorsan ona odaklan o zaman göreceksin. İçindeki tutkuyu sana göstereceğim."
 
Elimi omzuna koyup yüzümü okşayan nefesinden uzaklaştırmak için kendimi geriye doğru ittim.
 
" Yapma istemiyorum." sesim neredeyse ağlamaklı çıkmıştı.
 
Barlas kavisli kaşını çattı. Sırtımdaki eli çekildi. Elinin işaret parmağı çenemin altında dururken baş parmağı çenemin üstüne koydu. Ve kendine doğru çekti.
 
" Benim küçük kızım, sen benimle birlikte büyüyeceksin. Senin bütün ihtiyaçların ben olacağım."
 
Siyahi gözleri öylesine sertti ki, büyük bir kayanın altında kaldığımı hissediyordum.
 
" Ne kadar masum olursan ol. Ne kadar iyi olursan da ol. Sende kötüsün. Aramızdaki en büyük fark ne biliyor musun? "
 
Başını yüzüme doğru yaklaştırdı. Nefesimi hızlı bir şekilde alıp veriyordum. Ama o sadece öylece durmuş bir bedeni görüyordu. Burnunun ucu benim burnumun ucuna değdi.
 
" Sen içindeki şeytanı öldürmeye çalışıyorsun ama ben şeytanın ta kendisiyim. "
 
Barlas'ın gözlerine dökülen benzinin üstüne atılan ilk kibrit ateşi, zihninde oluşturduklarıydı. Kulaklarımda yankılanan ses ise onundu.
 
" Bırak o zaman, bırak içimdeki şeytanı öldüreyim." çenemde duran parmaklar sürtünerek indi. Gözleri dudaklarıma erişince nefesim titredi.
 
" Senin içinde öldürmeye çalıştığın şeytan benim. Beni öldürebilecek kadar güçlü müsün?"
 
Kanser bir çocuğun göz kapağında dökülen son kirpik gibiydi, kahroluşum. Onun için şuan benim ne hissettiğim umurunda değildi. Söylediği gibi istiyordu ve yapıyordu. Ona her direğimde daha çok ileri gidiyordu. Durması gerekirken yaptıklarını çoğaltıyordu. Ve bu benim hareketlerimi kısıtlıyordu.
 
" Benimle bir günah daha işlemini istiyorum."
 
Dudağı iyice yaklaşırken omzuna batırdığım tırnaklarıma daha derine batırmış aşağı doğru biraz indirmiş omzunu cizmiştim. Yutunamayacak kadar kaskatı kesilmiştim. Karnımın içine bir taş koyulmuştu sanki. Isırdığım dudağımın sızını bile hissedemiyordum, oysa biraz daha bastırsam kanayacaktı.
 
Aramızda uçuşan rüzgar bile sisliydi. Gözlerim dudaklarına kayınca beynim duraksadı. Barlas'ın söylediklerini uyguladı. Her şeyi bir köşeye bırakıp sadece ne hissettiğimi düşündüm. Dört ay, kocaman dört ay bu adamın yanındaydım. Cehennemi bana yaşatmıştı. Yaşatmakla yetmemiş bana işkenceler yapmış beni defalarca yakmıştı. Ve bir gün bana cehennemin içinde cennetin kanatlarını var etmişti. Ve bu cehennemde yanmaktan daha kötüydü. Onun kollarına sığınmak kötüydü.
 
Şuan, ve bu an, neredeyse dudaklarıma cennetin bir parçasını içimde taşıdığımı hissettirecek öpücüğün yaklaştığı an.
 
Dudağıma üfleyen nefesi, bedenimi savuruyordu. "Seni istiyorum küçüğüm. Sana ait olan her şeyin benim olsun istiyorum. O ısırdığın dudaklarının benim dişlerimin arasında olsun istiyorum."
 
Barlasın söylediği her bir kelimede binlerce yıldız intihar ediyordu. Onu şuan, şu saat diliminde, saniyelerin kaybolmadığı an istedim. Herşeyi unuttuğum saniyece onu istedim. Gözlerim teslim olmuş bir şekilde kapandı. Hissettikleri ile yaşadı ve birazdan hatalarla boyanacaktı bedenim. Ruhum kendini ona teslim etmişti. Bedenim o kadar gerilmişti ki titremiyordu. Kendimi yerde bulanan bir taştan farksız hissediyordum. Kalbim bile atmıyordu.
 
Burnu, burnumu iyice sıyırırken dudağının daha çok yaklaştığını biliyordum.
 
" Ve aslan, ceylanın kabullenişini gördü. Onu parçalamasına izin verdi. Ne aptal bir ceylan." diye fısıldadı soğuk nefesiyle. Onunla belki hala öpüşmemiştim ama nefesiyle çoktan öpüşmüştüm.
 
Nefesim titrerken çıkacak kelimelerim bile titriyordu.
 
" Ne kadar bencil bir aslan. Ceylanı köşeye sıkıştırıp ona boyun eğdirdi." diye fısıldadım.
 
Saniyeler duraksadı.
 
" Gözlerini aç"
 
Söyledikleri ile afallarken öylece durdum.
 
" Seni öpmeyeceğim. Gözlerini aç."
 
Beynime çarpan şimşeklerle taş olan bedenim kırıldı. Gözlerimi açtığımda Barlas bana az önceki kadar yakın değildi.
 
" Ben bir öpücükle duracak birisi değilim ve burası pek müsait değil güzelim."
 
Sırıtarak bakması ile bedenimin yandığını hissettim. Utancımdan ayaklarımın yerden kesildi. Bedenim soğuyu zerre hissetmiyordu. Kendimi fırına atılmış gibi hissettim. Kalbim tekrar kan pompalayıp hızlı bir şekilde atmaya başladı. Ellerim hızlı bir şekilde titrerdi.
 
O yüzüme bakmaya devam ederken kaybolmak, görünmez olmak istedim.
Üstünden hızlı bir şekilde kalkacakken kolumu tutan elle engelledi.
 
" Bırak!"
 
Sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki şaşırmıştı. Yinede bırakmadı.
 
" Bırak diyorum sana."
 
Kavisli kaşı çatıldı.
 
" Seni öpmemi bu kadar çok istediğini bilmiyordum."
 
Hala işin dalgasındaydı. Sinirden saç köklerimin ağırlaştığını hissediyordum.
 
" Benimle resmen oynadın pislik herif. Al o dudaklarını başka kadınlarla oyun oynayarak kazan."
 
Barlasın ciddi anlamında yüz kasları gerildi.
 
" Seninle oynamadım."
 
Sakin bir sesle konuşurken dudaklarımın titrediğini hissettim. Gözlerim dolmuştu. Hayır sırası değildi, ağlamanın sırası değildi.
 
" Hoşuna gidiyor değil mi beni küçük düşürmek. Al işte gördün az önce kendi rızamla beni öpmene izin veriyordum. Artık bolca dalga geçersin."
 
Yaşlarım akmaya başlarken sesimin titremesine lanet etmiştim.
 
" Asya saçma sapan konuşma."
 
Kolumdaki parmaklar sıkılışırken umursamadım. Gözleri koyulaşmıştı.
 
" Bedenimi mi istiyorsun, al. Bana işkence etmek mi istiyorsun, et. Beni öldürmek mi istiyorsun, öldür. Beni nasıl özgür bırakıyorsan, bırak. Ben seni kaldıramıyorum anlıyor musun? Sürekli değişen ruh halini kaldıramıyorum."
 
Yüzü öfkeyle kasıldı. Tuttuğu kolumu sıkarak kendine çekti.
 
" Biraz daha saçmalamaya devam edersen yarım bıraktığımı devamını seve seve getiririm. Ama şunu aklına sok, seni öptüğümde sadece ilk öpücüğünü değil, bedeninide kaybedersin. Kontrol artık benim ellerimde olmaz. Şuana kadar hiçbir kızla sadece öpüşmedim. Durmam anlıyor musun beni?"
 
Gözlerim aralandı.
 
" Hala seninle oyun oynadığımı düşünüyor musun? "
 
Kelimelerini teker teker yutarken yüzüne aval aval baktım. Gözlerime bıçak saplıyormuş gibi bakıyordu.
 
" Aptal."
 
Kolumu bırakınca gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım. Büyük eli saçlarımın arasına girerken ensemi kavrayıp kendine doğru çekip omzuna yatırdı.
 
" Uyu hadi, yarın bu lanet yerden çıkmamız gerekiyor."
 
Birden değişen ruh hali ile afalladım. Onu hiç bir zaman anlayamayacaktım... Epeyçe yaşadığım acınası günler. Kimsenin yaklaşamadığı yerlerin içindeydim. Duyuyordum çırpınış sesleri ama anlatamıyordum.
 
Öylece dururken, direnmek yerine dinlenmeyi seçtim. Kaç gündür yıpranan bedenim yenilenmeye ihtiyaçı vardı. Ve burnumu dolduran muazzam koku, beni en iyi bir şekilde dinlendirecekti, biliyorum...
 
" Nasıl dayandın?" diye sordum.
 
Gözlerimi kapattığımda Onurun söyledikleri beynimde tekrar canlanmıştı.
 
" Neye?"
 
Başımı kaldırıp siyahi gözlere baktım. Küçük bir çocuğu düşündüm her gece karanlık bir odada dayak yediğini. Banklarda yatan bir Barlas'ı düşündüm. O kadar şeye karşı hala ayakta olan bir adamı düşündüm.
 
" Onur, bana küçükken yaşadıklarını anlattı."
 
Barlas'ın yüz kasları gerildi.
 
" Dayanmadım. Sadece alıştım. Senin gibi."
 
Gözlerimi hüzün kaplarken başımı omzuna geri koydum.
 
" Benim sana alışmam normal yani?" diye mırıldandım. Uzun bir sessizlik oluştu. Gözlerim uykuyla kapandı onun son kelimesiyle.
 
" Normal" Dedi...
 
" Asya uyan"
 
Kulağımda çınlıyan sesle gözlerimi huzursuz bir şekilde açtım. Başımı yukarı kaldırdığımda Barlasla göz göze geldim.
 
" Şu köşeye geç, geliyorlar."
 
Gözleri ile işaret ettiği yere baktım. Benim kaç gündür, sığındığım köşeydi.
 
" Hadi, acele etmen gerekiyor."
 
Başımı onun omzundan kaldırırken onu saran kollarımı çözdüm.
 
" Ne oluyor?"
 
Parmaklarını yüzüme getirip önüme düşen saçlarımı geriye attı.
 
" Söylediğimi yap."
 
Onun kucağından kalktığımda kilitli olan kapının açılma sesini duydum. Barlas'ın söylediği köşeye geçip orda durdum. Başını döndürüp bana baktı.
 
" Korkma" diyerek fısıldadı.
 
Ellerim titrerken, kapı açıldı.
İçeriye Onur ve yapılı bir adam girmişti.
 
Onur, yüzündeki alaycı bir ifade ile Barlas'a bakarken, Barlas'ın yüzü ifadesizdi.
 
" Günaydın. Umarım gece rahat uyuyabilmişsinizdir."
 
Adam, Barlasa doğru onun ona yetişemeyeceği bir şekilde yaklaştı.
 
" Yenilmez Barlas Karan şuan çaresiz."
 
Onur'un yüzündeki sırıtma büyürken Barlas'a biraz daha yaklaştı.
 
" Senin yerinde olsaydım. Şuan elimde bir fırsat varken beni öldürürdüm. Çünkü burdan kurtulduğum an seni bolca işkencelerle tanıştırıcağım."
 
Onur gülmeye başlayınca Barlas ifadesiz kaldı.
 
" İşkence demişken," Arkasındaki adama gözleri ile beni işaret etti.
Barlas'a baktığımda yüz kasları gerilmiş benim bacaklarım titremeye başlamıştı.
 
Adam bana doğru gelirken diğer yana doğru geriye gittiğimde kolumdan tutup beni önüne çekip kollarımı geriye doğru elleriyle bağladı.
 
" Bırak beni."
 
Çırpınmaya başladığımda adam bileklerimi bükünca küçük bir inleme çıktı ağızımdan.
 
Barlas'a baktığımda hala öylece ifadesiz bir şekilde duruyordu.
 
" Ya bu kız bana bir geceliğine eşlik edecek ya da seni öldüreceğim."
 
Barlas rahat bir şekilde sırıttı.
 
" İstediğini yapabilirsin, umrumda değil. Onunla işim bitti."
 
Onur da benim gibi şaşırırırken, nefesim kesildi.
 
" Barlas ne diyorsun sen! "
 
Sesim inanmıyorcasına çıktı.
 
" Onunla işin bittiyse neden buraya geldin o zaman? Yalan söylüyorsun."
 
Barlas rahat bir şekilde kendini geriye doğru yasladı.
 
" Çünkü onun işini kendi ellerimle bitirmek istedim. Gerek kalmadı. "
 
Onur Barlas'ın söylediklerinden bir şey anlayamazken öylece dona kaldım.
Onur sırıtıp bana bakınca korkuyla tekrar çırpındım.
 
" Tamam o zaman. Söylediğin gibi olsun. Akşama kadar bu kızla ilgilenirim. Akşamda senin işini bittiririm." Onur, beni tutan adama baktı. "Kızı yan odaya götürün."
 
Bir kuşun yaralandığında acı içinde çırpındığı kadar çırpınırken beni tutan adam, belimden ve karnımdan tutarak odadan çıkarmak için yürüdü. Deli gibi çırpınıyordum ayaklarım yere dahi basmıyordu. Odadan çıkmak üzereyken Barlas'a baktım. İfadesiz bir şekilde bana bakıyordu.
 
" Senden nefret ediyorum aşağılık herif! Yalancı! oyuncu!
 
Bunu Barlas'ın gözlerine kinle bakıp bağırarak söyledim. Gözlerinde hiç bir ifade yoktu, öylece gidişimi izlemişti. Bu odadan çıktığımda, uzun bir koridor ve birbirine bakan kapılar vardı. Burası neresiydi böyle.
 
Adam, o odalardan birinin kapısını açıp beni içeri atınca yere kapaklandım. Saçlarım yüzüme düşerken kapı üstüme kilitlemişti. Ayağa korkuyla kalkıp etrafı inceledim. Odanın içinde kırmızı loş bir ışık vardı. Büyük bir yatak karşımda duruyordu.
 
Odanın içinde tur atarken elimi anlıma koydum. Bunu nasıl yapabilirdi? Bunu nasıl yaptı? Kendimi resmen kandırılmış gibi hissediyordum. Gözlerim dolarken yukarıya kaldırdım başımı. Söyledikleri hepsi yalandı, güya beni koruyacaktı, ya dün gece... Ona bir daha asla güvenemezdim. O bunu yapacak biriydi ama ben inanmamak için direniyordum. Bana o kadar, benden başka... Yanağıma düşen bir damlayı elimin tersiyle silip beni yalnız bırakmasını istedim.
 
Odanın içinde kurtulmak için herhangi bir şey aramaya başladım. Onu öldürecektim, beni soktuğu durum yüzünden onu öldürmek istiyordum. Ben onun yüzünden böyleyim. Onun yüzünden sürekli kaybediyorum.
 
Yatağın etrafında bir şeyler aramaya başladım. Saçlarımı kulaklarımın arkasına koyup yere eğildim. Yatağın altına baktığımda siyah bir cisim vardı ama ne olduğunu göremiyordum. Kolumu uzatıp onu çıkarmaya çalıştım. Adım seslerini duyunca elimin yetişmesi için daha çok uzatmaya çalıştım. Demir bir şey elime geçerken hızlı bir şekilde çıkardım. Gözlerim irileşti, bu bir silahtı. Kapının kolu hareket edince hızlıca ayağa kalkıp silahı kapıya uzattım. Ellerim titriyordu.
 
Kapı şiddetli bir şekilde açıldı...
 
" Barlas"
 
Üstünde siyah bir gömlek vardı. Nasıl kurtulmuştu? Barlas telaşlı bir şekilde de içeri girmişti, ama elimdeki silahı görünce durgunlaşmış şaşırmıştı.
 
" Burdan çıkmamız gerekiyor."
 
Bana doğru gelince titreyen ellerimle silahı başına doğru tuttum.
 
" Yaklaşma"
 
Durunca yüzündeki bütün ifade kayboldu.
 
" Asya sırası değil çıkmamız gerekiyor."
 
" Neyin sırası değil ha! İzin verdin aşağılık herif. Benimle işin bitmişti değil mi? Bırak beni o zaman."
 
Sesim yüksek çıkarken, siyahi gözleri keskinleşmişti. Burda öfkeli olan bendim ama sinirlenen oydu.
 
" O adamı odadan çıkarmam gerekiyordu. İkisini aynı anda deviremezdim. Anahtarı başka şekilde alamazdım. "
 
Onun sesi sert bir şekilde çıkarken silah elimde daha çok titriyordu.
 
" Ya kurtulamasaydın. Ya anahtarı alamasaydın. Senin kendine olan güvenin yüzünden ben burda belkide ölecektim. "
 
Adımları bana doğru yaklaşınca silahı daha dik bir şekilde ona doğru uzattım.
 
" Buna izin vermezdim. Öleceğimi bilsem bile izin vermezdim. Orda kolumu koparmam gerekse bile. "
 
Başımı iki yana salladım.
 
" Yalan söylüyorsun, sen yalancının tekisin. "
 
Barlas, sinirli bir şekilde nefesini verdi.
 
" Yine mi vurucaksın beni? Şuan saçma sapan çocukca triplerin sırası değil. Birazdan bizi almaya gelecekler. Gitmemiz gerekiyor."
 
Sol gözümden bir damla yaş aktı.
 
" Burdan çıktıktan sonra bana zarar vermeye devam edeceksin değil mi? Yine canımı yakacaksın."
 
Sustu. Uzun bir süre sustu. Onun sessizliği bana cevabı vermişti. Boş bakan gözleri bana doğruları söyledi. Durmayacaktı. Nerde kaldıysak devam edecekti.
 
" Seninle gelmeyeceğim. "
 
Barlas, ellerini yumruk yaparken kaskatı kesildi. İşte şimdiki Barlas, asıl Barlas Karandı. İntikamın kurbanına gitmiş bir çocuk bile olsa. O bu oyuna çoktan kurban edilmişti.
 
" Bu seferde kaçmaya kalkışırsan, bütün sınırlarımı kaldırırım. O an ne istersem, sana onu yaparım. "
 
En zor sınavların cevabını tek başına bulmaya çalıştığında yoruluyordu insan. Hiç beklemediğin bir yerde ortada kaldığında işin içinden çıkılmaz hale geliyordu. Ondan bazen fazla düşünmemek gerekirdi. Doğru ya da yanlış her iki seçeneğin sonunda bir adım ilerleyebilecektik.
 
" Sana gelmeyeceğim dedim. Hastasın sen. Kaybetmekten o kadar korkuyorsun ki, sanki dünyanın sonu gelecek."
 
Bana doğru yürümeye başlayınca korkuyla gözlerim araladı. Silaha değil, beni uçuruma sürekleyen siyahi gözleri gözlerime dikmiş, adımlarımı geriledikçe o uçurumun boşluğuna düşmeye yaklaşıyordum.
 
" Gelmiyorsun öyle mi? Sana zarar vermememi istiyorsun. Ama kendini daha büyük bir felaketin içine atıyorsun. İstediğin bu mu yani?"
 
İnsan ne kadar yaralı olduğunu ayağa kalkınca anlıyordu. Benim şuan ayaklarımın üstünde durmaya çalışmam gibi.
 
" Gelmiyorum." dedim sesimi güçlü çıkarmaya çalışarak. Baskılı çıkan sesim yutkunmama engel olamamıştı.
 
Barlas, geriye doğru giderken iki elini yukarı kaldırarak teslim olmuş gibi durdu.
 
" Tamam kaç. En uzağa kaç. Seni yakalayacak olursam, benden kaçmanın cezanı sana tekrar ödeteceğim."
 
Canım acıyordu. Dün geceki Barlas'ı bıraktığım için, içimden bir şeyler kapuyordu. Eğer ondan kaçabilirsem, her şeye rağmen bedenimi saran kolları özleyeceğimi biliyordum.
 
Silahı ona uzatarak yanından geçmeye çalışırken o, bana yol açmış sırtını duvara doğru döndürmüştü. Dizlerimde bezeyen yaralarla yürümekte zorluk çekiyordum. Sırtıma dayadığım cesaret, kırık dökük, sökülmüş çepelerdi.
 
Kapıdan çıktığımda o hala orada öylece bana öfkeli bir şekilde bakıyordu. Arkama dönüp koştuğumda karşıma çıkan merdivenleri inmeye başladım. Üç uzun merdivenlerden indikten sonra camlı ve demirli kapının kolunu kendime çekip arkama bir kez bakarak koşmaya başladım. Arkamda kimse yoktu. Ayaklarım karların içine batarken donmuştum. Kar yağarken titreye titreye üşümeye başladım. Etrafa bakındığımda kimse yoktu. Bir kaç araç dışında sessizdi. Bir arabanın sesini duyunca koşarak gördüğüm gri arabanın arkasına saklandım.
 
Araba az önce çıktığım kapının önünde durdu. Arabadan birileri inince gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Emre ve Ulcaydı. Bellerinden çıkardığı silahla evin içine girmişlerdi. Aslında ev denilemezdi ama nasıl bir yerdi bilmiyorum.
 
On dakika sonra üç kişi çıkmışlardı. Barlas yanında Ulcayla birlikte yürüyordu. Emre arkalarında yürüyor bir şeylere bağırıyordu.
 
" Asya nerde Barlas kıza ne yaptın?"
 
Barlas cevap vermezken Ulcay'a baktı.
 
" Adamları ara o piç uyanmadan depoya götürsünler."
 
Ulcay çıkardığı telefonla arabanın yanına yaklaştı. Emreye ağır bir şekilde döndü. Sadece bir gömlekle duruyordu ve kar rengini göstererek Barlasın üstünde durup sergilenmişlerdi.
 
" Ona kaçması için bir fırsat verdim. Ama kaçamadı."
 
Kaçamadı mı? Söylediklerinden bir şey anlayamazken siyahi gözleri yeri takip ediyordu. Gözlerini takip ettiğimde karın altında ezilen ayak izlerimi gördüm.
 
Burda olduğumu biliyordu. Korkuyla kalbim hızlı bir şekilde atarken arkama döndüğümde sert bir şeye çarpmamla durdum. Başımı kaldırdığımda Ulcay karşımdaydı. Gözlerim irileşebilceği kadar irileşmişti.
 
" Özür dilerim."
 
Çığlık atacağım sırada ağzımı kapanan bezle burnuma değişik bir koku gelmişti. Kokuyu her içime çektiğimde bilinçaltım kapanıyordu. Çırpınışlarım durunca yere düşeceğim sırada bir el beni tutmuştu...

KARANLIK TUTKU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin