eleven

567 33 55
                                    

Uzuun bir bölümle karşınızdayım. Yine duygusal müzikle okumanızı öneririm. Son kısımlarda Aybike-Berk arasında tatlı bir atışma da yazdım tabii. Bu kadar dramı kaldıramaz ki minnoş bünyemiz diye düşündüm. (İroni yapıyorum.) Bcncmxmcncnc
Benim de duygusal müzik önereceğim bir bölüm olacak bu arada, büyük ihtimalle de bundan sonraki bölüm olur. Neyse efenim fazla uzatmadan buyrun, okuyun isterseniz. Keyifli okumalaar. 😊🌸🌸

Berk anneannesiyle eve dönerken, yolda anneannesinin kardeşi Neriman Hanım'dan telefon gelmişti. Küçük bi rahatsızlık yaşadığı için Şükran Hanım ona bakmak için bugün onda kalmaya karar verdi.
- N'oldu anneanne? Neyi varmış Neriman Sultan'ın, diye sordu Berk ciddiyetle.
- Tansiyonu. Rahatsızlık veriyor.
- Başka bi şey yok de mi? Önemli bi şeyi yok yani? Sadece tansiyon.
- Evet.
- Başka bir problem olmadığına sevindim. Ama tabii yanında olmamız gerek.
- Sen nereye geliyorsun oğlum?
- Neriman Sultan'ın yanına.
- Sen eve git yavrum. Ne gerek var?
- İtiraz istemem. Ben de Neriman Sultan'ın yanında kalcam o kadar.
- Peki ya baban? Evdedir şimdi. Geç kalınmasından hoşlanmaz, biliyorsun. Ben kendim için korkmuyorum da, senin için endişeleniyorum yavrum. Ya sana bi şey yaparsa?
- Haklısın. Bi de o var de mi? Benim problemim Neriman Sultan'ınkinden daha büyük desene.
Derin bir nefes verdi sıkıntıyla.
- Madem Neriman Sultan iyi, ben eve gitsem daha iyi olcak. Seni bırakırken bi görüp öyle giderim ama.
- Geçerken ezcaneden şu eline de pansuman yaptırıp sardıralım bi.
- Önemli bi şey yok sultanım.
- İtiraz yok. Ben de dediysem o.
- Emredersiniz sultanım, dedi eliyle bi selam çakarak.

Anneannesini bırakırken Neriman Hanım'ı da görüp içi rahat şekilde eve döndü. İçeri girerken oldukça dikkatliydi ve sessiz olmaya extra çaba göstermişti. Ama her ne kadar dikkatli olsa da kaçmaya çalıştığı kişiyi karşısında bulmuştu. Babası tam geç kaldığı için azarlamak üzere ağzını açacaktı ki gözleri oğlunun bandajlı eline kaydı.
- N'aptın eline?
- Umrunda mı?
- Adam gibi sordum. Adam gibi cevap ver, diye tısladı adam.
- Karşımda sen varmışsın gibi düşünerek duvarı yumrukladım, oldu mu?
Resul Özkaya tüm hizmetlilere çıkmalarını, birkaç saat izinli olduklarını söyledi. Hizmetlilerin seri şekilde evi terk etmesinin ardından oğluna döndü.
- Hayırdır lan, sen ne ara bana kafa tutar oldun? O arkadaşların olacak vasıfsızlardan mı aldın bu cesareti?
- Babalık vasfını yerine getiremeyen biri mi söylüyor bunu, dedi Berk histerik bir gülüş atıp.
- Sen galiba kaşınıyorsun? Bir posta daha döv beni diyorsun?
- Evet. Tıpkı annemi dövdüğün gibi.
- Kes sesini lan, dedi çenesi gerilen Resul Bey aynı anda Berk'e tokat atarken. Başı sağa çevrilmiş olan Berk dudağının patlamasını umursamayıp onu sinirlendirmenin verdiği keyifle gülüyordu.
- Neye gülüyorsun lan? Komik olan ne? Söyle bana ben de güleyim. Kaldır başını, diye gürledi.
- Hoşuna mı gitti dayak yemek yoksa, dedi Berk'in kaldırdığı çenesini sertçe tutup, dayak arsızı mı oldun?
- Biliyorum Resul Özkaya. Anneme neler yaptığını biliyorum. Onu dövdüğünü, tehdit ettiğini, dedi babası çenesini eliyle iterken, beni kendi isteğiyle bırakıp gitmiş gibi yapmasını senin istediğini bili...

Sözü, arkasını dönüp çenesini sıvazladıktan sonra aniden ona dönüp yumruk atan babasının yumruğuyla yarım kaldı. Kendini yerde bulmuştu Berk. Fazla ileri gittiğini ve babasının yapacaklarını biliyordu. Kendini buna hazırladı. Nasıl olsa o dayağı yiyecekti. En azından ilk ve son defa içinden ne geçiyorsa onu söylemek istedi.
- Nefret ediyorum senden. Hani kendinle övünüyorsun ya birçok iş beceriyorum diye. Kendini kusursuz olarak görüyorsun ya hani. Hayır Resul Özkaya. Hiç de sandığın gibi değil. Mesela babalık yapmayı beceremiyorsun. Psikolojik problemlerin de var ayrıca. O yüzden tedaviye senin benden daha çok ihtiyacın var. Sinirlerine hakim olamıyorsun. Ama şanslısın ki ben sana yardımcı olabilirim. Benim psikiyatristim çok iyi. Gerçi senin gibi büyük bir problemle uğraşmak onun için bile zor ama...
- Bitti mi?
- I-ıh, daha değil. Fırsatını bulmuşken konuşacağım. Baba oğul gibi konuşmayı geçtim, ne zamandır seninle hiç konuşmadık bile. Yani daha doğrusu hep sen emir verdin ben dinledim. Çünkü her şey kontrolün altında olsun istiyorsun. De mi? Belki de senin baban da sana böyle davrandı. Ama bu yaptıklarının haklı olmasını sağlamaz. Hep acı çektirdin. Anneme nasıl davrandıysan bana da öyle davranıyorsun. Belki de ona çok benzediğimden. Sahi ona vururken gizli gizli döktüğü gözyaşları hiç üzdü mü seni? Veya başka bir soru: Senin öfke dışında bir duygun var mı, dedi gözleri dolu dolu.
- Eeeh, yeter artık zırvalarını bu kadar dinlediğim! Sıra bende, dedi üzerine yürüyüp.
Ardından arka arkaya tekmeler savurdu. Oğlunun canının acıyıp acımaması umrunda bile değildi. Tek derdi karşısında bu denli cesur konuşabilen bu arsız çocuğu cezalandırıp, bir daha baş kaldırmaya cesaret edememesi sağlamaktı. Otoritesinin sarsılmasına katlanamazdı. Tekme atmayı bırakıp bu defa kemerini çözmeye başladı.
- Seni kurtaracak bir anneannen yok.
- Beni senin gibi bir canavardan Allah kurtarsın. Ancak o kurtarabilir çünkü. Yoksa senin o iğrenç yüzünü daha çoook görürüm.

AienkienHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin