15 | BİR YANGINA DOĞRU

14.9K 697 502
                                    

*

"Benim kelime haznem çok geniştir derdim.
Senin bir kelimene yetemedim;
Git, ne demekti sevgilim?"

Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet Ran

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Rüyalar oldum olası görmeyi sevdiğim illüzyonlardan ibaretti. Kimi zaman gerçekmiş gibi beni etkisi altına alan bu düşler silsilesi ekseriyetlere gecelerime sızardı. Kabuslara dönüşmeyip uykularımı ıstıraba çevirmediği takdirde hayallerimin ufak ufak filizlendiği bu oluşumlar beni masal alemlerine alıp götürürdü.

Rüyalarda yaşananlar tahmin edemeyeceğimiz kadar hızlı gerçekleşiyordu. Bize, saatlerce hoşuma giden veya gitmeyen bir film sahnesini izlediğimiz hissini veren evrene göre kısacık ama bize göre oldukça uzun olan bu kısa metraj çekimlerin insan üzerinde az da olsa yadsınamaz bir iz bıraktığı ise aşikârdı. Çok kısa, birkaç saniyelik rüyalar sırasında bile uzun ve değişik olaylar görmekteymişiz ve bu nedenle rüyada zaman kavramı oluşmuyormuş.

Zira zaman kavramı anlamını yitirecekse tam da şu anda yitirmeliydi. Kesinkes gördüğüm rüya, belki de hayatım boyunca asla uyanmak istemediğim en gerçekçi hayalden ibaretti.

Öte yandan bilinçaltımın bir oyunu da olabilir miydi?

Ünlü rüya yorumcusu Sigmund Freud, rüyaların amacını; "Günlük hayatta bastırılarak bilinçaltına atılmış isteklerin dışa vurması." olarak yorumlamıştı okuduğum bir yazıda. Rüyada geçen ögelerin büyük bir kısmı bastırılmış istekleri göstermektedir diyordu. An itibariyle hissettiğim duygu yoğunluğu haftalardır içimde bastırmaya çalıştığım o büyük ve iç gıdıklayıcı sıkışmanın tanımı olabilir miydi?

Hayır hayır! Kesinlikle zihnimin en ücra köşesinden fırlayıp bilinçaltımı ele geçiren ve düştüğüm hüzün boşluğundan faydalanarak ortaya çıkan bir düş karmaşasıydı bu.

Aksi takdirde yaklaşık bir dakika önce gözümü şöyle bir araladığım vakit karşılaştığım manzarada beni mest eden acı portakal kokulu bir göğse yaslı başımı, o göğse sahip bedene sarılı kollarımı ve kucağında adeta yatağımdaymış gibi yayılan bedenimi bana hiçbir rüya tabircisi açıklayamazdı.

Ben bir koalaydım ve yapıştığım ağaç kesinlikle Aksel'di!

Bulunduğum konumu, gördüklerimden sonra idrak edip sindirebilmek adına birkaç dakika boyunca düzenli soluklar alıp verdim. İşin garip tarafı, uyandığımda yanımda asla görmeyi beklemeyeceğim adamı görmek her ne kadar ona öfkeli olsam da beni mutlu etmişti. Gece olanları ise hızla gözümün önünden geçirirken cidden de bir rüya olmasını diletecek kesitler anımsıyordum.

Utançla sızlandım ve kıpırdamamaya özen göstererek başımı hafifçe yukarıya kaldırdım. Aksel'in uyuyan yüz ifadesini ilk kez görüyordum ve bu içimde ister istemez garip bir duygu peyda etmişti. Şefkat ve merhamet mi? Belki sevgi ya da daha ciddisi aşk? Herhangi bir kalıba sokabileceğim bir his değildi bu ancak yüreğimi titrettiği kesindi.

POLİS VURGUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin