two

811 41 31
                                    

Kısa bir bölüm oldu. Ama bir sonraki bölümde çok eğleneceğinizi düşünüyorum. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz. Daha fazla uzatmadan sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum.

Perşembe gününün okul çıkışı Aybike, Samet gelemediği için otobüse binip kendisi gitti işe. Yolda giderken hiç beklemediği bir şey oldu. Otobüsten inmiş, yeni bir müzik açmak için telefonuyla uğraşırken tanıdık bir ses çalındı kulağına. Başını sağa çevirdi ve Suzan Hanım'ı gördü.
- Buyrun, ben size yardımcı olayım, diyordu bir kadına, çok beğeneceğiniz harika elbiselerimiz var.
Kadına eliyle içeri buyur işareti yaparak mağazaya giren kadının arkasından gitti.
- Yuh! Yok artık. O Suzan Hanım mıydı, ben mi yanlış gördüm? Oha ya! Burda mı çalışıyor? İyi de bu kadın zengin değil miydi?
Şaşkınlıkla devam etti yoluna. Demek ki Harika her ne kadar belli etmese de, bir şekilde varlıklarını kaybetmişlerdi.

Suzan Hanım flash bellekteki görüntüleri kopyaladıktan sonra, gazeteci arkadaşıyla görüşmeye gitti. Kendisine bi şey olduğu takdirde bu görüntüleri haber ajansına vermesini ama ondan önce izlemeyeceğine söz vermesini istedi. İstediklerini alınca teşekkür edip ordan ayrıldı. Akif şimdi eline düşmüştü. En kısa süre içerisinde yanına gidip ondan da istediklerini alacaktı.

Ertesi sabah Aybike uyanıp kahvaltıya gittiğinde sofrada bayram hakkında konuşuluyordu. İlk defa bayram alışverişine çıkmayacaklardı. Buruk bir bayram olacaktı yani bu. Kuzenleri de yoktu zaten. Bayram alışverişine gitse bile bir tarafı eksik kalacaktı. Kahvaltısını edip okula giderken, ses çıkarmadan camdan dışarıyı izledi.
Berk'in birkaç gündür onunla uğraşması aklındaki kötü düşüncelerin dağılmasını sağlıyordu. Üst üste o kadar çok şey yaşamışlardı ki onu sevdiğini unutacaktı nerdeyse. Bugün niyeyse mutluydu her şeye rağmen. Ve Berk'i düşününce kalbinin hızlanmasını engelleyemedi. Arabanın gürültüsüne rağmen kalbinin sesini duyacaklar diye korkmuştu. Sonra aklına yaptığı onca saçma şey gelince kendi kendine kızdı yine. Oysa suç değildi sevmek. Asiye de sevmişti, Doruk'un yaptığı onca yanlışa rağmen. Çabucak affedilmişti. Peki ya Berk? Tamam, yaptıkları Doruk'un yaptıkları kadar hafif değildi belki ama hiç affedilmeyecek kadar ağır da değildi. Ya da öyle olduğuna inanmak istiyordu bir umut. Bilmiyordu, ne düşüneceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Bi de kamp vardı. Gitme ihtimallerinin olmadığı kamp. Dün son ders rehber hocası gelip bayramdan sonraki cuma kampa gideceklerini söylemişti. Kuzenleri olmadan ikisi de gitmeyi düşünmüyordu. Kim bilir ne kadar eğlenceli olacaktı?
Arabadan indiğinde Berk'i görmeyi beklemiyordu. Dün görmemiş olsa da onun dışındaki birkaç gündür sanki yolunu gözlemeyi görev edinmişti. Sabah okula girerken ve okuldan çıkarken sürekli kendisini izleyen bir Berk görmek garip gelmişti ona. Aybike gibi Oğulcan da durumu fark etmiş olacak ki söylendi.
- Niye vale gibi, sürekli bizi bekliyor hissi veriyor bu vampir? Bize bakıyor sanki? Sana da öyle geliyor mu sister'ım?
Gözlerini kısmış Berk'i incelemeye çalışıyordu.
- Yoo, sen yanlış görüyorsun.
Bi de Oğulcan'la uğraşmak istemediği için düşündüğünün aksini söylemeyi uygun buldu Aybike.
- Yok yok. Sabah akşam burda bu.
- Bekleyemez mi? Okulun önü senin mi Oğulcan?
Samet kimden bahsettiklerini anlamadığı için merakla sordu.
- Siz kimden bahsediyorsunuz ya?
- Şurdaki kızıl vampirden, diye yanıtladı Oğulcan memnuniyetsiz bir ifadeyle.
- Gerçek kızıl mı o?
Samet hayran olmuş gibi Berk'e bakıyordu.
- Evet.
- Farklı bir havası var.
- Ya oğlum. Ne havası olcak bunun? Tipe bak.
- Maşallahı var oğlum.
- Benim yakışıklılığımın yanında biraz sönük kalıyor ama, bi gideri var tabii, diye omuzlarını dikleştirdi Oğulcan.
- Oğulcan. Yanlış anlama ama...
- Sameet. Oğlum sen kimden yanasın?
- Tamam tamam. Kuzenlerin en yakışıklısı.
- Ha şöyle.
- Aman ya. Bırakın kimin daha yakışıklı olduğunu da hadi gidelim Oğulcan. Sağol Samet. Kendine dikkat, diye konuşmalarını böldü Aybike.
- Ne demek? Siz de. Hadi iyi dersler.
- Sana da kuzi.
Samet arabaya binince okula doğru yürüdüler. Berk'in aniden önlerini kesmesiyle irkildi Aybike.
- Günaydın tatlım.
- Yürü git vampir. Seni görünce insanın günü mü ayar?
- Sana demedim Oğulcan. Sen tatlı mısın?
- O ne demek lan? Sen kardeşime tatlısın mı demek istiyorsun şimdi?
- Şöyle söyliyim Oğulcan: Ağzıma yapışmış olan tatlım kelimesini sana karşı kullanmam.
- Lafı çevirme oğlum!
- Günaydın Berk, günaydın. Hadi Oğulcan biz sınıfa gidelim, diye Oğulcan'ı kolundan tutup çekiştirmeye çalıştı Aybike.
- Bi saniye sister'ım. Oğlum sen niye bizi bekliyorsun burda?
- Sizi beklediğimi nerden çıkardın? Ben Doruk'u bekliyorum.
- Ya Oğulcan, yürür müsün artık? Doruk'u bekliyormuş işte.
Oğulcan'ı zorla uzaklaştırabildi ordan. Ve Oğulcan sabahki olanlar yüzünden tüm gün peşinden ayrılmadı. Aklınca Berk'i uzak tutmaya çalışıyordu.
Çıkışta Berk yine ikiliyi gördü. Sinir olmasına rağmen ya da içindeki bu duygu her neyse ona rağmen niye gelip gelip onları izliyordu ki?
Samimiyetlerinin verdiği sinir krizi eşliğinde eve gitti. Üzerini değiştirip aşağıya, anneannesinin yanına indi. Kendisine kahve yapmaya koyuldu. Hazır olunca bardağı kahve makinesinden alıp tezgahın üzerine bıraktı.
O çocuk bunların neyiydi ki? Bu kadar samimiyet nerden geliyordu? Daha önce onu Erenlerin etrafında hiç görmemişti.
- Berk! Oğlum bi su verir misin? Berk!
Anneannesinin sesiyle düşünceleri bölünmüştü.
- Efendim?
- Su diyorum oğlum. Soğuk olmasın bu defa.
- Tamam. Getiriyorum, diye içeriye seslendi. Ve suyunu götürmek üzere mutfaktan çıkıp koltukta örgü örmekle meşgul olan anneannesinin yanına geldi.
- Anneanne?
- Getirdin mi oğlum, dedi yaşlı kadın elindeki şişleri yan tarafına bırakıp torunun verdiği bardağı alırken. Dudaklarına götürüp bi yudum almasıyla püskürmesi bir oldu.
- Tüh! Oğlum bu ne? Dudağımı da yaktın. Kafayı mı yedin yavrum sen? Bu kadar da olmaz ama.
- Özür dilerim anneanne. Ben peçeteyle su getireyim.
Elini alnına vurdu giderken. Aklı nerdeydi? Sorusuna yanıt anneannesinden geldi.
- Aklın bi karış havada.
- En azından aklımın nerde olduğunu buldum, dedi elindekilerle geri dönerken.
- Yavrum dikkat etsene. Geçen de kendi kahveni bana su diye içirmeye çalıştın. Neyin var oğlum senin?
- Biraz dizlerine yatmaya ve sevgine.
Anneannesi sevgiyle baktı biricik torunun gözlerine.
- Gel buraya eşek sıpası, dedi dizlerine vurarak.

AienkienHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin