51.MAĞLUP

10.1K 1.1K 431
                                    

MERHABA!!!

Elli bölümü devirdik ve şimdiden yüzlerce sayfayı arkamızda bıraktık. Yılanlar ve Savaşçılar muhteşem bir hızla devam ederken olayların önümüzdeki bölümlerde artık çığırından çıkacağını ve çikolatalarınızı, mendillerinizi hazırlamanızı şiddetle öneririm. (Yine mükemmel moral veriyorsun Şeyda.) Ama köylüm Taylor'un da dediği gibi kaossuz kitap olmaz, o yüzden alışmak lazım.

Bu kadar spoiden sonra sizi bölümle baş başa bırakıyorum. 

BÖLÜM 51: "MAĞLUP"

"Kendi içimdeki savaşı kaybetmiştim ama kazanmışım gibi hissetmekten vazgeçemiyorum."

Ocak ayının tam ortasıydı.

Karlar karanlık gökten birer birer düşerken soluğum havada buhar olup dağılıyordu. Nefes nefeseydim çünkü gecenin bu saatinde Kırca beni fena zorluyordu. Elimdeki çift hançerle ona karşı koymaya çalışırken suyun altında kalmış gibi terlemiştim, kaslarım isyan ediyordu ancak bir türlü birimiz baskın gelemediğimizden bırakamıyorduk da.

Aslında Kırca ilk karşılaşmamızdan öfke içerikli dövüşünden çok daha iyiydi ancak ikimiz de arkamızda bıraktığımız haftalar boyunca kendimizi geliştirmiştik. Kırca kendini verdiğinde çok ama çok iyi bir asker oluyordu. Derin bir nefes daha alarak onun saldırısına karşılık sert bir savunmayla karşılık verdiğimde kol kaslarım yanarak isyan etti ancak üstüne gitmeyi sürdürdüm.

Onun odaklanmış, sağlam darbelerinin üstüne çıkarak saldıran kişi konumuna geçmek zordu ancak üstesinden gelerek onu geri adım attırmayı başardım. Ta ki sırtı yaprakları dökülmüş, dalları kurumuş söğüt ağacına çarpana kadar. Tek hamlede boynuna hançeri yasladığımda aniden, hançeri boynuna yasladığım kadar hızlı bir şekilde savunmayı kesti.

"Ben kazandım," dedim geri çekildiğimde.

Buruk bir gülümsemeyle ellerini kaldırdı. Onun pes edişiyle birlikte derin bir nefesle geri çekildim ve kendimi biraz ıslak olduğunu bildiğim ama aldırmadığım örme sandalyeye attım. Zaten su içindeyim, daha fazla ıslanmak gözümde değildi. Ellerimdeki hançerleri cam, daire orta sehpaya koyduğumda Kırca da kendini karşımdaki sandalyeye bıraktı.

"Yoruldum," dedi saçlarını karıştırırken. "Her yerim ağrıyor, kaç saat oldu?"

"Üç sanırım." Olduğum yerde kaykılırken omuzlarımı silktim.

"Sen geleli ne kadar olmuştu?"

"İki buçuk, belki biraz daha fazla," dedim. Yılbaşı bile bomboş bir şekilde geçmişti, doğum günüm burada; arada kaynayıp gitmişti. Artık yirmi yaşındaydım ve kendimi birkaç ay öncesinden çok da büyük hissetmiyordum. Özellikle bu kadar büyük yaştaki Savaşçılar arasında uzun bir süre daha çocuk olacağım gerçeği netti.

"Bir yıl mı kalacaktın?"

"İmzaladığım belgede öyle yazıyordu ama sonrasında Pusat abimin emrinin geçerli olduğunu söylediler ki o, emri belgeyi imzalamadan önce verilmişti. Bu yüzden üç ay gibi görünüyor." Öte yandan Duman da beni burada uzun süre bırakmama konusunda son derece kararlıydı.

"Çok az kalmış, kurtuluyorsun bizden ha?" Soğuk havaya rağmen karın altında oturmaya devam ederken Kırca'nın üşüyüp üşümediğini merak ettim. Spordan ötürü şimdilik üşümezdi ama birazdan üşümeye başlardı, ben gücüm açıldıktan kısa bir süre sonra üşüme yatımı kaybetmeye başlamıştım.

YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin