Merhaba.
Uzun zaman önce yazmıştım, kısa da bir bölümdü doğrusu ama en azından kafanız dağılır. Hepinize keyifli okumalar diliyorum.
Bölüm 45: "KUTSAL YEMİN"
"Kader, adı bile net anlaşılmayan bir oyundur."
Şubat ayı bütün çetinliği ile Vera'nın topraklarına saldıran bir kar kurdu gibiydi.
Her yerde yükselen kardan tepecikler soğuk havayla birleştiğinde takvimler yıllar öncesinin sayılarını gösteriyordu. Duman, akademinin koyu duvarları arasındaki çalışma odasında kendisiyle alıp veremediği bir savaşın içindeydi. Zihnindeki iblis devamlı olarak konuşarak onu vahşete ya da cinselliğe sevk etmeye çalışırken Duman ağırlığı bir kez daha çekti, bir kez daha ve bir kez daha...
Ne kadar süredir burada olduğunu bilmiyordu ama bilmesine de gerek yoktu. Sabaha kadar burada olabilirdi, sabaha kadar hırsını kendisinden çıkartabilirdi. Ya da belki Yılan avına çıkardı. Evet, bu güzel olabilirdi. Birkaç Yılan'a sataşıp onların kellesini alsa kim bilebilirdi ki? Kimse. Geceleri bir gölgeden daha sessiz, bir kurttan daha hızlı ve tehlikeli olurdu.
Kanlı düşünceler dudaklarının şeytani bir kıvrımla çekilmesine neden olduğunda dikkatini dağıtan şey ayağına dokunan tüy yumağı oldu. Aslında ona yumak demek biraz küçüksemek olacaktı çünkü o bir tüy çığı kadar büyüktü. Elindeki halteri mekanizmasına yerleştirerek diğer yana eğildiğinde Bozok başını kaldırmış ona bakıyordu.
"Oğlum?" Elini onun başına atarak simsiyah tüylerini okşadı. Cam mavisi gözleri insanın ruhunu okurcasına dikkat çekiciydi, ürpertici bir havası vardı. "Gece yürüyüşüne çıkmak ister misin?" Bozok dişlerini göstererek belli belirsiz hırladığında Duman bunun bir tepki değil, sırıtma olduğunu biliyordu.
"Duman?" Demir kapıda belirdiğinde Duman başını kaldırarak ona baktı. "Başsavaşçı Timur seni çağırıyor."
"Tamam, geliyorum." Yeniden kurduna dönerek onun tüyleri arasında elini bir kez daha gezdirdi ve ayağa kalkıp kenara bıraktığı tişörtünü alıp başından geçirdi, Bozok her bir adımda onu takip ederken Duman çalışma odasından çıkıp yukarı çıkan merdivenleri dingin bir ruh haliyle tırmandı. Onu sadece çalışma bu halde sakinleştirebiliyordu.
Timur'un çalışma odasının önüne geldiğinde kapıyı tıklattı ve gür sesin onu içeri davet eden komutuyla birlikte içeri girdi. Timur, üzerindeki Başsavaşçı cübbesi ile camın önünde dikiliyordu. Arkası kapıya dönüktü ve mavi gözleri geceyi tararken içindeki sıkıntı ile baş etmeye çalışıyordu. Niyeti bu hikayenin kötüsü olmak değildi ama attığı adımlar onu bu sonuca ulaştıracaktı.
"Beni çağırtmışsınız," dedi Duman arkasından giren kurdundan sonra kapıyı örttüğünde. Timur'a karşı derin bir saygı ve sevgi duyduğu zamanlardı. Duman bugün düşmanların boğazında keskin bir bıçaksa bu Timur'un ellerinde bilenmiş olmasından kaynaklanıyordu. Elbette babası yaşasaydı da aynı durum söz konusu olabilirdi ancak bunu Timur sayesinden başarmıştı. Ve saf hırsıyla...
"Evet," dedi Timur önünü döndüğünde. Duman onun gözlerinin bu sabah gördüğü bebeğin gözleri ile birebir aynı olduğunu düşündü. Hayatı boyunca o kadar küçük bir varlık görmemişti ama neden sonra fark etti, hayatı boyunca neredeyse hiç bebek görmemişti zaten. Annesinin yakın arkadaşı Maya'nın ısrarlarına rağmen bebeği kucağına almamıştı.
Tanrı aşkına ona dokunduğum an ölecek kadar kırılgan, diyordu içinden.
"Konu nedir?"
"Konu şu ki..." Kendi sandalyesine yürürken Duman'a da oturmasını işaret etti. İkisi de koltuklara yerleştiklerinde aralarında büyük ceviz masa vardı. Timur diğer günlere göre daha dalgın görünüyordu. Genellikle gözlerinde hırslı ve karşısındaki kişinin ne olduğunu bilen bir parıltı ile bakardı ancak bugün kendinin bile ne olduğunu bilmiyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°
Фэнтези"Bu dünyada kanın da, acının da, savaşın da sonu yoktu." Gece, dedesinin ölümü üzerine annesinin doğup büyüdüğü Vera şehrine gider ve orada annesi ile bir hayat kurmak için çabalarken şehrin sırları karanlıklardan çıkmaya başlar. Bu sırlar onun gerç...