14. Bölüm

472 71 8
                                    

Silahlı saldırının ardından sakin ve sessizce devam ediyoruz yolumuza. Ne o konuşuyor nede ben konuşuyorum. Atlatamıyorum bir türlü şoku. Nasıl oluyor diyorum? Nasıl oluyor? Neden biri bunu yapmak ister? Neden birini silahlı saldırıya tutar? Bunu neden ve ne için yapar? Aklım almıyor.

Bir düşmanım mı var? Bilmiyorum.

Var. Bir düşmanım var. Kim olduğunu bilmiyorum ama bir düşmanım var. Kim olduğunu hatırlamadığım ama beni kaçıran, beni hatırlayan bir düşmanım var.

"Arden..." Ona seslenmem üzerine bana bakıyor Arden.

"Efendim Evren."

"Beni buldu." diyorum fısıltılı bir şekilde. "Kim buldu?"

"Beni buldu." diye mırıldanmaya devam ediyorum. Arden arabayı kenara çekiyor ve bana dönüyor. Kollarımdan tutarak kendisine bakmamı sağlıyor. "Arden... Buldular beni."

"Evren." diyor telaşlı bir şekilde ve ekliyor "Kim buldu? Söyle bana güzelim."

"Ben- ben bilmiyorum." diyorum gözlerim yaşlarla dolarken. "Kim buldu bilmiyorum ama bulduklarını biliyorum. Onların beni bulduklarını biliyorum Arden."

"Kimin Evren? Hadi söyle bana. Biliyor olmalısın, bir şey bildiğini biliyorum. Hadi söyle güzelim, söyle de yardım edeyim." Yutkunuyorum. "Beni kaçıranlar, onlar buldu."

"Onların, onların yüzlerini, adlarını veya başka herhangi bir şeylerini hatırlıyor musun?" Hayır anlamında sallıyorum başımı. "Hayır Arden. Hatırlamıyorum. Hiçbir şey. Sadece, sadece bir adam var. Yüzünü bilmiyorum ama sesi, sesini duydum ve... Yok işte. Onlar beni biliyorlar. Arden onlar benim kim olduğumu biliyorlar ve benim için tekrar geliyorlar ama ben... Ben bilmiyorum. Onların kim olduklarını, neye benzediklerini bilmiyorum. Beni neden kaçırdılar bilmiyorum ve ben korkuyorum."

Elimi gözlerime götürerek akmaya başlayan gözyaşlarımı silmeye çalışıyorum. Elimi tutup yüzümden çekiyor Arden. Daha sonra ellerini yüzümün iki yanına yerleştiriyor ve iki baş parmağı ile akan gözyaşlarımı siliyor. "Korkma." diyerek fısıldıyor.

"Korkma Evren. Yanındayım, ben varım. Ben burada olduğum sürece, yanında olduğum sürece kimse sana bir şey yapamaz, izin vermem. Anladın mı? İzin vermem."

"Ama..." Sözümü kesiyor ve anlını anlıma yaslıyor. "Aması yok Evren. Tek başına değilsin. Duru var, ben varım. Biz varız ve emin ol seni bizden almaları için çok uğraşmaları gerekecek çünkü seni hiç kimseye vermiyorum. Artık ailedensin Evren ve ben ailemden daha fazla kişi kaybetmeyeceğim."

Benden biraz uzaklaşarak gözlerime bakıyor. 'Anladın mı?' diye soruyor bana gözleriyle ve bende onu cevaplıyorum. 'Anladım.' Kafasını sallıyor. Daha sonra önüne dönerek harekete geçiyor.

*****

Sonunda evin önüne geldiğimizde arabayı kenara çekiyor. "Eveet. Yolculuğumuzun sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bizimle seyahat ettiğiniz için teşekkür ederiz."

Gülüyorum. "Asıl ben teşekkür ederim efendim." diyorum ve gülerek arabadan iniyorum. Bagaja doğru giderken önce bir kapı sesi, hemen ardından da çığlık sesi duyuyorum. Neler oluyor diye arkama dönemeden biri atlıyor sırtıma.

"Ayy. Çok özledim. Çok özledim."

Duru'nun bu özlem gösterisine gülüyorum. "Hey! Bende özledim. Eğer sırtımdan inersen, ki umarım inersin, sana sarılacağım." Hemen sırtımdan iniyor ve bende ona dönerek sımsıkı sarılıyorum.

Özlem.

Özlem güzel şey. Birini özlemek, birilerine özlem duymak güzel. Bazen sevdiğin kişiyi özlersin, bazen çok yakın arkadaşlarını, bazen aileni ve bazen de geçmişini özlersin.

Geçmişini özlemek.

İkiye ayrılıyor bu kavram. Bazıları geçmişteki güzel anılarını özler, bazıları da, ki bu benim gibiler oluyor, unuttukları, hatırlayamadıkları ama hatırlamak istedikleri geçmişlerini özler. İlkinde bilirsin kendini, ikincisinde ise bir bilenmezlikte yaşarsın. Bir araftasındır. Hiçbir şey bilmezsin. Çaresizsindir ve kendini, geçmişini hatırlayana kadar acı çekersin.

"Anlaşılan beni hiç özlememişsin." diyen Arden sayesinde ben düşüncelerimden, Duru da benden ayrılıyor ve abisinin boynuna atlıyor.

"Hii. Olur mu öyle şey abi? Ayıp ediyorsun. Tabi ki özledim. İnsanın senin gibi bir abisi olur da özlemez mi?" Arden ve ben onun bu haline gülüyoruz. Daha sonra bagajdan eşyaları alarak eve giriyoruz.

Arden'nin yardımı ile eşyalarımı odaya taşıyoruz ve Arden daha sonra dinlenmem için yalnız bırakıyor beni. O gider gitmez kendimi yatağa atıyorum ve tavanı seyretmeye başlıyorum. Neden mi? İşsizim.

Cidden. İşsizim ben. Benim iş bulmam lazım. Hep Arden'e bağlı kalamam, ondan para falan isteyemem. İş demişken galiba kapının oradan bana bakan valizleri boşaltıp, içindekileri yerleştirmeliyim. Bu sebepten yataktan kalkıp valizleri boşaltmaya başlıyorum.

İlk açtığım valizden kıyafetler çıkıyor. Kendi odamdan aldığım kıyafetler, annemin birkaç kıyafeti ve babamın birkaç kıyafeti. Onları alıyorum ve güzelce yerleştiriyorum dolaba. Daha sonra diğer valize geçiyorum ve bu valizden çıkan eşyaları gerekli yerlere yerleştirdikten sonra sırt çantalarına geliyor sıra.

Yavaşça bir tanesini alıp yere oturuyorum. Fermuarını açıp elimi içine atıyorum ve ilk önce bir çerçeve geliyor elime.

Annem, ben ve babam. Üçümüz. Babam kolunu anneme dolamış, annem kollarında beni tutmuş, birbirlerine bakarak aşkla gülümsüyorlar.

Yerimden kalkıp bu resmi başucuma koyuyorum ve sırt çantasının yanına tekrar gidiyorum. İçindekileri boşaltarak yerleştiriyorum ve daha sonra boş bir zamanımda iyice inceleyeceğim birkaç şeyi bir kağıda not alıyorum.

1) Fotoğraf albümü

2) Annemin günlükleri

Kağıdı görebileceğim bir yere koyduktan sonra pijamalarımı giyerek yatağa giriyorum ve bu yorucu günün ardından kendimi uykunun güzel kollarına bırakıyorum.

Eveet. Geç ve kısa gelen br bölüm daha. Her bölümün sonunda bir sonraki bölüm uzun olacak diyorum, söz veriyorum ama bir türlü olmuyor. Bu bölüm hiç bir söz vermiyorum hadi hayırlısı. :D Umarım beğenmişsinizdir. 'Siyah ve Beyaz' adlı yeni hikayeme bakmayı unutmayın.

ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin