Bölüm 27: KAPAN
"En büyük düşman kalbinse ya öldür onu ya da dizginleyecek birisinin eline ver."
Zaman çok hızlı dönen bir dönme dolap gibiydi.
Ne ara eylül ayına geldiğimizi bile bilmiyordum. Çalışmalar, asla dinmeyen olaylar ve onlarca iş yüzünden zamanın akıp gittiğini fark etmemiştim. Bugün kütüphaneye uğradığımda eylülün birinde olduğumuzu söylemişti görevli kadın, şaşkınlığımı gizleyememiştim.
Tabağımdaki yemeği bitirmiş, kalan biberleri sağa sola ittirirken Kayra ile akademinin çevresini gözetime çıkacak olmak beni şimdiden düşündürüyordu. Onunla hiç anlaşamıyorduk, ikimiz de birbirimize karşı bilenmiştik ve asla kendimi sorumlu tutmuyordum çünkü başından beri bana saldırgan tavırlar takınan oydu.
Yarım bardak suyumu da tepeme diktikten sonra Siyah'ın bizi zorla eşleştirmesine boyun eğdim ve yemeğini bitirmiş olan Kayra'ya başımla işaret verdim. O da yemeğini bitirmiş olacak ki hiçbir şey söylemeden beş karış suratıyla masadan kalktı. Siyah, durum ne kadar kötü olursa olsun iki Savaşçı'nın birbirini düşmanlara karşı kollaması gerektiğini söylüyordu. Sanırım niyeti de bizim bozuk bağımıza bu gerçeği aşılamaktı.
Hiçbir şey söylemeden yemekhaneden çıktık, akademinin çıkış kapısına ulaşmadan önce silahların olduğu küçük odadan silahlarımızı aldık, ben iki hançer aldım. Bu konuda kendimi daha başarılı buluyordum. Kayra da kendi için sapı avcuna oturan bir kılıç almayı tercih etti. Ellerini arkasına bağlayarak kılıcı da arkasında tutuyordu, sessizdi.
Sık sık akademilere saldırı oluyordu. Bu saldırıların krallığa ya da orduya kısa vadede büyük zararları yoktu. Vur kaç yaparak birkaç adam avlıyorlardı her ay, daha uzun bir zaman aralığına bakıldığında ise bu birkaç adam yüzlerce asker anlamına geliyordu. Krallığın bu konuda yapabileceği bir şey yoktu, askerlere verilen eğitim yadırganamaz derece fazlaydı, biraz da kişinin kendini korumasından geçiyordu aslında.
Akademinin devasa binasının soluna döndük ve ormana giden yolda devriye için küçük turumuza başladık. Sarayda olduğu gibi burada askerler korumazdı, burada biz kendimizi korurduk. Bu küçük ölümler sadece basit bir yıldırma politikasıydı, her ölüm mutlaka moral bozardı ama dayanmakta iyiydik.
"Demek Ceyda ile Ateş Bey de evleniyor?" dedi çevresinde gözlerini kısaca gezdirdikten sonra.
"Evet," dedim, Muhafız olmak için seçmelere girmeden önce yaptığımız son kavgayı hatırlarken. Ona hiç o kadar sinirlendiğimi hatırlamıyordum. "Zaten Ateş uzun zamandır âşıkmış ona." Onların bir araya gelmesi aklımdaki dert listesinden bir madde daha çizdiği için artık saraya her gittiğimde üzgün bir Ceyda ve kederli bir Ateş görmeyecek olmak güzeldi.
"Kimse bir şey demedi mi?" Önündeki küçük taşa bir tekme attı. "Bilirsin işte, senden rütbesi çok daha büyük birisiyle ilişkin olursan boktan laflar ederler." Kaşlarımı kaldırarak karanlık ormana baktım. Onunla herhangi bir konuda aynı fikirde olmak şaşırtıcıydı.
"Beliz Hala bir şeyler saçmalamış geçmişte, Ceyda o yüzden epeyce bir süre uzak durmuş ama Ateş duyunca duruma el attı." Başını ağır ağır salladı. Düşünceliydi hareketleri, kararsız da denilebilirdi. "Bunu saçma buluyorum," diye ekledim. "Örneğin Demir ve Mira da bu saçma nedenden ötürü acı çekiyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°
Фэнтези"Bu dünyada kanın da, acının da, savaşın da sonu yoktu." Gece, dedesinin ölümü üzerine annesinin doğup büyüdüğü Vera şehrine gider ve orada annesi ile bir hayat kurmak için çabalarken şehrin sırları karanlıklardan çıkmaya başlar. Bu sırlar onun gerç...