31•

811 95 52
                                    

"Hey, bu kaptan değil mi?" Diye sordu Jean, Eren'i dürterek.
"Baksana, bebeğiyle dışarıda."

Eren, başını çevirip Levi'ya baktı.
"Hassi-bu cidden o! Hadi bir selam verelim At kafa."

"Seni-"

"Hey Kaptan!" Diye seslendi Eren, Levi'ın yanına koşarak giderek.
"Nasılsınız?"

Jean'da Eren'in peşinden gitmişti.

"Nasıl gözüküyorum?" Diye sordu Levi, homurdanarak.

"Çok mutlu gibisiniz!" Demişti Jean gülerek." Baba olduğunuzu duyduk, sanırım bu da küçük Ackerman."

"Evet..." dedi Levi, gözlerini bebeğinde gezdirerek." Çocuğum. Diğeri de evde annesiyle."

"Nasıl bir his?" Diye sordu heyecanla Eren." Yani baba olmak?"

"Şey," dedi Levi, alnını kaşıyarak." Zor ama güzel."

"Ringe dönmeyi düşünüyor musunuz?" Diye sordu Jean merakla.

Levi, gözlerini kısarak etrafa bakındıktan sonra onlara bakıp fısıldadı;" Bir kaç sene sonra kesinlikle evet çocuklar. Üstelik iki kişiyle döneceğim."

"Öyle mi? Buna çok sevindik." Diye fısıldadı Jean.

"Neden fısıldıyoruz?" Diye sordu fısıldayarak Eren.

Levi, iç çekerek market arabasını kendisine doğru çekti.
"Sizinle görüşmek güzeldi, arada ziyaretime gelin."

"Kaptan!" Dedi Eren gülerek." Sözümüzü tutmak için çok çabalıyorum!"

"Boşuna heveslenme evlat, döndüğümde kıçını tekmeleyeceğim."

Jean, kahkaha atarken Eren homurdanmıştı.

Levi, arabasını sürerek bebek reyonuna doğru ilerledi.
"Evet...anne bize neleri al demişti, bir bakalım bakalım kızım."
Bebek kangurusunda olan Hope, babasına ve çevreye merakla bakıyordu.

Levi, listeyi çıkardıktan sonra okumaya başladı.
"Meyve püresi..." başını eğerek göğsündeki kızına baktı.
"Püreye ne zaman geçtiniz siz?"
Tekrar listeye bakmıştı.
"Mama, bez, süt," kaşlarını hafifçe çatmıştı." Bu kadın size sütünü emzirmiyor mu?" Daha sonra aklına gelmiş gibi 'haaah' yapmıştı.
"Pardon, bu bizeydi. Aramızda kalsın, sakın beni şikayet edeyim deme."

Listeye bakmaya devam etti.
"Diş oyuncağı mı?" Tekrar Hope'a baktı ve neredeyse ağlayarak başını kaldırdı." Zorlu süreç yine beni bekliyor!"

*  *  *

"Oğlum, yapma şunu!" Diye homurdandı Murao, orta masanın örtünü çekerek masayı dağıtan Archie'ye.

Archie'yi tekrar masadan uzaklaştırıp oyuncaklarının olduğu yere koydu ve masayı düzeltmeye başladı.

Telefonu çaldığında, televizyon ünitesine koymuş olduğu telefonunu almak için ilerledi. Bu sırada Archie, arabalarıyla oynayıp gülüyordu.

Telefonunu üniteden alıp açtı ve kulağına götürdü.
"Efendim hayatım?"

"İstediğin başka bir şey var mı? Hey hey hey, bekle bi dakika, babayı zorluyorsun şuan..."

"Huh? İyi misin?"

"Evet, üzgünüm. Sevgili kızım az evvel koluma saldırır gibi oldu da, ne diyorduk? Ah evet, bir şey istiyor musun diye sormak için aradım. Listedekileri aldım."

"Tamam o kadar zaten başka bir şeye gerek yok ki."

"Evet ama buraya hiç kendin için bir şey yazmamışsın, bir şey istemiyor musun?"

"Hayır, ne isteyebilirim ki?"

"Canın bir şeyler çekmiyor mu? Ne bileyim, aburcubur mesela?"

"Hayır hâla bebek emziriyorum ben, zararlı şeyler yiyemem..."

"Evet ama arada ufak kaçamaklar yapabilirsin, doktorun buna karşı bir şey söylememişti değil mi?"

"Gerek yok canım, sen eve gel. Ben de şimdi yemeği yapacağım."

"En azından sevdiğin yemeklerden yap..." diye homurdandı Levi. "Hiçbir şeyi kendi zevkine göre yapmamaya başladın."

"Tamaaam. Hadi gel, öptüm."

"Hn... görüşürüz."

"Oi, Bu benim Levi değil mi!"

"O ki-"
Çağrı kapanmıştı, Murao kaşlarını hafifçe çatarak telefonu kendinden uzaklaştırdı ve telefonuna baktı.

"Da, da, da, eeev!"
Archie, oyuncaklarıyla oynarken gülmeye başladı.

Murao, başını çevirip telefonunun ekranını kapattı ve Archie'nin yanına eğilip arabasını sürdü.
"Vın vın!"

"Aaaa!"
Archie, elini ağzına sokarak giden arabaya bakarken Murao, oğluna bakıp tebessüm etti.

"Elimizi ağzımıza sokmuyorduk, değil mi?"
Kenardaki alkolsüz ıslak mendil kutusunda bir tane çıkarıp oğlunun salya olan elini ve boştaki eliyle ıslak ağzını sildi.
"Evet, aferin benim oğluma."
Arabayı tekrar sürerken, oğluna bakmaya devam etti.
"Şimdi anne yemek yapmaya gidiyor, sen burada arabalarınla vın vın yapmaya devam et tamam mı?" Başını okşayıp öpücük kondurdu.

Ayağa kalkarak, mutfağa doğru ilerledi. Mutfağın kapısını n'olur n'olmaz diye açık bırakmıştı, arada oğluna baksa iyi olurdu.

Doğrama tahtasını çıkarıp biberleri keserken, aklı telefondaki kadın sesinde kaldığı için dalmıştı ve farkına varmadan parmağını kesmişti.
Acıyla inleyerek, parmağını kendine çekip hızlıca salladı.
"Hnngh..."
Kanayan parmağını suya tutmuştu.
Derin kesmiş olmalıydı çünkü çok fazla kanıyordu.
Buzdolabına koymuş olduğu kolonyayı çıkartıp kanayan parmağına döktü.
Acıyla inlerken, başını mutfaktan çıkartıp oğluna baktı.

Archie, yerde hâla oyuncaklarıyla oynuyordu bu sebeple için biraz rahat etmişti. Ecza dolabından yara bandını çıkartıp parmağını sardı.
Tekrar yemek yapmaya geri dönmüştü.

Yarım saat sonra içeriden ağlama sesi geldiğinde, yemeği bırakarak içeriye koştu.
"Oğluuum!" Diye söylendi Murao, Archie masanın altına giren oyuncağını almak içine masanın altına girmiş ve daha sonra başını kaldırıp vurmuştu.

Ağlamaktan teni kızaran Archie'yi kucağına alıp başını okşadı ve öptü.
"Tamam annecim geçti, sssh, geçti bak."
Gözleri dolmuştu.
"T-tamam ağlama, ssh, bak baba gelecek şimdi atçılık oynayacaksınız ağlama."

Archie, ağlamaya devam ederken Murao'da ona eşlik etmeye başlamıştı.
"Annecim, üzgünüm seni yalnız bırakmamalıydım ağlama lütfen!"

Neyse ki Archie, ağlamayı yavaşça keserek annesinin yüzüne elini koymuştu. Bir süre annesine baktıktan sonra seslice güldü.
Murao, onun elini öptükten sonra tebessüm etti.
"Barıştık, değil mi?"

Archie, elbette onu anlamıyordu ama gülmeye devam etti.

"Bu barıştık demek, değil mi?"
Oğlunun başına öpücük kondu.
"Buna çok sevindim, küçük prensim."

BOXER.||Ackerman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin