27•

839 88 114
                                    

"Levi! Yetiş, yetiş!"

Levi, odadan çıkıp koşarak salona girdi.
"N'oldu?! İyi misin? Doğum mu başlıyor yoksa?!"

"Yok hayır, portakal suyu sıkmıştın ya hani? Ondan bir bardak daha yapar mısın diye soracaktım."

"Bunun için mi bağırdın yani?"

"Ş-şey...evet?"

Levi, kaşlarını çatarak ona baktı.
"Adam akıllı seslensene, ne bağırıyorsun yetiş diye?!"

"Daha hızlı gelmeni istemiş olamaz mıyım?" Diye homurdandı Murao.

"Sen bana normalde de seslensen hızlıca geliyorum zaten ben!"

"Bak bana bağırıyorsun, çocuklarım hissediyor bunları ne kötü bir baba vah vah vah diyorlar!"

"İşine gelmeyince böyle de zaten sen!"
Gözlerini devirerek, mutfağa ilerledi.

"Bir de mısır patlatır mısın rica etsem?"

"Başka arzunuz?"

"Yok, çekilebilirsin."

*  *  *

"Çooook saaaaçma," dedi gözlerini devirerek Murao." Önce unutmak istiyor, sonra unutmamak için didiniyor. O hâlde en başta unutmak istemeyecektin."

"Ama ilk unutan kadındı." Dedi Levi, onun gibi gözlerini devirerek." Üstelik bunu bir çırpıda yaptı. Fikrinden de geri dönmedi."

"Böyle desen bile adamın kadına nasıl davrandığını gördük."

"Sonuç olarak adam kadını unutmamak için çırpındı."

"Ama önce unutmakta istedi?!"

"Neden kadını suçlamıyorsun?!"

"Huysuz bir adamla kim beraber olmak ister ki?!"

"Sen mesela!" Dedi Levi, birbirlerine anlamsızca yükseldikten sonra nefes nefese kalmışlardı.
Arkasına yaslandı.
"Ben de çok huysuz biriyim ancak benimle kalmak için çırpınan sensin."

"Tabi ki kalacağım, aptallaşma. Senin huysuzluğun benim hoşuma gidiyor." Dedi Murao, homurdanarak." Üstelik ben seni unutmayı hiç istemezdim de."

"Ben de seni anılarımdan kazımak istemezdim, iyi ya da kötü seninle bir geçmişimizin olması hoşuma giderdi."

Murao, gülerek Levi'ya yanaştı.
"Hey, ne diyeceğim."

"Ne diyeceksin?"

"Şimdi ben doğum yapacağım ya,"

"Ee?"

"Oğlumuzun ismini ben koyayım mı?"

"Birlikte karar verecektik hani?" Diye sordu Levi, kaşlarını kaldırarak.
"Yan mı çizdin şimdi?"

"Yok, hayır da... güzel bir isim buldum."

"Ne buldun?"

"Leo koymak istiyorum."

"Aslan mı?" Diye sordu kaşlarını kaldırarak Levi." Neden anlamı bir hayvan olan isim koyuyoruz oğlumuza pardon?"

"Çünkü Aslanlar ormanların kralıdır."

"Ee?"

"Ne ee? Ne anlam arıyorsun işte, ağızdan güzel çıkıyor Leo koymak istiyorum."

"Hayır, oğlumun isminin bir hayvan olmasını istemiyorum."

Murao, gözlerini devirip ofladı.
"O zaman Archie olsun."

"Archie mi?"
Dudağını ısırıp düşünmüştü.
"Tamam bunu sevdim."

"Tamam o zaman!" Dedi Murao, bir ânda neşelenerek." Küçük Archie için isim bulduk, peki ya prenses?"

"Darla?"

"Çok düşündün mü bunu?" Diye sordu Murao, ona kaşlarını kaldırarak bakarak.

"Hayır, instragram da popüler olan bir videodan esinlendim."

"Belli oluyor."

"Hope olsun o zaman."

"Hope mu? Neden?" Diye sordu Murao, merakla.

"Şey Archie değerli anlamına geliyor ve Hope'da umut demek... yani biliyorsun, bu süreç bizim için gerçekten çok değerliydi ve bizim son umutlarımız da onlardı. Yani neden olmasın ki?"

Murao, tebessüm etti.
"Pekâla, bunu sevdim."

"Sevdin mi?"

"Evet, sevdim..."

Levi, Murao'nun karnına eğilip tebessüm etti.
"Tamam o zaman... artık isimleriniz de var çocuklar. Geriye sadece bir ân evvel doğmanız kaldı."

Murao, ona gülümserken bir ânda kasıldı ve inledi.

"N'oldu?!" Diye sordu endişeyle Levi.

"Bir şey yok bir ânda sancı girdi sadece." Demişti yüzünü ekşiterek.

"Emin misin?"

"Evet..." diye mırıldandı Murao." Su koyacağım, ister misin?"

"Olur."

Murao, ayağa kalkıp bir kaç adım attıktan sonra iki büklüm olmuştu.
"...ngh."

"Murao!" Dedi Levi, yerinden korku ve endişeyle sıçrayarak.
Hızlıca eşinin yanına geldi.

Murao, Levi'ın elini sıkıca tutup dişini sıktı.
"Oh, siktir..."

"İyi misin? Yani doktor sancıların olacağını söylemişti tabi ama bana pek iyi gözükmüyorsun."

"Bekle bir dakika!" Diye acıyla inledi Murao, derin derin soluklanırken terlemeye başlamıştı bile.
"Bu iyi olmadı..." dedikten sonra tekrar acıyla kasılmıştı.
"Ahn!"

"Hastaneye gidiyoruz!"

"Levi..." dedi, derin derin soluklanmaya başlayarak.
Başını yere eğerek bacaklarından sızan suya baktı.
"Beni hastaneye götür, çabuk ol!"

"Evet, ben de onu planlıyordum zaten!"
Eşini kucağına alarak, sadece masanın üstünden telefonunu ve anahtarlıktan arabasının anahtarını alıp üstüne hiçbir şey almadan pijamalarla sokağa fırlamışlardı.

Arabaya geldiğinde, Murao'yu arka koltuğa yatırdı.
Hızlıca ön koltuğa geçerek, arabasını çalıştırdı.

"Petra'yı ara..." dedi soluk soluğa." Tanrım..." diye inledi." Gerçekten çok acıyor."

"Ona ne diyeceğim!?" Diye sordu Levi, endişeyle. Gözleri dikiz aynası ve yol arasında gidip geliyordu.

"De ki suyu patlamış. Evden alması gerekenleri alsın...ngh... y-yedek a-anahtarları b-ben...hah... vermiştim."

"O ne demek şimdi?!"

"S-sen söyle!"

Telefonundan Petra'yi aradı.

Telefon bir kaç çalış sonra açılmıştı.
"Levi?"

"Petra, lafı hiç uzatmadan söyleyeceğim, Murao'nun suyu patlamış evden alman gerekenleri şeyleri alacakmışsın biz hastaneye doğru gidiyoruz. Murao'nun gittiği hastaneyi biliyorsun sen!"

"İnanamıyorum, doğum mu başladı?!" Dedi heyecanla Petra.

"D-doğum mu b-başladı?" Diye sordu Levi, sonra heyecanla başını arkaya çevirdi.
"DOĞUM MU BAŞLADI?!"

BOXER.||Ackerman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin