59°KRALLIĞIN SİVRİ KUBBELERİ

8.3K 1.2K 1.2K
                                    

Selam Yılanlar ve Savaşçılar.
Hangi taraftaysanız🗡️🐍

Bu da Mor Şeytanlar türü, yani benim tarafım oluyor 😈
Hangi tarafta olduğunu yazmaktan çekinmeyin.

BÖLÜM 59: "KRALLIĞIN SİVRİ KUBBELERİ"

"Acı karşı konulamaz bir haldeyse o zaman ya o sizi öldürecekti ya da siz kendinizi. Çok düşük bir ihtimaldir ki acıdan güçlüler gelir acının üstesinden."


Nerede olduğumu bilmiyordum.

Adımı bilmiyordum, kimliğimi bilmiyordum.

Tek bildiğim içinde olduğum yerin karanlıktan ve saf acıdan ibaret olduğuydu. Ölümün ellerinden çekip alınmıştım ancak ölüm ben istediğimde birden yakınımda olabilirdi. Ben onu, Destan'ı kaybettikten sonra adımı, anlamımı ve bütün renklerimi kaybetmişken ve kendime dair her şey bir çuval çöpten ibaret olmuşken herkes yapabileceklerimden korkmalıydı.

Sadece kendime değil, onlara da.

Tufan Doğu, beni ölümden bile çekip almıştı ama beni kendimden kurtaramazdı. Ben, onun ölümünde payım varken bu hayatta nefes alamazdım. Ben onun ölümünde payım varsa kendi ölümümün kesin katil zanlısı olana kadar durmazdım. Kimse anlamıyordu, ben o olmadan yaşayamazdım.

Yattığım yerden usulca doğruldum ve sızlayan etime, kemiğime yüzümü buruşturdum. Acıyan gözlerim içinde olduğum geniş odada gezinirken hemen karşımda duran aynada ölümden dönmüş bir bedenin yansımasını görüyordum. Solmuş ten rengime, rengi bile daha mat duran kızıl saçlarıma, çatlamış dudaklarıma ve altları mosmor olan gözlerime baktım. Ölümden dönmüştüm ama hayata dönemeyecektim.

Yutkunduğumda boğazıma bir bıçak saplanmış gibiydi. Yaşanan onca şeye rağmen kalbim bedenimdeki fani acıları yok sayıyordu, değersiz görüyordu. Kenardaki suya baktım, anlamsız olduğunu bilmeme rağmen bardağın ağzındaki mendili kenara atıp suyu tepeme diktim. Mideme kurşun gibi inen suya aldırmadan yataktan kalktım.

Üstüm değiştirilmişti, ipekten bir gecelik takımı giyiyordum. Gecelik gömlek kısmı da, pijama kısmı da tozpembe gibi bir renge sahipti. Etrafımdaki her şey böylesine yumuşak, sakinleştirici renklerle doluydu ama bu beni yalnızca iğrendirdi. Hayatın kendisi bile beni iğrendiriyordu çünkü o yoktu, bunu bünyem almıyordu; aynı hayatı almadığı gibi...

Çıplak ayaklarla odanın çıkışına yöneldim. Ne kadar berbat göründüğüm umurumda değildi, bir ölünün nasıl göründüğü de kimsenin umurunda olmamalıydı. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda tamamen boş olan koridorda yürümeye başladım. Başım dönüyordu, midemde ve göğsümün sol yanında bir ağrı vardı ve adımlarım oldukça tutarsızdı. Sanki bir tekila şişesini tek oturuşta içmişim de sarhoş olmuşum gibi...

Kusmak istiyordum. Neden hayatı kusmama izin vermiyorlardı?

Koridorun sonuna dakikalar sonra ulaştığımda kafamın içinde kalıntı gibi sesler çınlamaya başladı. Sanki birisi gelip fısıltılarını zihnimin duvarlarına saklamış ve gitmişti. "Gece," diyordu bir erken sesi. Daha önce hiç duymadığım bir erkek sesiydi. "Gece, uyansana." Başımı iki yana sallayarak rahatsız edici sesten kurtulmaya çalıştım ancak başımı sallamam ancak her şeyin daha çok dönmesine neden oldu. "Gece. Gece, uyansana."

Başına vardığım merdivenlerden düşecek gibi oldum, kıvrılarak inen merdivenler önümde bir yılanın bedeni gibi daireler çizmeye başladığında aşağı inemeyeceğimi anladım. Korkuluktan sıkıca tutunarak hemen korkuluğun dibine oturdum ve ayaklarımı da bir alt basamağa koyarak başımı ellerimin arasına aldım.

YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin