"Evdeyim."
Kapıyı kapatıp, içeri geçti.Salonu inceleyerek, etrafta eşini arıyordu.
Koltuğun üzerinde, uykudan yeni uyanan Murao, gözünü ovuşturarak Levi'ya baktı. Daha sonra başını televizyonun üstündeki saate çevirmişti.
Kaşları şaşkınlıkla kalkarken, başını tekrar eşine çevirip göz teması kurmuştu.
"Erken gelmişsin."Levi, burnundan nefesini vererek eşinin yanına geldi ve yanına oturdu. Elini, Murao'nun yanağına koyup okşadı.
"Uyuya mı kaldın?"Murao, tekrar gözünü ovuşturup başını salladı.
"İçim geçmiş, önemli değil.""Kontrole gittin mi?" Diye sordu.
"Evet." Tebessüm etmişti. Belini biraz geriye çevirdi, koltuğun yanındaki sehpadan ultrason fotoğrafını alarak Levi'ye verdi.
Levi, fotoğrafı alarak uzunca baktı.
Murao'da onun yüzünü incelemekle meşguldü.
Nasıl bir tepki verecekti acaba? İlk defa bebeklerinin yüzü bu kadar belliydi.Ayrıca, açıkçası bu saatte eve gelmesine cidden şaşırmıştı. Bu hiç onluk değildi. Neden gelmişti ki? Sevinmediğini söyleyemezdi, ancak duygusallaşmıştı da.
"Sana çok benziyor." Demişti tebessüm ederek Levi." Sen de fark ettin mi?" Diye sordu, başını çevirip eşine baktı.
Ancak gözlerinin dolduğunu görünce, istemeden endişelenmişti.
"N'oldu? Kötü bir şey mi var?"Murao, gözyaşlarını silerek başını iki yana salladı.
"Hayır, sadece duygusallaştım. Uzun zamandır seni bu saatte evde görmüyordum, ne zaman gideceksin?"
Burnunu çekmişti."Gitmeyeceğim." Diyerek eşine sarılmıştı, Levi." Bugün gitmeyeceğim. Bugün evde kalıp seninle ve de kızımızla ilgilenmek istiyorum."
Murao, gülümsemesine engel olamadı. Dudağını ısırıp kendini kamufle etmeye çalışsa da, gülümsediği hâla belliydi.
Kollarını aşık olduğu eşine doladı.
"Bugün orada olmanı sahiden çok istedim.""Biliyorum..." eşinin saçlarını okşamıştı.
Ama yine de yoktun diye geçirdi içinden Murao, bunu ona söyleseydi yine tartışacaklardı. En iyisinin içinde tutmak olduğuna emindi.
Levi, geri çekilerek eşinin yüzünü inceledi.
"Ama sadece bu değil, değil mi?""Anlamadım?" Diye sordu Murao, şaşırmıştı." Başka ne olabilir ki?"
"Bilmemi istediğin başka bir şey daha olmalı, anlat bana."
"Rahmin güçsüz..."
Kulağında çınlayan sesle donmuştu, Murao. Ancak daha sonra başını iki yana sallayarak gülümsedi.
"Hayır, önemli bir şey yok.""Emin misin?"
Murao, başını salladı.
Söylemesinin anlamı neydi ki zaten? Nasılsa doktorun dediklerine uymayacaktı. Şımartılmak şöyle dursun; imkanı yoktu Levi'ın normal saatlerde eve gelip-gitmesinin.
"...öyle olsun."
"Kahve?" Diye sordu Murao.
"Çok iyi olur bence de."
"Peki o zaman..." ayağa kalkmıştı.
Levi'ın gözleri endişeyle, Murao'nun karnına ilişince hemen ayağa kalkıp eşini oturttu.
"Hey hey, n'apıyorsun?""Kahve?" Demişti şaşkınca eşine bakarak, Murao." N'oldu?"
"Of, Tanrı aşkına..." iç çekmişti." Eşin buradayken, hamile sana mı kaldı kahve koymak. Otur, hemen geliyorum ben."
"Rivaille..."
"N'oldu?" Diye sordu.
Yanlış bir şey mi yapmıştı?Dudağı titreyen Murao, gülümsemişti.
"Çok teşekkür ederim.""Bu kadar ufak şeyden bile etkileniyorsun..." diye mırıldandı Levi.
Arkasına dönüp, mutfağa doğru ilerledi.
Mutfağa girdiğinde, kettle'a su koydu ve kaynattı. Kahve makinasına bir buçuk kaşık kahve koydu. Daha sonra sıcak suyu yavaşca döktü ve karıştırdı.
Birkaç dakika demledikten sonra, pistonu indirerek kahveyi süzdü ve fincanına koydu.
Daha sonra buzdolabından süt ve muz çıkardı ve rondonun içine atarak içinde karıştırdı. Rondoyla işini bitirdikten sonra, bir bardağa döktü ve bir tepsiye bardakla fincanı koydu.
Bulaşıklarını da hemen yıkadıktan sonra, tepsiyi de alarak içeri geçmişti. Murao, koltukta oturup, elini çenesinin altına koymuş düşünceli duruyordu.
Murao'nun önüne sütü, kendi önüne de fincanını koyarak koltuğa oturdu. Tepsiyi de sehbaya koydu.
"Süt mü?"
Levi'ya bakmıştı tuhaf tuhaf.
"Neden kahve değil?""Kafein bebeğimize zararlı da o yüzden."
"Ama sen içiyorsun." Diyip dudak büzmüştü Murao.
"Haklısın..." diye mırıldandı Levi.
Tekrar ayağa kalkıp fincanını aldı.
"Nereye?"
"Kendime de süt koyacağım, böyle olmaz. Anca beraber kanca beraber." Tekrar mutfağa dönmüştü.
"Yüce Tanrım...n'oluyor bu adama?" Diye mırıldandı Murao.
Kahvesini lavaboya dökmüştü, Levi. Döktüğü kahveye bakıp düşüncelere dalmıştı.
"Söyleyeceklerimi dinlemek için buraya geldiğiniz için teşekkür ederim."
"Önemli değil, tabi ki gelecektim. Problem nedir? Kötü bir şey mi var?"
Sandalyeye oturdu."Bakın Bay Ackerman, işin aslı eşiniz zor bir gebelik sürecinden geçiyor. Eşinizin rahmi güçsüz, bebeğinizin bu zamana kadar rahime tutunabilmesi bile bir mucize sayılır. Demek istediğim eşinize bu zor zamanlarda yardımcı olmalısınız. Doğrusu kendisi bunu hissettirmemeye çalışsa da, size çok ihtiyacı var. Lütfen eşinize destek olun."
Doldurduğu bardağı alıp, içeri tekrar geçti.
Eşinin yanına oturup, başını eşinin omzuna yasladı.
"Neden çektiğin acıları saklamak zorundasın?" Diye sormayı çok istese de sormadı.Murao yutkundu.
"Değişik gözüküyorsun. Bir şey olmadığına emin misin?"Levi başını salladı.
"Peki o hâlde..." diye mırıldandı ve sütünü yudumladı.
"Mmh... bu harika olmuş!""Bundan sonra hep yapacağım."
"Ne?"
Levi, başını kaldırıp eşinin gözlerinin içine baktı.
"Bebeğimizi birlikte hayatta tutalım, karıcım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOXER.||Ackerman.
Short Story•Anime'de olan bir ship kurgusu değildir. Ereri veya Riren ya da RivaMika olmayacak.