anlaştığımız saatin üzerinden neredeyse iki saat geçmişti ve ben hala taehyun'u bekliyordum. onu aramış, nerde kaldığını sormuştum. bana yeni uyandığını ve birazdan geleceğini söylemişti. 'yuh' demiştim içimden. yuh cidden. sanırım hala çocukken olduğu gibi uykucuydu. hatta artık daha fazlaydı.
yarım saat sonra taehyun gelmişti. annemin seslenmesiyle ayakkabılarımı koridorda ki dolaptan çıkarmış ve kapıya ilerlemiştim. ayakkabıyı ayağıma geçirirken konuştum.
"çok geç kaldın taehyun."
"üzgünüm. klasik ben işte, uyuyakalmışım."
"tamam tamam. daha fazla zaman kaybetmeden gidelim hemen."
bunu dememden sonra evden hızlıca çıkmıştık. yürüyerek gitme kararı almıştık çünkü alış veriş merkezi bizim eve yakındı ve hava çok güzeldi. ayrıca yürümeyi severdim. ve şu an ki yürüyüşümden oldukça keyif alıyordum. ta ki onları görünceye kadar. woohyun ve arkadaşları önümüzü kesene kadar. benim mükemmel ötesi şansım maksimum bu kadar eğlenmeme izin veriyordu işte.
kafamda yankılanan o sesi duydum."selam ucube. bu da kim? kendine birini mi buldun? yeni bir iğrenç daha mı?"
"kes çeneni woohyun, şu an değil tamam mı?"
"ne zaman olup olmayacağına sen karar veremezsin."
"bırak da kendi hakkımda olan bir şeye bir kez olsun ben karar vereyim."
taehyun dehşete kapılmış bir şekilde bize bakışlar atıyordu. ve onun olaya dahil olmasından deli gibi korkuyordum. tabi ki korktuğum başıma gelmişti.
"bir dakika sen geçen parkta ki çocuk değil misin? ne istiyorsun beomgyu'dan?"
"bir şey istediğim yok. sadece eğleniyorum. biraz da hak ettiğini veriyorum."
"zorbalığı hak etmen için gerçekten iğrenç biri olman gerekiyor. beomgyu'nun bunu hak ettiğini sanmıyorum. hak eden biri varsa o da sensin. hak ettiğine kavuştururlar seni bak."
taehyun'u sakinleştirip burdan uzaklaştırmalıydım. taehyun hala söz konusu değer verdiği birileri olunca fazlasıyla kavgacıydı. günümün güzel geçeceğine inanıyordum. hiç bir şey istediğim gibi gitmiyordu. güzel başlayan bir günüm güzel devam etse keşke.
"taehyun boş ver hadi gidelim. bak geç kalacağız."
"bir dakika bekle."
asla durmuyordu. karşı tarafta en az onun kadar agresifti şu an.
"evet ucube bekle sen bi."
"önce sen düzgün konuş."
gerçekten niyetim eğlenmekti. bunları yaşamak değil. sanırım günün geri kalanını da moralim bozuk bir şekilde geçirecektim. onlar aralarında çoktan laf dalaşına girmişlerdi bile. daha fazla dayanamayarak taehyun'u bileğinden kavrayıp ordan uzaklaştırmaya başladım. gücümün yettiği kadar çekiştirmeye çalışıyordum. biraz zorlansam da ordan uzaklaşmayı başarmıştım. ama yine de arkamızdan seslenişleri rahatça duyulabiliyordu. bize hakaret ediyordu.
"beomgyu tamam bırak kolumu." kolunu bıraktığımda konuşmasına devam etmişti. "bunu neden yaptın? ağzının payını verecektim ona."
"hayır taehyun hiç gerek yok gerçekten. zaten yeterince tadım kaçtı. bu konuyu açmayalım daha fazla."
"peki öyle olsun."
alış veriş merkezine gidene kadar tek tük konuşmuş genel olarak konuşmamıştık. ve tahmin ettiğim gibi doğru düzgün eğlenememiştim. aklım hep sabah ki olayda takılı kalmıştı. ben böyleydim işte. hep kafama takar sadece ona odaklanır kendimi üzüp dururdum. taehyun bunu fark etmiş olacak ki moralimin yükselmesi için bir kaç şey söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i can't pretend | taegyu ✔️
Fanfic"hey choi, artık arkadaş olduğumuz düşüncesinden vazgeç. ben diğer arkadaşlarımla böyle şeyler yapmıyorum ya da onlara böyle hissetmiyorum." -text, düzyazı